Çalışma hayatında büyük bir değişim yaşanıyor. Tüm dünyada kurumsal hayatta, şirket ve çalışan ilişkileri tekrar organize oluyor. Çünkü teknolojiyle başlayan çalışma hayatındaki büyük değişim pandemi ile neredeyse bir kaosa dönüştü. Herkes bir çıkış yolu ve model arıyor. Yazılarımı takip edenler değişim ve dönüşümü yazarken en büyük dönüşümün aslında insanda ve onun beklentilerinde olduğunu tekrarladığımı hatırlar. İnsandaki değişim onun bir çalışan olarak da değişimini kaçınılmaz kıldı. Şimdi son durumda hiç kimsenin çok mutlu olduğunu söylemek mümkün değil. Şirketten şirkete farklı koşullar oluşsa da arayışlar devam ediyor.
Soru geleceğin çalışma biçimi nasıl olacak? Türkiye’de de bu konuda değişimler devam ediyor. Örneğin iş o seviyeye geldi ki, Unilever Türkiye, İstanbul Anadolu yakasındaki ofisini tekrar organize etmiş ve Unilever Türkiye ve Orta Doğu Kişisel Bakım Genel Müdürü ve Unilever Türkiye Ülke Lideri Mustafa Seçkin gündem maddeleri arasında her şeyi bırakıp bunu anlatmak için bir de basın turu düzenlemiş. Yani iş aslında şirketler arasında, yeteneği çekme konusunda rekabetin bir parçası haline geliyor. Bunu böyle okumalıyız. Binaya gelince, ben de gezen arkadaşların satırlarından aktarıyorum, sürdürülebilirliğe uygun hale getirilirken, içerisi tamamen rahat bir yaşam alanı olarak tasarlanmış. İsmi ise; Unilever’in baş harfi ile Türkçesi “ev” anlamına gelen İngilizce “house” sözcüğünden oluşmuş ve U-House demişler. Çalışanlar her gün işe gelmek zorunda değil. Binada çalışmak isteyen 48 saat önceden rezervasyon yapıyor.
Yeni dönem: Non-Linear Work
Bu örnekten yola çıkarak biraz bakış açılarını genişletirsek, Wunderman Thompson bir araştırmasında geleceğin çalışma mollerini tanımlarken, Non-Linear Work-Eş zamansız çalışma ya da doğrusal olmayan çalışma biçimi tanımını yapıyor. Çalışanların farklı saatlerde çalışabilmesi olarak tanımlayabileceğimiz ve aslında her şeyi kapsayacak bir çatı tanım. Pandemi, sürekli bağlantıda olmanın, çalışan için nasıl tükenmişliğe yol açtığını ortaya koydu. Ama aynı zamanda, eş zamansız çalışmanın, geleneksel dokuzdan beşe iş günü kadar iyi, hatta ondan daha iyi sonuçlar üretebileceğini de gösterdi. Aslında konu şu günümüz insanı kendine daha fazla zaman ayırmak istiyor. Ve teknoloji de artık bunu mümkün kılıyor. Kimisi çocuklarının basketbol antrenmanındayken bir yandan maillerini yanıtlamak istiyor. Her gün yoga yapmaya zaman ayırmak, çalışanı da bir yandan verimli kılıyor. London School of Economics and Political Science’da Davranış Bilimci Laura Giurge, “Eşzamansız çalışma, insanların işe gidip gelme süresinden tasarruf etmesine, düşük üretkenlik saatlerinde yönetici görevlerini yapmasına, daha fazla egzersiz yapmasına ve ev yemekler yiyerek paradan tasarruf etmesine olanak tanıyor” diyor. Şimdi bu esnekliğe alışmış bir çalışan, pandemiden sonra bile bunu talep ediyor. Çalışan anketleri, pek çok kişinin haftada birkaç gün ofiste ve birkaç gün evde aralarına serpiştirilmiş karma bir çalışma seçeneği istediğini gösteriyor.
İşe alım daha önemli oldu
Anketler demişken Gartner’ın “Top 5 Priorities for HR Leaders in 2023” raporuna göre; dünya genelinde insan kaynakları yöneticilerinin en büyük önceliklerinden biri - yüzde 46 gibi yüksek bir oranla- işe alım. Yine aynı araştırma bize şunu söylüyor: Yöneticilerin yüzde 36’sı aradıkları yetenekleri bulmak için işe alım stratejilerinin yetersiz olduğunu düşünüyor. Eskiden bu kadar zorluk yaşamıyorlardı çünkü hem iş hayatının koşulları hem de adayların beklentileri çok farklıydı. Pandemi önemli bir kırılım noktasıydı. Buna ek olarak bir yandan ekonomik belirsizlikler, diğer yandan küreselleşme, dijitalleşme gibi gelişmelerle iş sınırlarının ortadan kalkmasıyla çalışanı işe almak, daha da önemlisi işte tutmak zorlaştı. İşte yeteneği elde tutma, ofisleri yeniden organize etme, iş modelindeki değişim de buralarda zorunlu olmaya başlıyor. Doğru işe doğru adam yerleştirme ve bunun uzun vadeli olması İK’nin stratejilerini, işe alım süreçlerini değiştiriyor. Şirketler çalıştıkları seçme yerleştirme şirketlerinden uzun vadeli çalışan istihdamını bir gereklilik olarak sunuyor.
“Hibriti bile kabul ettirmek zorlaştı”
Geçtiğimiz günlerde bu konularda sohbet ettiğim Fenix İnsan Kaynakları Kurucusu Ülker Piri de Türkiye’deki durumla ilgili özetle şunları söylüyordu:
“Şirketler her geçen gün daha fazla uzmanlığa ihtiyaç duyuyor ve işe alım süreçlerini dış kaynaklar aracılığıyla yürütmeye eğilimli hale geliyor.
▶Adayların hangi işe uygun olduğunu, nasıl tutunabileceğini görüyoruz. Sadece işe alım yapmak isteyen söz konusu şirketin değil, rakiplerinin ve sektörün genel durumunun da nabzını tutuyoruz.
▶Şirketler pandemi sonrası büyük bir hızla ofislere geri dönüyor gibi gözükse de
çalışan istek ve beklentileri çok farklı bir doğrultuda. Yıl başından bu yana farklı iş alanları için görüştüğümüz adayların büyük çoğunluğu hibrit çalışmayı bile kabul etmiyor. Yüzde 82 uzaktan; yüzde 12 hibrit; yüzde 6 ofisten çalışmayı tercih ediyor.
▶ Dijital beceriler yükselişte.Teknolojinin gelişmesiyle, iş dünyasının dijitalleşmeye adaptasyonuyla çalışanlardan beklentiler de ciddi anlamda dönüşüyor. Teknolojiyle ilgili bir birim için olsun olmasın hemen her iş alanında dijital beceriler aranmaya başladı. Örneğin:
Bordro Yöneticisi pozisyonu iş tanımında, “RPA (Robotik Süreç Otomasyonu) süreçlerinde deneyim sahibi” maddesini, İnsan Kaynakları Yöneticisi pozisyonunda “Tercihen İK süreçlerinin dijitalize edilmesi projelerinde görev almış” maddesini ekliyoruz”.