✔ Politika faizi enflasyonla mücadele için 7.5 puan artırılmışsa bu oran yeterli değil. Demek ki devamı gelecek, sahi gelir mi?
✔ Peki bu artışın temel gerekçesi enflasyon değil de dışarıdan döviz bulmak olabilir mi? Neden olmasın!
✔ Yabancılar döviz sağlamak için KKM'nin tasfiyesi yönünde adım atılmasını şart koşmuş olabilir mi? O da neden olmasın!
Sizce de bir tuhaflık yok mu? Hemen herkes faizin en fazla 2.5 puan artırılacağını beklerken, hatta kimi tahminlerde bu orana bile çıkılmayacağı dile getiriliyorken, siyaseten de hiç artış olmasın isteniyorken faiz niye 7.5 puan birden artırıldı?
“Faizi bir artıralım ki enflasyonun beli kırılsın, döviz bir anda gerilesin, vatandaş KKM’den hızla uzaklaşsın” diye düşünülmüşse 7.5 puan artış bunları sağlamaz. “Bu daha başlangıç, devamı gelecek, her ay 7.5 puan, 7.5 puan artış yapılacak” deniliyorsa bilemeyiz de o da biraz zor.
Öyleyse geçen toplantıda faiz neden beklenmedik şekilde 7.5 puan artırıldı?
Yoksa kulaktan kulağa yayılan bazı iddialar gerçek de onlar yüzünden mi böylesine sürpriz sayılabilecek bir artışa yönelmek gerekti?
Acaba kısa bir süre öncesine kadar yere göğe sığdıramadığımız gerçekte tam bir dolarizasyon olan ama adeta inadına “liralaşma” diye lanse etmeye çalıştığımız şu ucube KKM uygulamasından çıkış için atılan adımların faiz kararıyla bir ilgisi var mı? Gerçi KKM yükünü hafifletme amaçlı düzenleme de kendi içinde ucube sayılmaz değil ya! Ortada örtülü bir itiraf var aslında:
“KKM diye bir uygulama icat ettik. Artık yükün altından kalkamıyoruz. Bütçedeki yükü Merkez Bankası’na aktararak gizledik ama yine de bu yük çok fazla. Bankalar, top sizde! Ne yapın yapın, artık KKM’yi devam ettirmemenin yolunu bulun! Yoksa ceza yolda, ona göre!”
Ama bu KKM sorununda sanki buzdağının görünen kısmı. Merkez Bankası kur farkı yükünü maliyeti yüksek de olsa ödüyor, bundan sonra da öderdi.
Acaba yurtdışında döviz aradığımız bazı kaynaklar “Siz n’apıyorsunuz” demiş olabilir mi:
“Siz şimdi bizden döviz istiyorsunuz, ihtiyacınız var, tamam. Rasyonel bir ekonomi politikası uygulayacağınızı da söylüyorsunuz, ona da tamam, uygulayabileceğinizi varsayalım. İyi güzel de, biz size fon sağlasak o dövizi ne yapacaksınız? Kur korumalı mevduatın vadesi gelince Türk vatandaşlarına, Türk şirketlerine döviz satacaksınız, yani bu döviz oraya gidecek, öyle değil mi? Bu dövizle ne yatırım yapacaksınız, ne borç ödeyeceksiniz; bu dövizle KKM yükünü hafifletmeye çalışacaksınız. Onun için siz önce şu KKM belasını bir savuşturun, nasıl yaparsanız artık, sonra konuşalım...”
Mealen böyle söylenmiş olabilir mi? Pekala mümkün...
Dolayısıyla KKM için alınmış kararın iki boyutlu olduğunu varsaymak gerek. Birinci etken tabii ki bu uygulamanın Merkez Bankası’na çok büyük yük getirmesi ve bundan kurtulma çabası. İkinci etken de bin bir zorlukla almaya çalıştığımız dış kaynağı içeride adeta har vurup harman savurduğumuzun en azından “dış güçler” tarafından görülmüş olması.
KKM’yi, yükü bankalara yıkmak suretiyle yavaş yavaş eritmeye dönük amacın gerçekleşmesi için faizin yükselmesi gerekiyor. Hem bankaların TL mevduata verdikleri faizin, hem Merkez Bankası faizinin.
Bir yandan bankaların TL mevduat faizlerini yükseltmelerini gerekli kılacak KKM adını atacaksınız; ama diğer yandan politika faizi ile mevduat faizi ve diğer faizler arasındaki makası çok açık tutmaya devam edeceksiniz.
Gerçi faizin yüzde 25'e çıkarılması tabii ki makası tümüyle kapatmadı, yalnızca daralttı ama bu faiz kararıyla birlikte bankacılık sistemi nefes aldı.
Bankalar kredi verebilir hale geldi. KKM için faiz artırmak zorunda kalacak bankaların kredi açamıyor olması sistemi çok zorlayacaktı, şimdi o zorluk bir ölçüde aşıldı.
Merkez Bankası’nın faizi tahminlerin çok ötesinde artırıp yüzde 25’e çıkarmasını üç başkan yardımcısının (aynı zamanda üç PPK üyesinin) değişmesine bağlayanlar var. Diyelim bu görüş doğru.
Şu durumda temmuz toplantısında Başkan Gaye Erkan faizi 2.5 puandan fazla artırmak istedi de diğer üyeler mi engel oldu yani?
Ya da koşullar öylesine değişti ki temmuzda yüzde 15’ten yüzde 17.5’e çıkmak yeterliydi ama ağustosta bu kez 7.5 puan artış gerekti.
O zaman başka bir soru gündeme gelir:
Bir ayda ne değişti?
Bu sorunun yanıtı PPK metninde var.
PPK’nın geçen haftaki toplantısına ilişkin açıklamada dikkat çeken bir ifade yer aldı. Önceki açıklamalarda yıl sonu enflasyonuna pek değinilmezdi. Bu kez ise “Enflasyonun yıl sonunda enflasyon raporundaki tahmin aralığının üst sınırına yakın seyredeceği” vurgulandı. Enflasyon raporundaki yıl sonu oranı için üst sınır ne, yüzde 62! Dolayısıyla artık Merkez Bankası’nın yıl sonu tahminini örtülü bir revizyonla yüzde 62›ye çıkardığını söylemek yanlış olmasa gerek.
Şimdi görünürde şöyle bir tablo oluşuyor:
“Enflasyon tahmini örtülü biçimde yukarı çekilerek yüzde 58’den yüzde 62’ye çıkarıldı, faiz de bu durum göz önüne alınarak daha yüksek oranda artırıldı.”
Acaba gerçekten öyle mi? Faizin beklentilerin üstünde artırılması enflasyon tahminindeki yükselişe mi bağlı, gerekçe bu kadar basit mi?
Ya da şöyle mi sorsak ki:
“Yoksa siz faizin yüzde 25’e çıkarılmasındaki temel amacın enflasyonla mücadele olduğunu düşünenlerden misiniz?”
Faizin yükseltilmesinin enflasyonla mücadeleye katkı vermeyeceği söylenemez tabii ki. Ama 17.5’ten 25’e çıkışı yalnızca enflasyon amacına bağlamak bana sanki eksik bir değerlendirme gibi geliyor.
Enflasyonun yüzde 62’ye doğru gittiğini kabul eden Merkez Bankası eğer bu orana uygun bir faiz politikası güdecekse önümüzdeki dört ayda toplam 30 puan kadar faiz artırmak durumundadır. Yani her ay 7.5 puan!
Mümkün mü? Hiç sanmıyorum.
Öyleyse bu toplantıda ne oldu da 7.5 puanlık artışa gidildi?
Kim itti Merkez Bankası’nı!
Körfez ülkeleri vardı; canımız, ciğerimiz, kara gün dostumuz! Onlar da kesti parayı.
Batı mı; onların ne dediğini girişte aktardım. Onlar “küçük” IMF gibi davranıyor, verecekleri paranın ne yapılacağını sorguluyor. KKM belasından bir an önce kurtulmak, bu yükü en azından hafifl etmek gerekiyordu, bu şart belki iyi de oldu.
Ama bize acilen para gerek para; yani döviz.
Nasıl ve nereden bulacağız bu dövizi?
Belki daha önemlisi, ne yaparsak bulabileceğiz?
Yaptık zaten; KKM için adım attık ve faizi tahminlerin ötesinde artırdık.
Bunları yaptık diye Türkiye’ye doğrudan yatırım geleceğini kimse beklemesin. Bazı varlık satışları tanım gereği doğrudan yatırım sayılacak ama biliyoruz ki bunlar gerçek anlamda doğrudan yatırım değil. Gerçi zaten bu ayrımlara bakacak halimiz mi var ki...
Bize can suyu olacak sıcak para lazım.
Para verecek olan da yüksek faiz ister.
Bir de öncesinde verdiği paranın çarçur edilmemesini.
Bakınız KKM düzenlemesi!
Sağ elimde ortopedik bir sorun yaşadım ve bu yüzden yazılarıma bir süre ara vermem gerekti. Bilgisayarda on parmak yazdığım için bu dönemde yazmam mümkün olmadı. Geçmiş olsun dileklerini ileten tüm dostlara teşekkür ederim.