Dr. Burcu Aydın Özüdoğru
EKOPOLİTİK
Bu haftanın en önemli gündemi Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu (PPK) kararıydı. Merkez Bankası beklendiği üzere faiz oranlarını değiştirmedi. Politika faiz oranını yüzde 50 ile korudu.
Yine beklendiği üzere, Para Politikası Kurulu Karar metninde yer alan en önemli konu; Türk lirasına dönüş sürecinde artan likidite fazlası ile yabancı kredilerin cazibesine yönelik idi. Biz de TEPAV bünyesinde her PPK toplantısı öncesinde yayınladığımız Değerlendirme Notu çerçevesinde bu riskleri ele almıştık. Yabancı kredilerdeki artışın Türk Lirası krediye erişim imkanlarının kısıtlı olması ile stabil kur ve yüksek faiz patikasına bağlı olarak ortaya çıkan faiz arbitrajı motivasyonlarıyla arttığına değinmiştik. TCMB bu hafta aldığı kararda, yabancı para kredinin her ne motivasyonla alındığına bakmaksızın, soruna kökten çözüm yöntemine giderek, yabancı para kredilere aylık yüzde 2 büyüme sınırı getirdi. Sınırı aşan kredi tutarı kadar da Türk lirası cinsinden zorunlu karşılığın bir yıl boyunca bloke olarak tesis edilmesine karar verdi.
Kredi büyümesine getirilen sınırların ekonomi üzerindeki etkisi ne olur?
Hali hazırda TL krediye erişim imkânı olmayan firmaların yabancı para krediye de erişememesi, nakit yönetimi açısından ekonomide sert inişe işaret ediyor. Bu da yıl genelinde %3-3,5 civarında beklenen 2024 yılı büyümesinin bunun çok daha altında gerçekleşebileceğine işaret ediyor.
Merkez Bankasının dün aldığı bir diğer karar da likidite yönetimine ilişkin oldu. Merkez Bankası TL mevduat ve kur korumalı mevduat (KKM) hesaplarına uygulanan zorunlu karşılık oranlarını 4 ila 12 puan bandında artırdı.
Merkez Bankası zorunlu karşılık oranlarını artırarak piyasadan fazla likidite çekmeyi hedefliyor. Hatırlayacak olursak zorunlu karşılık oranlarının artırılması, bankaların daha fazla mevduatı Merkez Bankası’nda tutmak zorunda kalmasına sebep oluyor. Bu durum, hem bankaların kredi verme kapasitesini azaltıyor hem de piyasadaki para arzını daraltıyor. Sonuç olarak kredi maliyetleri de yükselmiş oluyor.
Merkez Bankası kararında zorunlu karşılık oranlarının uzun vadeli Türk Lirası mevduatta en düşük, kısa vadeli KKM’de en yüksek olması da Merkez Bankası’nın mevduat kompozisyonunu uzun vadeli TL’ye dönüştürmeye yönelik amacını ortaya koyuyor. Ancak Merkez Bankası’nın uzun vadeli Türk Lirası mevduatı da yüzde 8 oranında zorunlu karşılığa tabi tutmaya başlayacak olmasını, tasarrufların vadesini uzatma politikasıyla çeliştiğini düşünüyorum.
TCMB, KKM hesapları eritmeye yönelik ek düzenlemeler de yaptı. Bu çerçevede, zorunlu karşılık faiz ve komisyon uygulamalarında değişikliklere gitti:
- KKM’de yenileme dahil "toplam hedef"i yüzde 75’e düşürdü.
- Tüzel kişi KKM ile gerçek ve tüzel kişi YUVAM hesapları "toplam hedeften" çıkardı ve böylece “toplam hedef”i daha da düşürmüş oldu.
- Toplam hedefin sağlanması halinde, KKM için tesis edilen zorunlu karşılıklara uygulanan faiz oranını, politika faiz oranının %40’ına düşürdü.
Bu uygulamayla bankaların KKM hesap sahiplerine sunacağı faiz oranları daha da düşecektir. Yurt içinde TL faiz oranları yüksek ve kurun da yaz sonuna kadar stabil gitmesi beklendiğinden bu dönemde KKM’de önemli bir erime olmasını bekleyebilir.
Gelelim dünkü karar metninde yapılan değişikliklere…
PPK metninde yer alan en önemli açıklamalardan biri, menkul kıymet tesisi uygulamasını sonlandırması oldu. Ayrıca TCMB likidite fazlasını ilave tedbirlerle sterilize etmeye devam edeceğini iletti. Benzer şekilde, krediler ve mevduatta artış, makro-finansal gelişmeler ve parasal aktarım mekanizmasına bağlı olarak makro ihtiyati çerçevede ek adımlar atacağını iletti. Önümüzdeki 4 aylık dönemde yoğun portföy akışı ve yurt içinde de TL’ye dönüşün beklendiğini gözetirsek, TCMB’nin kısa vadeli fon girişlerini aktif bir şekilde yönetmesinin oldukça isabetli olacağını değerlendiriyorum.
PPK metninde yer alan bir diğer değişimin ise enflasyon ve iç talebe ilişkin gelişmelerde TCMB’nin daha temkinli bir duruşa evrilmesi oldu. Örneğin bu ayki PPK metninden “Tüketim malı ve altın ithalatındaki seyir cari dengedeki iyileşmeye katkı verirken" ifadesi çıkartıldı. Bunun yerine “Nisan ayında tüketim malı ithalatındaki artışa” dikkat çekildi.
Bir önceki PPK metninde “Mart ayında aylık enflasyonun ana eğilimi, devam eden zayıflamaya rağmen öngörülenden yüksek gerçekleşmiştir” ifadesi yer almıştı. Bu ayki metinde “Nisan ayında aylık enflasyonun ana eğilimi, sınırlı bir zayıflama kaydetmiştir.” ifadesi kullanıldı. Böylece enflasyon gelişmelerinde daha temkinli duruş sergilendi.
PPK metninde korunan en önemli ifade ise "Enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda ise para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır" ifadesi oldu. Bu ifadeyi; ekonomi yönetiminin para politikasını desteklememesi halinde -bütçe, yönetilen/yönlendirilen fiyatlar vb. konularda alınacak kararlar halinde- TCMB’den ek faiz artışı gelmesini bekleyebiliriz olarak okuyoruz. Yalnız ekonomi yönetiminin TCMB kararlarını desteklememesi halinde faiz artışının da enflasyondaki düşüşü sağlamak adına yeterli olmayacağını belirtmekte fayda var.
Özet itibarıyla TCMB’nin dünkü PPK kararlarıyla likidite fazlası ve bilançolardaki kur riski sorunlarına ihtiyati bir çerçevede yaklaştığını değerlendiriyorum. Öte yandan mevduat-kredi gelişmelerinde, mevduat faiz oranlarının tüketimi soğutmada yeterince etkili olmadığını; kredi kısıtlarının ise üretim tarafında sert iniş riski barındırdığını değerlendiriyorum.