Türkiye, “faizsiz bankacılık” sistemiyle 1985 yılında tanıştı. Aynı yıl, o dönemdeki adıyla iki “özel finans kurumu” faaliyete başladı. İzleyen yıllarda yeni kuruluş, birleşme ve devirler yaşanmakla birlikte bu bankaların sayısı dört adetle sınırlı kaldı. Faaliyetlerinin 10 yıllık döneminde, katılım bankalarının toplam bankacılık sektörü içindeki payı yüzde 4-5 arası oranla görece düşük seviyede seyretti.
Adı “katılım bankası” olarak değiştirilen kurumlardan biri 2015'te tasfiye edildi. İkisi aynı yıl, biri de 2019’da olmak üzere izleyen dört yılda tamamı kamu sermayeli olmak üzere üç kurum daha kuruldu. Kamu sermayesinin girmesi ve sayının artmasıyla, faizsiz bankacılık sektörünün büyümesi de ivme kazandı. Katılım bankalarının bankacılık sektöründeki payı 2018 yılında yüzde 5'i, 2019'da da yüzde 6'yı aştı. Sektör temsilcilerine göre 2025 yılı için hedef yüzde 15... Aktif büyüklüğü bakımından bu hedefe ulaşılıp ulaşılamayacağını kestirmek zor. Ancak bilanço verileri, faizsiz bankacılık yapan kurumların döviz mevduatındaki payını kısa süre içinde yüzde 15'e çıkarmalarının çok da zor olmadığına işaret ediyor. Veriler dikkat çekici… Katılım bankalarının 2010 yılında yüzde 6 seviyesinde bulunan döviz mevduatındaki payının 2019 yılında yüzde 10'a dayandığı görülüyor.
Toplam mevduattaki payını son 10 yılda yüzde 5,5'ten yüzde 8,5'e çıkaran katılım bankaları, bu artışı büyük ölçüde döviz mevduatındaki büyümeden sağladı. Döviz mevduatının TL mevduata oranı da kur şokunun yaşandığı 2018 yılı Haziran ayının ardından yüzde 175'e ulaşarak (bankacılık sektörü toplamının 68,4 puan üzerinde) tarihi rekor seviyesini gördü.
Ağırlığı döviz mevduatından olmak üzere bankacılık sektörünün toplam mevduatı içindeki payını 3 puan artıran katılım bankaları, kredilerdeki pay artışında ise benzer bir performans sergileyemedi. Hatta 10 yıl önce yüzde 5,9 seviyesinde bulunan toplam kredilerdeki payı 2019'da yüzde 5,1'e geriledi.