Davranışsal iktisatta algılar önemlidir. Beklentileri yönetirsen kendine hareket alanı açarsın. Nitekim Dr. Goebbels; “algılar gerçeğe dönüşür” demiyor muydu? Hatta Hitler’i var ettikten sonra “algılar gerçeğin kendisidir” diyerek güncelleme dahi yapmıştı kendi tezine. Günümüz algı yönetim çağı gibi.
Burada önemli olan, etkileyeceğin kitle üzerinde güven oluşturmaktır. Algı oluşturmadan önce kitlenin sana güven duymasını sağlamalısın. Bunun da yolu, söylemlerini eyleme dökmekten geçer. Zira insanları kısa sürede kandırabilirsin ama uzun sürede kitleleri kandıramazsın; aniden uyanırlar.
“CEVDET GEL PİYASAYI İKNA ET, GALİBA BEN İKNA EDEMEDİM”
Hükümet; faizlerin vaktinden önce düşürülmeyeceği algısını pompalamak istiyor. Önce Merkez Bankası’nın guvernörü dile getirdi, bir yemin etmediği kaldı ve dedi ki; “temkinli davranmalıyız.” Ancak piyasa bunu yeterli bulmayınca yardımcısı Cevdet Akçay; “erken faiz indirimi yok” dedi.
İyi de piyasa neden bunlara inanmıyor? Ben de inanmıyorum zira hükümetin eylemleri ile söylemleri tutarlı değil. Piyasa ne dediğine bakmaz, ne yaptığına bakar. Tıpkı ebeveyn-çocuk ilişkisindeki gibi… Dinler ama dediğini yapmaz. Fakat yaptıklarına bakar ve ona göre güven oluşturur.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Eylem-söylem farkına dair…
Algılar ne yönde?
Oluşturulmaya çalışılan algı, piyasalara hükümetin duruma hâkim olduğu duygusunu yerleştirmek. Orta vadeli programın iyi gittiği, enflasyonu düşürmede kararlı davranıldığını ve ekonominin düzelmeye yüz tuttuğu konusunda piyasa aktörlerini ikna etmek, onların üzerinde güven oluşturmak.
Olgular ne yönde?
Fakat ne yazık ki piyasa, algılara değil olgulara bakıyor. Söylemlere inanmıyor zira başta TÜİK olmak üzere iktidar sürekli gerçekle çelişen açıklamalar yapıyor. Bu durumda faizlerin vaktinden önce indirilebileceği kaygısı fiyatlandırılmaya başladı bile. Şimşek’in çaktığı kadar yağamadığı da ortada…
not/YABANCILAR, BENİ GAZA GETİRMEYİN; GELİRİM…
Güven, inşası zor ama kaybı son derece kolay olan bir kavram… Söylemin ile eylemin tutarsız olunca, değil yabancı yatırımcıyı, bir çocuğu dahi kandıramazsın. Nitekim Ziya Paşa bunu beyte dökmüş; “En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun, Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın.” Sanılmıyor da…
Bu algı operasyonunu sadece bizim iktidar yapmıyor, yabancı da bu kervana katılmış… Kredi derecelendirme kuruluşları ha bir not artırıp duruyor, ne hikmetse görünümü de pozitifte tutuyorlar. Bu bana “gaza getirme” operasyonu gibi geliyor. Zira sefalet endeksinde dünya liderlerindeniz.
Yetmiyor, dış ekonomi mihraklar; sürekli “aslansınız, kaplansınız” kabilinden notlar yayınlıyorlar. Sanırsın ki Türkiye başka bir boyuta geçmiş de bize haber vermeyi unutmuşlar. Zira biz çalışanlar, emekli, dul, yetim, engelli, asgari ücreti, memur ve işçiler böyle bir olumlu dünyadan haberimiz yok.
Hükümetten ve yabancıdan pompalanan algı bu da, olgu ne durumda diye bakıyoruz; bizi yere göğe koyamayan yabancı, yatıya gelmiyor, çapraz kazanç (carry trade) ile geliyor, kârı alıyor ve kaçıyor. Borsada dahi kalış süresi bizim yerliden farklı değil. O halde bu neyi algısı, neyin salgısı?
Yabancının bizi gaza getirmesine aldanmayın, temkinli olun derim, BYD’nin doğrudan yatırım için gelmesini alkışlayın da aslında bu projesinin; “ÇİN-AB Vergisiz Oto Boru Hattı” olduğunu fark edin.