Faizde bu kez değişiklik beklenmiyor

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Para Politikası Kurulu'nun perşembe günkü toplantısında bir faiz artışı kararı alınması beklenmemeli. Çünkü faizi artırmayı gerektirecek koşullar yok.

✔ Şimdi portföy yatırımı yapanlar Türkiye'den çıkacakları dönem dövizin daha da düşük olmasını ister. Dolayısıyla faiz artırılmalı diyen kesim, bir anlamda kur daha da düşmeli diyen kesimdir ve bunlar Türkiye'den çıkmaya hazırlık yapanlardır.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu yılın ilk toplantısını 21 Ocak Perşembe günü yapacak. Kasım ve aralıktaki son iki toplantıda faiz artıran Merkez Bankası’ndan bu kez faiz artırımı yönünde bir karar gelmesi beklenmiyor.

Beklenmiyor; çünkü ortada faiz artırımını gerektiren bir tablo yok.

Geçen yıl uzun bir süre fiili faizi yukarı çekip görünür faizi düşük tutarak adeta kendimizi kandırmaya çalıştık. Bunu da nasıl yaptık; piyasayı politika faizi adını verdiğimiz haftalık repo ihalesi yoluyla fonlamadık da, bankaları “acil çıkış kapısı” olan geç likidite penceresine zorladık. Böylece görünür faiz olan haftalık repo ihale faiz oranı düşük kaldı ama fiili faiz tırmandı gitti. Görünen faiz başka, uygulanan başkaymış ve bu durum Merkez Bankası’nın itibarını beş paralık ediyormuş; bunu düşünen olmadı bile.

Ardından kasım ayının ilk haftası sonunda başlayan operasyonu izledik...

Merkez Bankası Başkanı değiştirildi, artık bu değişikliğe mi bağlıydı, yoksa başka nedenler mi vardı, henüz bilmiyoruz ya da hiç bilemeyeceğiz, daha sonra Maliye Bakanı’nın istifası geldi.

Grafiğimizde doların tepe noktaya ulaştığı 6 Kasım sonrasına dikkat! Bu iki makamdaki değişiklikten sonra dolar hızla gerilemeye başladı. Üstelik faiz henüz değişmemişti bile. Merkez Bankası Başkanlığı koltuğuna oturan Naci Ağbal’ın yaptığı ilk açıklama ve izleyeceği yola ilişkin söyledikleri faiz politikasında bir süreliğine de olsa radikal bir değişim yaşanacağını göstermişti.

Ortalama fonlama maliyetinin yüzde 15’e yaklaştığı bir süreçte yüzde 10.25’te tutulan politika faizi Para Politikası Kurulu’nun 19 Kasım’daki ilk toplantısında yüzde 15’e çıkarıldı. Aslında bu gerçek anlamda bir faiz artışı sayılmazdı. Görünür faiz, fiili faizle eşitlenmişti, o kadar.

Gerçek faiz artışına 24 Aralık’taki PPK toplantısında gidildi. O tarihte politika faizi yüzde 15’ten yüzde 17’ye çıkarıldı.

Perşembe günü neler olmaz!

Para Politikası Kurulu’nun perşembe günü yapacağı toplantıda bir kere faiz düşüşü yönünde bir karar alınmaz, böyle bir olasılık sıfır.

Faiz artışı yönünde karar alınması da gerekmiyor. Hiç kuşkusuz bazı çevreler faizin artırılmasını isteyeceklerdir ama bunu destekleyecek yeterli gerekçe olduğu söylenemez.

Grafiğe yeniden göz atmakta yarar var. Faiz ile dolar kuru arasındaki makas giderek açılıyor mu, açılıyor.

Bunu sağlayan en büyük etkenin ne olduğunu biliyoruz; çok yüklü miktarlarda değilse de Türkiye’ye fon girişi var. Bu giriş ağırlıkla swap yoluyla olsa da, yani en az tercih edilen yolla olsa da bir giriş var. Son dönemdeki toplam portföy yatırımı girişinin 15 milyar dolar olduğu Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da dile getirildi.

Ne yapacağız yani, faizi kaça çıkaracağız ki bu 15 milyara yeni 15 milyarlar ekleyebilelim; böyle bir şansımız var mı, daha da ötesi bu durumda başka ne gibi yan etkiler ortaya çıkar... Kur nereye iner ve böylesine yükselmiş faizin etkileri neler olur...

Dolayısıyla perşembe günkü toplantıda olmayacaklar belli; faizin düşürülmesi ve artırılması. Şu durumda geriye tek olasılık kalıyor, o da faizin sabit tutulması.

FAİZ ŞU KOŞULLARDA DAHA DA ARTIRILIRSA...

Ekonomi biraz da dengeleri iyi kurabilme sanatıdır. Bir dönem gerekli olduğu halde faiz artırmamanın nasıl maliyeti olmuşsa, anlamsız yere faizi çok artırmanın da mutlaka maliyeti olur.

Faizi çok çok artırdık ve Türkiye’ye döviz girişi inanılmaz arttı, kur daha da düştü, örneğin 6 liraya, hatta 5 liraya geriledi. Adeta döviz içinde yüzüyoruz. İthal enflasyon kavramını unuttuk; akaryakıt fiyatları da, doğalgaz fiyatları da inanılmaz düştü.

Bu bolluk nereye kadar gider ki? Bir kere geçici olarak gelen para bir gün gitmek istemeyecek mi?

İkincisi, bu koşullarda nasıl ihracat yapacağız, hatta niye üreteceğiz ki, ithal etmek dururken!

Faiz çok artıp döviz düşünce tasarruf sahibinin bir kısmı birikimini TL olarak değerlendirecek ama “Hazır düşmüşken döviz alıp bir köşeye koyayım” diyen olmayacak mı yani. Zihinlerden doların 8.50’yi, euronun 10’u gördüğü silinmeyecek çünkü.

Kabul, bunlar uç örnekler. Ama şu koşullarda faizin daha artırılması söz konusu olursa dövizin daha da gerilediğine tanıklık edebiliriz.

Şimdi portföy yatırımı yapanlar Türkiye'den çıkacakları zaman dövizin olabildiğince düşük olmasını isterler. Dolayısıyla geçenlerde de yazdığımız gibi şu dönem dövizin daha da düşmesi gerektiğini söyleyenlerin kimler olduğuna iyi bakmak gerekir.

Sanayicinin dövizin biraz daha düşmesini istemesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını da unutmayalım. Kısa bir süre önce Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir dövizin daha da gerilemesinin sanayi için olumsuz etkiler doğuracağından söz etti. Özdebir sanayicinin sesi oldu ve önemli bir uyarıda bulundu, bu uyarıya kulak vermek gerek.

Tüm yazılarını göster