Zafer Özcivan
Ekonomist-Yazar
zozcivan@hotmail.com
Son yıllarda yaşadığımız yüksek enflasyon, alım gücümüzün her geçen gün düşmesi, hayat pahalılığının artması nedeniyle neredeyse hepimiz ekonomik gelişmeleri günlük olarak takip etmeye başladık. Çünkü yüksek gelirliler hariç olmak üzere toplumun büyük bir kısmı geçim sıkıntısı çekmeye hatta bu yüzden şehirden köye göç gibi gelişmeler de izlemekteyiz.
Artan hayat pahalılığının, yüksek seyreden enflasyonun sebepleri hepimize göre değişebilir. Ortadoğu ‘da yaşanan savaşlar, iklim değişikliği, izlediğimiz yanlış para politikaları gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Enflasyon, tüm dünyada birkaç yıldan bu yana ülkelerin problemi haline gelmiştir. Fakat maalesef ülkemiz Avrupa sıralamasında ilk 5 ülkenin; dünya sıralamasında ise ilk 10 ülkenin içindedir. Hatta ve hatta bizdeki enflasyon birçok Avrupa ülkesinde yaşanan enflasyon oranlarının toplamından yüksek çıkmaktadır. Demek ki biz bir yerlerde hata yapıyoruz ve yanlış uyguladığımız para politikaları var. Düşük faiz dönemine girmeden önce hatırlayacağınız gibi Ağustos 2021’de politika faizleri yüzde 19, enflasyon oranı yüzde 19 ve Dolar/TL kuru da 7-7,5 TL civarında idi. Fakat Eylül 2021’de başlayan düşük faiz yüksek kur sisteminden sonra ekonomi dengesi son derece bozuldu. Dolar/TL kuru yükseldikçe buna paralel olarak enflasyon da yükselme eğilimine girdi ve içinde bulunduğumuz döneme kadar devam etti. Önümüzdeki süreç için 2024 yılının ikinci yarısından itibaren aşağı yönlü ivme kazanacağı ekonomi yetkililerinin sıkça belirttiği konuların başında gelmektedir. Fakat bugüne kadar yapılan açıklamalar gerçekleşmediği için güven kaybı yaşayan halkımız bu açıklamalara inanamamaktadır ne kadar geçerli olacak yaşayıp göreceğiz.
Geçtiğimiz günlerde T.C. Merkez Bankası Başkanımız, orta vadeli planda hedeflenen 2024 yılı sonu enflasyon hedefini yüzde 38 olarak yani 2 puan arttırarak kamuoyuna açıkladı. Dolar kurunun da yılsonunda 40 TL olması hedefleniyor.
Ancak halkın yanlış hesaplamalar nedeniyle TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarına inancı son derece azdır. Zaten açıklanan enflasyon oranı ile yaşadığımız enflasyon arasında neredeyse iki kat fark var. Ve bunu hepimiz yaşamaktayız. Yılsonunda enflasyon oranının yüzde 50 olması bile iyimser bir tahmin olacaktır.
Enflasyonun yükselme eğilimine girmesinin temel nedeninin uygulanan para politikaları olduğu hükümet tarafından da kabul edilmiş ve son genel seçimlerden sonra görev başına getirilen ekonomi yönetimi tarafından vaz geçilerek, yüzde 8,5’e kadar düşürülen politika faiz oranları yüzde 50 seviyelerine kadar yükselmiştir. Fakat şu gerçeği unutmayalım. Ekonomi entegre çalışan bir sistemdir ve faktörlerden birine dokunduğunuzda diğeri tepki verecektir ve bunun düzeltilmesi için epeyce uzun bir zaman dilimi gerekmektedir. Dolayısıyla iktidar değişsin veya değişmeksizin ekonomik dengeleri yeniden sağlamak en az üç yıl kadar bir sürede gerçekleşebilir. Çünkü 3 yıl kadar bir süre uygulanan yanlış para politikalarında ısrar edilmişti ve yukarıda belirttiğim gibi Mayıs 2023’e kadar devam etti.
Ancak bu defa da yükselen politika faiz oranları piyasa faizlerini zorunlu olarak yükselttiğinden dolayı kredi kullanımı zorlaştı ve kredi maliyetleri yükseldi. Dolayısıyla yükselen kredi faizlerinin üretime yansıması nedeniyle enflasyon yükselmeye devam ediyor.
Yüksek enflasyonun yükselmesinde etkili faktörlerden birisi olan iç talebin azaltılması için uygulanan sıkı para politikası son derece doğrudur ve enflasyon düşme eğilimine girinceye kadar devam edeceği açıktır.
Yukarıda yazmaya çalıştığım yüksek enflasyon ülkemizde seyrederken bir de fırsatçılar diye tabir edilen üretici veya satıcı grubu ile karşı karşıya kaldık. Hükümet bu tür esnaflar için ağır cezalar ve yaptırımlar uygulayacağını açıklamasın rağmen günümüzde de fahiş fiyatla satış yapan işletmelerin olduğu bir gerçektir. Bunu somut bir örnekle açıklamak gerekirse bugün gittiğim bir markette (adını ve ürünün markasını yazmayacağım.) yoğurt etiketinin 79 TL olduğunu gördüm ve satın almadan 50 metre ilerideki bir markete uğradım. Aynı marka, aynı ağırlıktaki yoğurt 58 TL etiket taşımaktaydı. Aradaki fark yüzde 30’un üzerinde... Tabii ki birinin kirası, işçilik giderleri farklı olabilir ama yüzde 30 fark olması mümkün değildir. İşte hükümetin cephe aldığı işletmeler bu tür satıcılardır. Ortada bir fahiş fiyat olduğu ortadadır.
Fiyatların yükselmesinde üretim maliyetlerinin etkisi olduğu bir gerçektir. Özellikle gıda fiyatları yaz ayları öncesi olmasına rağmen yüksek seyretmektedir. Ve ülkemizde tarım üreticileri zor duruma düştüğünden bazı ekim alanları maalesef âtıl duruma düşmüştür. Bunun çözümü için sıkı ve sürdürülebilir bir tarım politikasının uygulamaya geçmesinden başka bir alternatif olmaz. Üreticiye verilen destekler attırılmalı ve en azından çiftçiden alınan KDV ve ÖTV ortadan kaldırılmalıdır.
Bir diğer geçek de tarım ülkesi olmamıza rağmen başta baklagiller olmak üzere bazı ürünlerin yurt dışından tedarik edilmesidir. Dolayısıyla kurlar yüksek olunca ödenen rakamlar da yükseleceğinden enflasyon olarak karşımıza çıkacaktır.
Sonuç olarak üretim maliyetleri düşürülmedikçe fahiş fiyatla mücadeleden sonuç almak oldukça zordur.