Faiz konusu

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Hem teoridir hem pratiktir hem de ideolojidir. 1940’larda Pakistan’da bazı İslamcılar yeni bir ekonomik ideoloji yaratana kadar mesele bu kadar mühim değildi. Sonuçta faizin aşırısı her dinde tartışılmış her dinde reddiyesi yapılmış ancak aşırı olmayan faiz her dinde yeni duruma uyum sağlanarak –adı değiştirilerek veya değiştirilmeyerek- varlığını sürdürmüştür. Örneğin İspanyol ilahiyatçı-hukukçuları 16. Yüzyılda sadece teoloji veya ius gentium ile ilgilenmeyip mülkiyet ve para-faiz konularına da el atıyordu. Amerikalardan gelen altın ve gümüşün yol açtığı ticaret hacmi ve krediye dayalı parasal genişleme –zorunlu olarak dolaşımdaki paranın arttığı anlamına gelmiyordu; hatta tam tersi olmuştu- kilisenin geleneksel faiz yorumunu gerçeklerle bağdaştırmasını gerektiriyordu. Katolikleri Protestanlar takip etti. Tefeci faizi başkaydı enflasyonun arttığı bir ekonomide her fiyat genel seviyesine göre farklı oluşacak –dikkat sadece enflasyon değil fiyatlar genel seviyesi- normal faiz başkaydı.

Sürdürecektir çünkü faiz kârın bir fonksiyonudur. Neo-klasik bir tam rekabetçi genel denge modelinde kar zaten faize eşittir. Bugün de pratikte dünya genelinde faiz ve kâr payı birbirine ortalamada eşitlenecek biçimde seyreder çünkü piyasa ekonomisinin çalışma yasaları daima aynıdır. Adını ne koyduğunuzun önemi yoktur. Başka türlü bir ekonomi olmadığı, “piyasasız ekonomi” denilen modeller iflas etmiş olduğu için sosyalizm adı verilebilecek, kamu ekonomisine daha fazla ağırlık verebilecek ve kooperatif mülkiyeti biraz daha fazla teşvik edecek bir özgürlükçü rejimde dahi faiz aynı anlama gelecektir. Elbette sosyalizm gibi bir ideal insanların cari değer ve davranışlarıyla mümkün değil; o ayrı konu. O konu sadece kaynakların piyasayla veya piyasa olmadan dağıtılmasıyla ilgili değil.

Aynı anlama gelecektir ama hangi anlama gelecektir ve hangi ekonomi kuramında o anlama gelecektir? Öncelikle zaman tercihidir. Sonrasında kar oranı tarafından türevlenen ama aynı zamanda kar oranını fiyatlar genel seviyesiyle birlikte belirleyen bir kar tetikleyicisi olarak içsel bir ekonomi değişkenidir –hem mikro hem makro. Her eksik rekabet piyasasında hatta her gerçekçi “limitte tam rekabet” rejiminde –düşük olsa da- daima reel olarak pozitiftir. Hiçbir ekonomide reel olarak tam sıfır olmaz; bu ancak büyümeyen bir ekonomide mümkündür. Örneğin hem büyüme hem enflasyon hem dış açık hem kamu açığı sıfır ise faiz de haliyle sıfırdır. Ancak bu durumda muhtemelen kar da sıfıra yakın olacaktır; sermaye birikmeyecek, nüfus artmayacak, teknoloji gelişmeyecektir. Sıfır reel faiz rejiminde herkes yüzyıllarca aynı seviyede tüketecek, buzdolabı icat edilmeyecek, tel dolap 2300 yılında bile kullanılacaktır. Reel faiz sıfır olduğu için böyle olacak değildir: Tersine reel faizi uzun dönemde sıfırda dengeleyecek ekonomik koşullar bu anlama gelecek, bu sonucu verecektir.

23 Eylül günü 10.65 olan TCMB ağırlıklı fonlama faizi 5 Ekim akşamı 11.38 idi. 73 baz puanlık bir artış. Oysa politika faizi 200 puan artırılmıştı. Beklenti efektif faizin politika faizine yakın biçimde artması ki politika faizinin çok düşük kaldığı ancak zaten kullanılmadığı dönemlerden sonra böyle manzaralar ortaya çıkıyor. Yani faiz en azından fiilen artmaya devam edecek. Şu anda 11.75’te duran TÜFE’ye göre efektif 11,38 hala çok düşük. Beklentilere göre bakmak lazım denebilir; hangi beklentiye göre? Hem değerlemede hem piyasa dengesini hesaplamaya çalışırken hem de teoride beklentiler önemli ancak beklentiye göre oluşan denge modellerinin tam belirlenmemesi ve psikolojiye, algıya göre bir “denge” oluşturmaya çalışması gibi sorunlar var. Beklentiler gelişmelere göre hızla değişebilir. Öte yandan iki ay öncesine kadar 12 ay geriye yönelik reel faiz negatif idi. Şu anda 12 ay ileriye yönelik (beklentilere göre) reel faiz pozitif ancak beklentilere göre öyle. Gerçekleşme genellikle beklentinin hayli altında oluyor. Stopajın düşürülmesi brüt beklenen reel faizin dolarizasyonu durduracak kadar cazip olmadığına işaret ediyor. Son iki ayda yapılan değişikliklerin derinleşerek son bir yılın adımlarını tersine çevireceği beklentisidir ki –piyasa buna ‘normalleşme’ diyebilir- Türk Lirası varlıkların cazip olabileceği bir döneme girilebileceğini düşündürüyor. Cari açığın 2021’de azalacağı açık görünüyor. Bu iki faktör birlikte –kısıtlamaların kaldırılması, TL faizlerin hızla cazip hale gelmesi, döviz ihtiyacının azalması döviz piyasasında durumu yeniden dengeleyebilir mi?

Tüm yazılarını göster