Faiz indirimi, kur artışı ve enflasyon sarmalı

DÜNYA gazetesi yazarı Tuğrul Belli kaleme aldı.

Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Ekim itibarıyle TÜFE yüzde 19.58 artarken üretici fiyatlarındaki artış yüzde 43.95. Diğer bir ifadeyle değil tekelci kâr etmek, perakendeciler maliyet artışlarını nihai fiyatlara bire bir yansıtamayarak kârlarından feragat etmişler. Türkiye’deki yüksek ve korkarım ki 80-90’lar benzeri giderek de artma potansiyeli olan enflasyonu şu ya da bu sektöre mal etmek doğru değil.

Geçen ay MB bir anlamda piyasalarla inatlaşarak politika faizini 100 baz puan indirdi. Bu zaten başlı başına yanlış bir karardı. Geçen hafta MB Başkan yardımcılarının görevden alınması tansiyonu bir kademe daha yukarı çekti. Bir de müttefiklerimizle 10 büyükelçimizi geri çekmeye varan yeni bir “papaz” olma durumunun ortaya çıkması riskleri daha da artırdı. Tüm bunların sonucunda ne oldu? Türk Lirası sepet kur bazında yüzde 8’e yakın değer kaybetti, Türkiye’nin risk primi 380 baz puandan 450’ye geldi, 10-yıllık devlet tahvili verimleri yüzde 16.50’lerden 20’nin üzerine çıktı. vs. vs. Kısaca tüm ekonomik değişkenlerde kötüleşme yaşandı. Peki bu süreçte krediler reel olarak arttı mı? Pek değil. 3 haftalık artış yüzde 1.3, yani yaklaşık enfl asyon kadar. Zaten bu düzeylerde yapılacak 100-200 baz puanlık indirimlerin enfl asyon beklentilerini yukarı taşımak ve risk primini artırmak dışında somut bir etkisi olması da beklenemez. (Türkiye’de uzun süredir kredilerin hacmini belirleyen politika faizi değil, kamu bankalarının sübvansiyon faizli kredileri ve kredi tayınlamasının gevşetilmesi veya sıkılaştırılması olmakta.) Bugün yapılması kuvvetle muhtemel olan indirimin etkisi de bu şekilde olacak.

Bir süredir enflasyondaki bu durdurulamayan yükseliş yanlış makroekonomi politikalarına değil, mikro düzeydeki etmenlere atfedilmek isteniyor. Bu bağlamda zincir marketler ve diğer perakende satış yapan büyük firmalar üzerine getirilen baskı ve suçlamalarla ilgili bir kaç noktaya değinmek isterim. Türkiye’de özellikle taze gıda sektörü serbest piyasa şartlarının en işlerlik kazandığı sektörlerden biri. Bu piyasada büyük marketlerin pek çoğu gıda üreticilerinden doğrudan satın alım yoluna gidiyor. Şimdi ise bu alış-verişlerin haller üzerinden yapılması isteniyor. Bu esasen araya bir aracının daha konması ve ister istemez maliyetlerin de artması anlamına geliyor. Herhalde zincir marketler bazı ürünleri daha pahalı olduğu için doğrudan üreticiden almak istemiyorlar. Bu zincir marketlerin hepsi özel sermayeli ve pek tabii ki ana amaçlarından biri de girdi maliyetlerini olabildiğince düşük tutmak. Bu nedenle doğrudan alım yapmayı tercih ediyorlar. Satın alımları büyük montanlı olduğu ve dağıtım kanalları da küçük perakendecilere göre daha verimli olduğu için ölçek ekonomisi avantajı da ortaya çıkıyor. Ayrıca çoğu zaman doğrudan alımlar ürünlerinin daimi bir alıcısı olduğu için üreticiler açısından da avantajlı olabiliyor. Hal böyle iken marketlerin satın alımlarında daha pahalı kanallara yönelmelerinin hiç bir rasyonelitesi yok.

Bir başka iddia ise bu marketlerin ürün satış fiyatlarında kartelleşmeye gittikleri ve böylece bu ürünleri nihai tüketiciye pahalı satarak tekelci kârlar elde ettikleri. Bu şirketlerin pek çoğu halka açık. Halka açık olmasalar bile resmi finansal tabloları mevcut. Buradan anormal kâr yapıp yapmadıkları rahatlıkla görülebilir. Ayrıca, diyelim kartel olarak yüksek fiyat belirliyorlar. Bu durum sattıkları malların fiyat artışlarını (=enflasyon) değil, fiyat seviyelerini belirler (eğer kartelleşmeye dün başlamadıysalar.) Sonuçta da malları olması gerektiğinden “pahalı” satmış olurlar. Ama sattıkları mallar da “petrol” değil. Piyasaya hemen bu malları daha az kâr marjıyla satan perakendeciler girer.

Zaten Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı devletin resmi istatistik kurumu TUİK de böyle bir durumun söz konusu olmadığını yayınladığı rakamlarla teyit ediyor. Buna göre son 1 senedir üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasında giderek artan bir makas oluşmuş durumda. Ekim ayı itibarıyle TÜFE yüzde 19.58 artarken üretici fiyatlarındaki artış yüzde 43.95. Diğer bir ifadeyle değil tekelci kâr etmek, perakendeciler maliyet artışlarını nihai fiyatlara bire bir yansıtamayarak kârlarından feragat etmişler. Türkiye’deki yüksek ve korkarım ki 80-90’lar benzeri giderek de artma potansiyeli olan enfl asyonu şu ya da bu sektöre mal etmek doğru değil. Artan küresel emtia fiyatlarına da mal etmek doğru değil çünkü değil bizim enfl asyon seviyemizde, bize yakın seviyede bile dişe dokunur bir ülke yok!

Tüm yazılarını göster