Aydın ÖNCEL
Ekonomist
Kendimi bildim bileli, hep enkaz altındayız! Darbelere uyandı çocukluğumuz! Süngü gölgesinde soğudu gençlik ateşimiz! Sobada çıtırdayan kömürden kızardı yanaklarımız. Sıcağından değil, utancımızdan! Onlarca kez çöktü üstümüze taş ve toprak yığınları! Gün geldi, “Sesimi duyan var mı?” diyenlere ses veremedik! Gün geldi, olanca gücümüzle haykırdık, sesimizi duyuramadık!
Farklı bir enkaz!
Ve bu defa felaketin şiddeti, hiç tanımadığımız kadar büyük geldi! Zamana karşı amansız bir yarış başladı... Toplumsal dayanışma, örnek bir refleks gösterdi. Öğrenci, işçi, köylü, memur, iş insanı, bilim insanı, çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı kim varsa, neyi varsa, her şeyiyle ayağa kalktı!
Acımız büyüktü, yaralar derin, kanamalı… Sarılırdı sarılmasına, sürmezdi hiçbir acı mezara kadar... Bir çaresi bulunurdu elbet… Çözümsüz matematik problemlerinden beter, çözümsüz dertlerimiz de yok değildi… İçi boşaltılmış, ruhunu, vicdanını kaybetmiş, algoritmik, biyolojik bir makine türünden canlılar çöktü birden üstümüze. Kaldırılamaz, altından asla sağ çıkılamaz, farklı bir enkaz!
Bir sözümüz olmalı…
Bazen sözün bitmesinden dem vuruyoruz ya hani, kim bilir, belki de başlaması gereken bir yerdeyizdir. Önce kendi sesimizi yükseltmeliyiz, besbelli. Bir çift sözümüz olmalı gidenlere, kalanlara… Bugünlerde konuşulması en zor konudur piyasalar ve ekonomi. Ucundan, kıyısından anlam katabileceğin bir şey bulursan konuşur, yazarsın. Ama nereden bakarsan bak tutarsızlık, çoğu şey ahlakça, ahlaksızca!
Yıllardır cebimizden düşmeyen deprem vergileri geliyor ilk aklımıza... Tam 37 milyar dolar toplanmış bugüne kadar. Fakat deprem için bir kuruş ayrılmamış! Bir dönemin Maliye Bakanı olan Mehmet Şimşek’ten duymuştuk, paralarımızın yol, tünel ve köprülere harcandığını. Hani şu üstünden bile geçmeden parasını ödediğimiz alametifarikalara…
Bir ara, imar affı garabetiyle koştuk ölüme… Bir tek binamız bile denetlenmeden, parayı vererek eceli satın aldık! Kapımızın çalınması gecikmedi. Enkaz altında ölüm kolay, beklemek zor! Ortada kurtarma ekibi yok, gelmek isteyene ulaşım, gelene koordinasyon, makine-teçhizat, malzeme yok!
Yağma her yerde!
“İşini” iyi yapanlar da vardı elbet. Hep olur bunlar!.. Pek severler karanlığı, puslu havaları... Afete dair ne ihtiyaç varsa birden üçe-beşe katlar oldu fiyatlar. Arz-talep dengesinden kaynaklıydı mutlaka bir kısmı. Öbür kısmında say sayabildiğin kadar... Çöken binalarda başladığını sanıyorduk yağmanın yalnızca. Oysa yağma her yerde!
Peki, öve öve bitiremediğimiz finans piyasalarımıza ne demeli? Daha günler önce birçok yeni yatırımcıyı yönlendirdiğimiz o borsamıza, yüzbinlerce insan, tonlarca beton yığını altındayken piyasalarda onların yatırımlarını sıfırlamaya çalışanlara ve bunlara izin verenlere, iki gün işlemlerine ara vermeden devam edenlere ne sıfat verilmeli?.. “Üçüncü gün işlemler durduruldu ya” diyenler olacaktır, elbette. Bir yanlış da, o değil miydi?.. Kararın tüm günler için uygulanması, doğru olmaz mıydı? İlk iki gün telaş içinde yüzde 20’lere varan kayıpları realize eden küçük yatırımcıya, kayıplarını telafi edebilecekleri alım fırsatının önü kapatılmış olmadı mı, bu kararla? Ülke topraklarının yüzde 15’e yakını çökmüşken, yüzde 15 kâr peşinde koşanları ekonomi tarihi nasıl not etti acaba? Onlarca yıldır bilimsel, uygulanabilir, gerçekçi bir afet planımız bile yokken, birkaç saat içinde bunca plan nasıl ve kimler tarafından hayata geçirilebildi?..
Binalarla çökülmez!
Enkazlar arasında turlarken kahkaha atan siyasetçilere, onlarca koruması eşliğinde ailesini kaybetmiş insanlara ahkâm kesen bürokrata, on binlerce yurttaş enkazın altındayken ellerini ovuşturan müteahhide, karalama kâğıdının sağına soluna inşaat projeleri serpiştiren hukukçuya, enkaz üstünde öz çekim yapan arama kurtarma personeline, yardım kolisiyle yurttaşın omuzuna elini atarak poz veren kardeşimize ve sıralamakla bitiremeyeceğimiz daha binlerce dehşet verici fotoğraf karelerine ne diyeceğiz?.. Hepsi doğru sorular, haklı kaygılar ama cevapsız değil hiçbiri…
Bu toplumun, ne zaman, nerede, nasıl tepki vereceğini öngörmek öyle kolay değildir! Gösterdiği ve sürdürdüğü büyük dayanışmayla da kanıtlamıştır bu yönünü, bir kez daha. Bu nedenle, devrimlerle kurulmuş bir Cumhuriyeti, öyle yıkılan binalarla, tehditlerle çökertemezsiniz! İçi boşaltılmış, et yığını türler, gün gelir kendi enkazları altında boğulup, yok olur gider! Karanlık bulutlar dağılır, güneş tüm sıcaklığı ve ışıltısıyla üstümüze yeniden doğar. Yeter ki, bu defa gereken dersleri çıkarmış olalım, yeter ki daha da kenetlenerek, her alanda dayanışmayı arttıralım. GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYEM!