Fiyatlamalar açısından her noktada farklı bir hikayenin şekillendiği bir dönemin içerisinden geçiyoruz.
Yılın ilk yarısında bir şekilde Fed’e dair beklentilerin teknoloji grubu hisseleri üzerinden piyasaları domine ettiği bir ortam içerisinde denge noktasını bulmaya çalıştık. Doğal olarak da fiyatlamaların farklı ülkeler ve sınıflar nezdinde ayrıştığını gördük. Yılın ikinci yarısına dair beklentiler ise ilk yarıdan tam olarak ayrışmamakla birlikte, gündem oluşturması beklenen başlıkların biraz daha fazla bir ağırlık ile oyuna dahil olması üzerinden şekillenmeye fazlasıyla aday.
ECB’nin ilk faiz indirimi adımını atmasını takiben 2 ana gerekçe üzerine yoğunlaşma olmuştu: enflasyon yapısının Atlantik’in diğer yakasına kıyasla farklı olması ve ekonomideki yavaşlama sinyalleri. Öte yandan haziranın sona ermesi ile birlikte gözlenen öncü göstergeler, korkulan ölçekte bir yavaşlama içerisine girilmediğini işaret ediyor. Bununla birlikte, ortalama PMI datalarının seyri de seri halde faiz indirimi kapısını aralamaktan şu aşamada uzak. Son dönem içerisinde mevsimselliğin de etkisi ile birlikte, petrol fiyatlarındaki yukarı yönlü eğilim, ECB’nin yılın son çeyreğinden önce adım atmasına yönelik ihtimalleri oldukça azaltıyor. Oyun planımızda ise değişiklik yok: 2024’ü tamamlamaya hazırlanacağımız son 1-2 ay, global ve yerel bazda faiz indirimi başlıklarının gündeme gelmesi noktasında çok uzak bir ihtimal değil.
Fed’in faiz indirimi baskısından ya da kendisinin içerisinde olduğu iyimserlikten yine kendisini uzaklaştırmak adına öne sürdüğü izlenecekler listesinde yer alanlardan en önemlisi, ekonomideki yumuşak iniş tartışmalarının ne ölçekte gerçekleşeceğiydi. Son dönem içerisinde izlenen veri seti, bir miktar hız kesme durumunun geçerli olmaya başladığı şeklinde yorumlanabilir. Keza hafta bitimindeki istihdam piyasası verileri de özellikle geriye dönük revizyonlar açısından yavaşlama senaryosunu canlı tutuyor. Ancak, yine de Fed’in yaz aylarında indirim tarafında yer alacağını düşünmek için çok erken olduğu kanaati fazlasıyla doğru bir yaklaşım. Hikayenin bu kısmında, kasım ayında gerçekleştirilecek olan seçimleri ve adayların TV yayınını hatırlamaktan zarar gelmez. Mevcut Başkan Biden’ın sergilediği zayıf performansın adaylığını bir kez daha tartışmaya açmasının yanında, küresel gidişat açısından Trump’ın söz sahibi olduğu bir ABD yönetiminin taşıyacağı riskler, Amerikan dolarına olan talebin ya da faiz indirimleri realize olsa dahi finansal koşullardaki gevşeme beklentisinin en azından Aralık başlangıcına dek ötelenebileceği senaryoyu güçlü tutuyor. Tutmalı da. İlk münazaranın ardından tahvil faizleri arasındaki spreadin seyri önemli detaylar barındırıyor. Unutulmasın: faizlerde atılacak her adım -yönünden bağımsız- tek seferlik ya da sonraki aşama üzerinden konunun genişlemesi ihtimali taşıyor. Daha özet ifade ile; bekle-gör ile süreç başlangıcının etkileri sanılan kadar kuvvetli olmuyor. Bkz: Avrupa.
İçeride ise, haziran ayı enflasyonunun yarattığı aşağı yönlü sürprizin hazmedilmesi ve oyun planlarında değişiklik olup olmaması gerektiği sorusuna verilecek yanıt, yaz aylarının gündem maddesi olacak. Manşet ve çekirdek enflasyondaki ivme kaybının kalıcılığını konuşmak için kuşkusuz henüz çok erken. Ancak, baz etkisinin gündemde olacağı temmuz-ağustos döneminden önce böylesi bir yavaşlama tablosu hiç fena bir gelişme değil. Verinin İTO rakamları ile ne ölçekte paralel ya da farklı seyrettiği konusu yıllara yayılan bir tartışma.
Benim bakış açım, PMI, döviz kurları, ticaret rakamları gibi daha geniş bir set ile konuya yaklaşmanın sağlıklı olduğu ve ekonomideki yavaşlama sinyallerinin enflasyon açısından göz ardı edilmemesi yönünde. 1-2 ay öncesine dek tartışma konusu olan TCMB tahminlerinin ise projeksiyonlara yine gelecek 1-2 ay içerisinde girebileceğine dair ihtimal ise sanılan kadar uzak olmayabilir. Açıklanan son zamların ardından temmuz ayı enflasyon verisinde görülebilecek bazı kalemler özelindeki yukarı yönlü baskının yanında trendin gidişatı, kasım-aralık dönemi için de oyun değiştirici faktör olmaktan ziyade oldukça sembolik ve fakat gidişata karşı gösterilen tepki paralelinde faiz indirimlerini gündeme getirebilir.
Ana senaryo olmamakla birlikte, çoklu ihtimalleri her daim değerlendirmek ve olabildiğince hazırlıklı olmak en doğrusu. Her şeyin yolunda gitmesi durumunda ise, 2025’in ilk çeyreği çok daha farklı olacak.