Türkiye’nin dış politikasında artık belirleyici unsur ülkenin yaşamakta olduğu ağır ekonomik kriz;
Yıllarca “darbeci” ya da “katil” diye anılan Körfez Arapları ile barışma çabaları da, Mısır’da Müslüman Kardeşler’i bitiren Sisi’ye el uzatmak da hep bunun işareti.
Belli ki AK Parti hükümeti ekonomik krizden çıkmanın öncelikli yolunun –artık iç politikada da etkisi kalmayan hamaset değil- Türkiye’nin dış ilişkilerinde istikrar sağlanması olduğunu fark etti. Adımlar buna göre atılıyor.
BATI’YLA YAKLAŞMA ÇABASI
Ancak gerek Erdoğan’ın Katar ziyareti, gerek Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi’nin Ankara’ya gelmesi Araplar’dan o çok beklenen mali desteği sağlayamadı. Ne yüksek miktarda Arap sermayesi girişi oldu, ne de Araplar AK Parti hükümetine ucuz krediler dağıttı.
Araplardan umduğunu bulamayan AK Parti hükümeti de yüzünü, Türkiye’nin en geniş ekonomik ilişkiye sahip olduğu Batı’ya döndü.
Ancak Batı ile ilişkileri bir çırpıda düzeltebilmek, Türkiye’ye “ortak değerler dayatması” da olduğu için, o kadar kolay değil. Avrupa Konseyi’nin Kavala davası konusunda Türkiye aleyhine aldığı karar bunun bir örneği.
Bir başka büyük sıkıntı ise, AK Parti hükümetinin diplomasi yerine askeri gücü ön plana aldığı son 10 yıllık dönemde, Türkiye’nin komşularına karşı kaybettiği diplomatik zemin;
Ankara oraya buraya petrol/doğalgaz gemileri gönderip sonra geri çekerken, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ilmek ilmek “Türkiye karşıtı cepheyi” ördü bu 10 yıl boyunca.
Üstelik Doğu Akdeniz/Ege/Kıbrıs’ta geri adım atmak da o kadar kolay değil MHP destekli AK Parti hükümeti açısından; “Milli dava” dendi mi, hamaset de kurtarmıyor böylesine kritik konularda atılan geri adımları.
Dolayısıyla Batı ile ilişkilerde “yumuşama” için dış politikada atılacak sadece iki adım kalıyor AK Parti hükümeti açısından; Ermenistan ve İsrail’le normalleşme.
İSRAİL’LE NORMALLEŞME DAHA KOLAY
İsrail’le normalleşme görece daha kolay; Yaşanan son krizde Türkiye Büyükelçisi’ni geri çekmiş olmasına rağmen, İsrail’le diplomatik ilişki düzeyini resmen düşürmemişti. Dolayısıyla iki ülkenin uzlaşıp karşılıklı Büyükelçi atamasının önünde herhangi bir engel yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem yeni seçilen İsrail Cumhurbaşkanı’na tebrik telefonu, hem de “İsrailli turist gözaltı” krizinin çözülmesinin ardından Başbakan Bennett ile yaptığı telefon görüşmesi de yumuşamanın bir başka işareti.
Ancak İsrail’le yumuşama olsa bile, Türkiye’nin istediği uluslararası “etkiyi” sağlayıp sağlamayacağı - Abraham antlaşmaları ile Araplarla normalleşmenin gerçekleşmiş olması nedeniyle- büyük bir soru işareti. Araplar’ın İsrail’i tanımadığı dönemde Ankara ile Tel Aviv arasındaki ilişkiler çok değerliydi. Artık aynı değerden söz etmek pek mümkün değil.
ERMENİSTAN’LA AÇILIM; RUSYA NE KADAR DERSE O KADAR…
Ankara’nın Ermenistan’la açılımı, bu açıdan bakınca çok daha kıymetli; Bunun nedeni, Ermenistan’ın Batı’nın pek erişemediği, Rusya’nın “arka bahçesinde” yer alıyor olması.
Üstelik 2020’deki Dağlık Karabağ savaşında ateşkesi sağlayan unsurun Rusya olması, Kafkasya denkleminde Batı’nın tek etki unsuru olan “Minsk grubunu” arka plana itmiş durumda. NATO üyesi Türkiye’nin Kafkaslar’da etkinliğini arttırması, başta ABD olmak üzere, tüm Batı’yı memnun etmeye aday.
Nitekim diplomatik kaynaklar son Erdoğan-Biden görüşmesinde bu konunun gündeme geldiğini, Amerikan Başkanı’nın Türk-Ermeni yakınlaşmasından duyacağı memnuniyeti dile getirdiğini ifade ediyorlar. –AK Parti hükümetinin ABD’deki Biden yönetimi ile ilişkiyi sıcaklaştırmak için önce Afganistan denklemini denemiş, ancak bu gerçekleşmemişti. Biden’ın Başkan olduktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı ilk telefon görüşmesinde 1915 olaylarını soykırım olarak tanıyacağını bildirmiş olmasının da, Washington’un Ankara-Erivan denkleminde nereye ağırlık verdiğini açıkça ortaya koyduğu unutulmamalı. Bu açıdan, Ermenistan’la normalleşme AK Parti hükümeti açısından Washington’a yeniden “kritik müttefik” olduğunu da hatırlatmanın yolu olabilir.-
Ancak Ermenistan’la Türkiye arasında, karşılıklı “özel temsilcilerin atanmasıyla” başlayan yeni ilişki sürecinde Ankara’nın “yakından izlemesi” gereken başka ülkeler de var;
Dağlık Karabağ konusunun Azerbaycan’ı memnun edecek şekilde sonuçlanmış olması, Türk-Ermeni normalleşmesindeki Bakü rezervini büyük ölçüde kaldırdı. Ancak ya Rusya?
Moskova’nın gözünde, AK Parti hükümeti Batı’yla söylemde ne kadar kavga ediyor gibi görünse de, Türkiye bir NATO ülkesi. Üstelik Ankara, –S-400 satın alımı dışında- NATO üyesine uygun davranışlar sergiliyor Rusya’nın yakından ilgilendiği meselelerde; Polonya’ya ve Ukrayna’ya SİHA satışları, Karadeniz’de Batı’yla ortak hareket etmek, Libya’da Rusya ile karşı cephelerde yer almak bunların örnekleri.
Dolayısıyla Moskova’nın, Türkiye’nin Ermenistan’la yakınlaşmasını “kontrol altında” tutmaya çalışacağını varsaymak yanlış olmaz.
Nitekim Ankara’nın önerisiyle gündeme gelen, Türkiye, Rusya, İran, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan “6’lı toplantısının” ilk evsahipliğini geçen hafta Moskova’nın yapmış olması bunun işareti.
Görünen o ki, Türkiye ile Ermenistan normalleşmesi, Moskova’nın “izin verdiği” ölçüde gerçekleşecek…