Faiz için papatya falı açma haftası!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

2025’e faizi indirerek mi girmeli, indirmeden mi? Yani 26 Aralık Perşembe günü faizi yüzde 50’de sabit mi tutmalı, yoksa faiz indirimi mi yapmalı? Artık ne kadar olursa; 1,50 puan mı, 2 puan mı, 2,50 mi?

Her kafadan bir ses çıkıyor; normaldir.

Normaldir; çünkü faizin hangi ölçüye göre belirleneceği konusunda kafalar net değil ki...

■ Enflasyondaki seyir mi dikkate alınacak? Böyle yapılırsa ortada bir başarı yok ki indirime gidilsin.

“Yüksek faiz belli kesimlerin harcanabilir gelirinin çok artmasına, bu gelir de talebe dönüştüğü için enflasyona yol açıyor” yaklaşımıyla hareket edilirse, bir faiz indirimi bu kesimlerin harcanabilir gelirini öyle sanıldığı ölçüde aşağı çekip enflasyonla mücadeleye hizmet edecek boyutta mı olacak sanılıyor yani?

■ Yok eğer yüksek faizin sanayiyi ve özellikle küçük ölçekli işletmeleri çok zorladığı ve batmaya doğru sürüklediği teziyle bir indirime gidilecekse bu öncelikle Merkez Bankası’nın temel işleviyle biraz çelişmeyecek mi? Merkez Bankası’nın birincil görevi fiyat istikrarını sağlamak. Banka, ancak fiyat istikrarını sağlama amacıyla çelişmemek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikasını destekler. Hadi bu ayrıntıları görmezden gelelim, zaten bunlar büyük ölçüde kağıt üstünde kaldı; peki kaç puanlık faiz indirimi zor durumdaki işletmeler için “can suyu” olacak?

Merkez Bankası bunları unutacak mı?

Para Politikası Kurulu bu yıl on bir toplantı yaptı ve bu toplantılardan sonra doğal olarak on bir metin okuduk.

25 Ocak toplantısı... Faiz yüzde 42,5’ten yüzde 45’e çıkarıldı ve PPK açıklamasında şöyle denildi:

“Kurul, politika faizinin mevcut seviyesinin aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sürdürüleceğini değerlendirmiştir.”

22 Şubat toplantısı... Faiz yüzde 45’te sabit tutuldu. PPK açıklaması bir önceki ayın açıklamasına göre özü itibarıyla yalnızca bir kelime farklıydı:

“Kurul, politika faizinin mevcut seviyesinin aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve 'kalıcı' bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sürdürüleceğini değerlendirmiştir.”

Politika faizi 21 Mart’ta yüzde 45’ten yüzde 50’ye çıkarıldı. İçeriği aynı olmakla birlikte önceki ayların ifadesi biraz daha sadeleştirildi:

“Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşu sürdürülecektir.”

21 Mart’tan sonra yapılan sekiz toplantıda; 25 Nisan’da, 23 Mayıs’ta, 27 Haziran’da, 23 Temmuz’da, 20 Ağustos’ta, 19 Eylül’de, 17 Ekim’de ve 21 Kasım’da faiz oranı yüzde 50 düzeyinde sabit bırakıldı.

Bu tarihlerde sabit tutulan yalnızca faiz miydi, hayır. “Aylık enflasyonun ana eğiliminde” diye başlayan ve “sürdürülecektir” diye biten ifade de aynen korundu.

Enflasyon eğiliminde iyileşme yok

Merkez Bankası’nın aylık enflasyonun ana eğiliminde mevsimsellikten arındırılmış orana baktığını, bu oran için de son çeyrekte aylık bazda yüzde 1.5 dolayında bir öngörüsü olduğunu biliyoruz.

Peki yüzde 1.5 dolayına inilebildi mi?

Ekimde manşet enflasyon yüzde 2,88, mevsimsellikten arındırılmış yüzde 2,53, kasımda ise manşet yüzde 2,24, arındırılmış yüzde 2,93 oldu.

Ne diyordu Merkez Bankası:

“Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana...”

Bırakın belirgin ve kalıcı olmayı, aylık enflasyonun ana eğiliminde bir düşüş bile yok.

Dolayısıyla yıl boyunca söylenenler ve yapılan açıklamalar bir kenara atılırsa, faiz pekala düşürülebilir.

Ama yok eğer Merkez Bankası “Ben bunları söyledim ve görüşümün arkasındayım” derse 26 Aralık’ta bir indirimi söz konusu olmaz.

Kur artsın diye faiz indirilir mi?

Özellikle ihracatçı kesim dövizdeki artış hızının enflasyonun gerisinde kalmasından rahatsız. Kendi açısından çok haklı olan işletmeler tabii ki var. Ama daha makro açıdan bakınca kurdaki artışın üretim maliyetlerini yukarı çekeceği de bir gerçek.

Ne var ki kurun bir miktar artması için faizin mutlaka indirilmesi de gerekmez.

İki durum birbirine karıştırılıyor.

Döviz kurunun çok hızlı artma eğiliminde olduğu bir dönemde Merkez Bankası’nın faizi hızla yükseltmesi kaçınılmaz bir çare olabilir. Türk parası ancak bu şekilde cazip hale getirilebilir. Geçmişte bunun örneklerini yaşadık.

Ancak tersi olduğunda, döviz kurunu bir miktar artırmak gibi bir amaç ortaya çıktığında bu kez mutlaka faiz indirimine gidilmesi gerekmez. Kaldı ki küçük bir faiz indirimi kurda hiçbir hareket de doğurmayabilir. Kurda ılımlı bir artış öngörülüyorsa bunu sağlamak için Merkez Bankası’nın elinde çok seçenek var.

Şimdi “Madem kur artışı gibi bir risk söz konusu olmayabiliyor, öyleyse faiz niye bu düzeyde tutulsun” denilebilir. İyi de faiz yalnızca kuru tutmak için artırılmadı ki...

Temel amaç enflasyonla mücadele, kur da bu mücadelenin araçlarından biri. Temel amaca ulaşılabilmiş değil. Araç bir miktar değiştirilebilir. Araç değişikliği için amacı ikinci plana atmak da herhalde yapılacak en büyük yanlış olur.

Ara vererek mi, kesintisiz mi?

Faiz indiriminin seyri konusunda iki görüş var:

■ Faiz indiriminin sürekli olması gerekmez. Faiz herhangi bir ay indirildikten sonra gelişmelere bakılarak bir ya da birkaç ay ara verilerek indirime devam edilebilir.

■ Faiz indirimine başlandıktan sonra ara verilmesi algıyı bozabilir. Başlangıç zamanlaması iyi belirlenmeli ve indirime, ara verilmeden devam edilmelidir.

Türkiye, normalde ekonomisi çok dalgalı seyrettiği için ara vererek indirime gitmeye gayet uygun bir ülke. Ama normal koşullarda 2025’te durum farklı ve yön belli. Eğer enflasyonun gerçekten düşeceğine inanılıyorsa dur-kalk yapmadan faizin de gerilemesi gerekir. İşte bu yüzden ara vere vere yol almak “Acaba işler sarpa mı sarıyor” düşüncesinin oluşmasına yol açabilir.

En iyisi indirime doğru zamanda başlamak ve kafalarda iyi kötü belirmiş olan faiz hedefine doğru yol almaktır.

Tüm yazılarını göster