5 Mayıs tarihinde Alman Yüksek Mahkemesi daha önce Avrupa Adalet Divanı’nın yeşil ışık yaktığı ECB varlık alımlarında sorunlar olduğunu ve ekonomik realitelere uyum sağlayacak düzenlemeler yapılması gerektiği hükmüne vardı. Bunun için ECB’ye 3 ay süre tanıyan mahkeme aksi durumda Bundensbank’ın üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyeceğini belirtti. Bu kararın ardından hangi mahkemenin hiyerarşide daha yukarıda olduğu tartışmaları ve kararın geçersiz kılınması kavgası başladı. Önemli bazı siyasi isimler ve Yüksek Mahkeme kararın geri çevrilmesinin söz konusu olamayacağını net bir şekilde ifade etti. İşte euro trajedisinde yeni bir sayfa.
Fed-dolar-varlık alımları zincirinde akla bile gelmeyecek hukuki bağlantılar bir anda euro ve ECB için devreye girdiği gibi var olan bir sorunu da çözmüyor sadece çözülmesi çok daha zor bir yeni sorun doğmuş oluyor. Euro bir merkez bankasına sahip olmasına rağmen bir hazineye, aktarım mekanizmasına, ortak bir tahvile ve gerçek anlamda bir bankacılık otoritesine sahip değil. ECB’nin yaptıklarının hukuken de sorgulanmaya başlaması neden doların yerini doldurabilecek bir rezerv para olmadığını ve ağırlıklı Euro Bölgesi ile sınırlı kalacağını gösteriyor. Ancak euroyu orta vadede tehdit eden tek şey mahkemenin kararı değil. Almanya ve Hollanda gibi ülkelerin bu ortamda bile ısrarla ortak bir tahvil fikrine karşı çıkmaları İtalya veya İspanya gibi mali ve para politikası açısından duvara dayanmış olan ülkeleri daha kırılgan hale getirmekten başka bir işe yaramıyor. Halk nezdinde de “birlik” fikrini yıpratan bir tavır olarak görülüyor. Öte yandan COVID sonrası talebin ve dolayısı ile dünya ticaretinin daha daralacağı artık kaçınılmaz bir gerçek. Dünya ticaret hacmi 2018 yılında zirve yaptıktan sonra 2019 yılında ABD-Çin ticaret kavgası ile gerilemeye başlamıştı. Faz1 anlaşmasının bu koşullarda uygulanması zor, uygulansa bile Faz2’nin imzalanması artık olanaksıza yakın. Dünya ticareti daralırken bundan en fazla zarar görecek iki ülke Almanya ve Çin olacaktır. Her iki ülke de iç tüketimi bastıracak stratejiler izlediği için global pazarlara muhtaç durumdalar. Euroyu destekleyen en önemli dinamiklerden biri bölgenin daha doğrusu Almanya’nın ticaret fazlası. Önümüzdeki yıllarda bu fazlanın daralması kaçınılmaz görünüyor. Bu da euronun dolar karşısında en büyük avantajını kaybetmesi veya eskisi kadar ön plana çıkamaması anlamına geliyor. ABD’nin gerek mali gerekse para politikasında çok daha agresif olması büyümeye de daha hızlı geçeceği anlamına geliyor. Bu nedenle Avrupa Birliğinde entegrasyona yönelik adımlar görmediğimiz sürece Dolar yükselişini sürdürecektir.