Ekonomi yönetimi ve tabii ki bu çerçevede Merkez Bankası yönetimi değişti ama faiz konusundaki o temel mekanizma, bana göre, değişmedi.
Yani Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun 26 Ekim Perşembe günkü toplantıdan sonra yapacağı açıklamayla ilgili olarak ben yine “Merkez Bankası politika faizini şöyle belirledi” yerine, “Merkez Bankası’nın politika faizi şöyle belirlendi” diyeceğim.
Çünkü Naci Ağbal'ın Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alındığı 2021'in mart ayından bu yana yapılan hiçbir toplantıda Para Politikası Kurulu’nun faizi kendi inisiyatifiyle belirlediği kanısında değilim.
Merkez Bankası olsa olsa uygun gördüğü faizi Saray onayıyla yürürlüğe koyabiliyordur.
Önce bu gerçeğin altını çizelim. Gelelim perşembe günü ne olabileceğine...
Önce olasılıklara bakalım...
Faiz indirimi herhalde söz konusu değildir. Faiz ya yüzde 30’da bırakılır, ya 2.5 puan gibi bir artışla yetinilir, ya yaygın kanıya uygun olarak 5 puan artırılır, ya da yüzde 35’in üstüne çıkarılır.
30’da bırakılırsa...
Para Politikası Kurulu’nun önceki toplantılarında yer alan bir ifadeyi hatırlayalım:
“Politika faizi, enflasyonun ana eğilimini geriletecek ve enflasyonu orta vadede yüzde 5 hedefine ulaştıracak parasal ve finansal koşulları sağlayacak şekilde belirlenecektir. (Demek ki 2028’e kadar böyle gideceğiz, çünkü enflasyonda 2028 hedefi yüzde 4.7.) Enflasyon görünümünde belirgin iyileşme sağlanana kadar parasal sıkılaştırma gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendirilecektir.”
Enflasyon görümünde bırakın belirgin olmayı, bir iyileşme var mı?
Öyleyse bu ifadeden yola çıkarak parasal sıkılaştırmanın devam edeceğini beklemek gerekiyor.
Yok eğer “Biz enflasyon görünümünde iyileşme sağlanacağına ilişkin henüz kamuoyunun göremediği bir takım emareler gördük, iyileşme umudumuz arttı” gibi bir yaklaşım sergilenirse o zaman faiz 30’da bırakılabilir.
Ama kimsenin göremediği o iyileşme emarelerine dayalı bir faiz kararının sonuçları ne olur dersiniz?
Böyle bir karar bir kere “Erdoğan Merkez Bankası’na faizi belli bir orana kadar çıkarma izni verdi” yolundaki iddiaların doğru olduğu şeklinde yorumlanır. “Demek ki sınır 30’muş” denir.
Politika faizinin sabit tutulması bir önceki cümleyle birlikte şu anlama da gelir:
“Rasyonel zeminin de bir sınırı varmış!”
Ya ekonomik sonuçlar?
Faiz değişmediğinde bunun tabii ki çok ciddi ekonomik sonuçları olur.
Bankalar geçen hafta mevduat faizinde bir miktar indirime gitti ve bu durum biraz da politika faizinin değişmeyeceğine dönük tahminlere ya da iddialara dayandırıldı.
Mevduat faizindeki düşüş tümüyle bu şekilde izah edilemez. KKM’deki çıkışların yanı sıra çeşitli kısıtlamalar ve faizlerin yükselmesinden dolayı kredi kullanımındaki yavaşlama bankaların TL ihtiyacını azaltan bir etkide bulundu. Bu da mevduat faizinin düşürülmesinde bir etken olmuştur.
Politika faizini sabit bırakmak kolay. Bu yapılır, mevduat faizi de bundan dolayı daha da düşerse başkaldırmak için adeta pusuda bekleyen döviz ne olacak? Zaten yanı başımızda bir savaş ve bu yüzden iyice zorlaşan koşullar... Daha politika faizinin sabit kalabileceği dedikodusuyla gerileyen mevduat faizleri politika faizi gerçekten değişmezse nasıl aşağı gider dersiniz... Mevduata doğru başlayan yöneliş nasıl da durur ve dövize gidiş nasıl da hızlanır, KKM’de başlayan çözülme nasıl da sekteye uğrar...
32.5 olursa...
Artırılacak 2.5 puan, faizin sabit kalmasından çok farklı bir etki doğurmaz. Aynı kaygılar dile getirilir, aynı yorumlar yapılır, aynı eğilim yine ortaya çıkar.
Faizin yüzde 32.5 yapılmasıyla ne enfl asyonla mücadele anlamında bir mesafe kat edilebilir, ne yabancı yatırımcının Türkiye’ye olan ilgisi artırılabilir.
Aslında ha 30, ha 32.5; sonuç olarak çok fark etmez de en azından 32.5, “Biz enflasyonla mücadeleden vazgeçmedik, iyi kötü bir çaba gösteriyoruz" şeklinde yorumlanabilir.
Makul oran 35 mi?
Politika faizi perşembe günü yüzde 35 olarak ilan edilirse bunun nasıl yorumlanacağı belli:
* Cumhurbaşkanı Erdoğan demek ki faizde bir sınır çizmemiş; en azından çizmişse bile o sınır daha yukarıdaymış.
* Parasal sıkılaştırmadan vazgeçilecek duruma henüz gelinmemiş.
* Enflasyonla mücadele için çaba gösterilmeye devam ediliyormuş.
* Dövizin artmaması için samimi olarak çaba gösteriliyor ve kurun buralarda kalmasına gayret gösterilecekmiş.
* Yabancı yatırımcının yüzde 30 dolayında faizle Türkiye’ye gelmeyeceği artık iyice görülmüş. Şimdi yüzde 35’lik oranla bir cazibe oluşturulmaya çalışılacakmış.
Daha yüksek olur mu?
Türkiye’de her şey olur! Baksanıza nasıl geniş bir yelpazeden söz ediyoruz...
Faiz sabit de bırakılabilir, 5 puan artırılarak yüzde 35’e de çıkarılabilir.
Ama bir de bakmışsınız, 5 puan da aşılmış ve yüzde 35’in üstünde bir oran belirlenmiş.
Amacın ne olduğuna, zihinlerden ne geçtiğine bağlı...
Faiz yüzde 35 de, yüzde 36 ya da 37 de olsa; bu oranlar enflasyonla mücadele için yeterli değil. Bir yıl sonrasının enflasyonu bile en iyi olasılıkla yüzde 35-40 aralığında gerçekleşecekken ve 35-40’a inilmeden çok daha yüksek oranlar bekleniyorken bu politika faizi enflasyonla mücadeleye yetmez.
Dolayısıyla biz faizi ne amaçla artırıyoruz; buna odaklanmak gerekir.
Faizi enflasyonla mücadele amaçlı olarak mı artırıyoruz; yoksa yabancı yatırımcı çekmek, döviz sorunumuzu hafifletmek için mi?
Bu oranlarla iki konuda da başarı sağlanamadığına göre, gerçekten bir başarı hedefimiz varsa daha yüksek oranlar kaçınılmaz.
Yok eğer “Seçime kadar böyle idare edelim, sonra bakarız” diyorsak, o başka...