Eşitsizliğin Tablosu

Emrah LAFÇI Ekonominin Doğası

Bu hafta içi TÜİK “2020 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”nı yayımladı. Ülke ekonomisiyle ilgili verileri yorumlarken toplulaştırılmış rakamlar üzerinden analiz yapıyoruz genelde. Mesela ülkede ne kadar üretim yapıldığı, yapılan üretimdeki artışın hangi seviyede olduğu bilgisine gayrisafi yurtiçi hasıla(GSYH) rakamlarından ulaşıyoruz. Bu üretimin kişiler üzerindeki etkisinin ne olduğunu görmek için kişi başı GSYH rakamlarına bakıyoruz. Ama bu ölçüm bile ülkedeki herkesin üretimden eşit pay aldığı varsayımına dayanıyor. Dolayısıyla toplumun farklı katmanlarının ülke refah artışından ne ölçüde yararlandığını görebildiğimiz veriler bizim için çok önemli. Bu kapsamda en çok dikkat edilen verilerden biri gelir dağılımı. Yapılan üretim sonucunda üretilen gelirin toplumun farklı gelire sahip grupları arasında nasıl dağıldığını başta bahsettiğim araştırma yardımıyla görebiliyoruz. Bu ölçümde de ilk baktığımız değişken Gini katsayısı. Gini katsayısı ne kadar yüksekse gelir dağılımı o kadar bozuk demektir. Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde genel olarak bu katsayının yüksek olduğunu görüyoruz. Buna karşın Avrupa ülkelerinde nispeten daha adil bir gelir dağılımı olduğu göze çarpıyor. Gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkelerin başında Güney Afrika geliyor. Cape Town’da şehir merkezinde çok lüks alışveriş merkezleri, marinalar varken; şehrin 20-30 km dışında marketlerin demir parmaklıklarla korunduğunu, insanların en temel ihtiyaçlarını bile gideremediklerini görüyorsunuz.

Tabii ki Gini katsayısını ülke GSYH’sı ile birlikte değerlendirmek gerekiyor. Çok fakir bir ülkenin Gini katsayısının düşük olması ülkenin refahının yüksek olduğunu değil, bilakis vatandaşların fakirlikte eşitliklerinin sağlandığı anlamına gelir. Ülke özelinde değişmekle birlikte; fakir ama gelir dağılımı daha adil bir ülkedense zengin ve gelir dağılımı daha bozuk olan bir ülke tercih edilebilir.

Bu derece fakirliğin farkında mıyız?

Ben Türkiye’ye ilişkin yapılan araştırmada dikkat çekici olduğunu düşündüğüm birkaç noktayı sizle paylaşmak istiyorum.

Türkiye’nin kurumsal olmayan nüfusu 81.9 milyon. Araştırmada bu nufüs 3 farklı gelir grubuna ayrılmış;

Düşük gelirli vatandaşlar - Ortanca(medyan) gelirin %60’ının altında olanlar, (Toplam nufüsün %22’si)

Orta gelirli vatandaşlar - Ortanca(medyan) gelirin %60’ıyla %120’si arasında olanlar, (Toplam nufüsün %39’u)

Yüksek gelirli vatandaşlar - Ortanca(medyan) gelirin %120’sinin üstünde olanlar, (Toplam nufüsün %39’u)

Bu 3 gruba sorulan bazı sorulara verilen yanıtlar ülkede çok farklı sosyal koşullarda yaşayan kişiler olduğu gerçeğini bir kez daha görmemizi sağlıyor.

Konut masrafları için düşük gelir grubunun %25.7’si için çok yük getiriyor cevabını verirken, yüksek gelir grubu için bu oran %5.9.

Borç ve taksit ödemesi sorularına ilişkin bir istatistik oldukça ilginç. Düşük gelirli grubun %53.3’ünün borç ve taksit ödemesi yokken, yüksek gelirli vatandaşların %34.3’ünün borç ve taksit ödemesi olmadığını görüyoruz. Bunun muhtemel sebebi düşük gelir grubunun paraya ihtiyacı olmaması değil, borca erişiminin kısıtlı olmasıdır.

Düşük gelir grubunun %87.2’si evden uzakta bir haftalık bir tatilin giderlerini karşılayamazken yüksek gelir grubunda bu oran %33.6.

İki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafının karşılayabiliyor musunuz sorusuna düşük gelir grubunun %64.2’si hayır cevabını verirken, yüksek gelir grubunda hayır cevabı oranı %16.9.

Düşük gelir grubunun %45.1’inin ısınma ihtiyaçlarını dahi karşılayamadıklarını görüyoruz. Yüksek gelir grubunda bu ihtiyacın karşılanamama oranı %6.2.

Yukarıdaki rakamlardan da görüldüğü gibi ülkedeki bir grup insan en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta sıkıntı çekiyor. Bu gruba dahil olmayan birçokları rakamlar önlerine konmazsa bu zorluklardan bihaber olarak hayatlarına devam edebiliyorlar. Ben sadece bir kısmını sizle paylaştım, TÜİK’in sitesinde konuya ilikin istatistiksel tablolarda birçok diğer eşitsizliğe sizler de bakabilirsiniz.

Tüm yazılarını göster