İki sebepten dolayı:
■ 1. Faiz enstrümanı ile dövizi ve enflasyonu tutmak için artık çok geç, politika faizini % 40'a çıkarmak umulmadık yan etkiler ve tahribat bırakır. Bu ezberi bozalım artık.
■ 2. Rasyonel ekonomi politikalarına dönüş için "hemen değil tedrici şekilde" diye çok kez uyarıda bulunduk. Önden bindirmeli, yüklemeli, giydirmeli adımlar için şartlar müsait değil.
Maalesef meslektaşlarımız arasında faiz enstrümanının her derde deva olduğunu düşünenler var. Ancak durum böyle değil. Faizlerin yükseltilmesi gereken zamanda düşürdüğümüz için o şansı kaybettik. Bugün ise ekonominin bir çok yerinde sıkıntı var ve bunları çözmek için fonlama maliyetini artırmak tek başına çözüm olamaz.
Kapitalist bir sistemde yaşayıp onun tez ya da öğretilerini tanımamak ne kadar tuhaf ise, yorum yapanların bilindik tezleri sürekli tekrarlaması da bir o kadar tuhaf. Karar alıcılar arz-talep dengesiyle oluşması gereken tüm fiyatlamalara müdahale ediyorlar ama meslektaşlar hala "faizi şöyle yapın vs." diye önermelerde bulunuyorlar. Hiç kimsenin aklına "piyasa kuralları işlesin, rekabete aykırılık ya da haksız rekabet yoksa müdahale edilmesin, sonunda kendi dengesini bulur" demiyor. Çünkü sağ cenahı temsil edenler sürekli müdahale etmeyi seviyorlar, sol cenahı temsil edenler zaten serbest piyasanın güzellik getireceğine ideolojik olarak inanmıyorlar. Özetle, her iki taraf birbirine muhalif gözükse de müdahale yanlısı. Bir taraf faizleri düşürerek, diğer taraf da yükselterek işlerin çözüleceğini düşünüyor. Eğer bunların yan etkisi oluşursa, her yere müdahale etmeye hazırlar zaten.
Serbest piyasa ekonomisine inanmayıp, bu sisteme ait bazı öğeleri kabul edip işine gelmeyeni dışarda tutan yaklaşımlarla buralara geldik zaten. "Para politikasını Merkez Bankası serbestçe belirlesin" deyip hemen arkasından "ben özelleştirmenin karşısındayım" diye ekleyen birinin liberal iktisatla alakası olamaz. Bunun karşısında "özel sektörle büyüyeceğiz" deyip kamuyu genişletmek de piyasa ekonomisine inanmamak demektir.
O zaman karnımızdan konuşmak yerine, "biz piyasa ekonomisini istemiyoruz, bazı ülkelerde olduğu gibi devlet kapitalizmi istiyoruz, piyasa sürekli kontrol edilsin istiyoruz, faizleri biz belirleyelim istiyoruz, Merkez Bankası değil Para Kurulu olsun ve döviz kurlarını burası idare etsin istiyoruz" densin. Hep beraber kurtulalım.
Bu sözlerim liberal ekonomiye, arz-talep dengesine inanan dostlara değil. Liberal Demokrasinin gözden düştüğü, demokrasinin sadece seçimle tarif edilmeye başlandığı bir yerde hala çok mikro ve teknik yorumlar yapanlarda. Ben "Serbest piyasa kurallarına geri dönelim" dediğimde neden taraftar toplayamadığımı doktrinsel olarak anladım. Onlar ise şartların değiştiğini bir türlü anlayamadılar. Dolayısıyla faiz seviyesini tartışmaktan kendilerini alamıyorlar.
"Eski reçeteyle enflasyonu düşürmek yan etkiler yaratacak.."
Anladığım kadarıyla "rasyonel politikalara dönüş" olarak adlandırılan model, vergileri artırmak ve kredileri sınırlamak yoluyla talebi boğarak enflasyonu düşürmeye çalışmak gibi bir içeriğe sahip. Sürekli yapılan zamlar ve vergi artışlarının üzerine kredi kullanımını sınırlamak ve maliyetini yükseltmek neticesinde, yeterince beklenir ise enflasyon düşebilir elbette. Sorun, "yeterince" beklemenin belirli bir süresinin olmaması.
Aslında ortada ciddi bir ikilem var: İcraatin başında olan Cumhurbaşkanı Erdoğan maaş ve ücretlerin yükselmesine karar veriyor, Hazine ve Maliye de vergileri yükselterek büyük bir kısmını geri alıyor. Bu arada vergilerin artmasıyla mal ve hizmetler daha pahalı oluyor ama ÜFE Endeksinde fiyatlar vergiden arındırılmış olarak hesaplandığı için gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Dolayısıyla ÜFE ve TÜFE makası da kapanacak.
Geliri azalan bireylerin kredi kullanma yoluyla tüketimine engel olmak için adımlar atılıyor, diğer taraftan para arzı sürekli büyüyor. Tüm bunlar bizi durgunluk ile hiperenflasyon arasında ince bir çizgide durmamız sonucunu yaratıyor. Sürece uzaktan bakanlar şöyle bir geçit töreni olduğunu sanabilir:
...Artan vergiler-artan maaş ve ücretler-artan vergiler-artan maaş ve ücretler-zamlar-artan maaş ve ücretler-artan vergiler...
Şimdi bunun üzerine bir de kredi sınırlaması geldi ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından anlıyoruz ki, yeni bir maaş ve ücret düzenlemesi daha geliyor. Açıkçası ben kendi adıma enflasyonun bu şekilde düşmeyeceğini, aksine bir anda sert şekilde yükselebileceğini görebiliyorum.
Bir şeylerin yanlış gittiğini anlamak için çok derin analizler yapmaya gerek yok. Hazine ve Maliye ile Merkez Bankası bir türlü ateşi düşmeyen hastayı iyileştirmek yerine "uyutmayı" daha uygun bulmuş gibi. TCMB sabah aldığı kararla, politika faizini değil piyasadaki faizleri yükseltmeyi tercih ederek siyaset yapmayı bildiğini de gösteriyor. Bir süre sonra hastayı uyutmak yetmeyecek, gırtlağını sıkmak zorunda kalacaklar. Nefesi kesilen bir insanın bir süre sonra vücut ısısı elbette düşer. Ancak bu durum hastanın iyileştiği anlamına gelmez. Dikkat etmek lazım.