Dünkü açıklanan enflasyon rakamlarına ilişkin başlıklar Türkiye ekonomisinin 2021 yılında girdiği enflasyon sarmalının ulaştığı boyutu ortaya koyuyor. Enflasyon tüketici fiyatları ile yüzde 83.45 ve üretici fiyatlarıyla yüzde 151.50 ile son 24 yılın zirvesine yükseldi. Ekonomi tarihimizde çok uzun bir süredir ilk defa yıllık enflasyon 16 aydır arka arkaya yükseliyor. Bu ivme ile gelişmekte olan piyasa ekonomileri içinde en yüksek enflasyon oranına sahip ülke olduk. Krizdeki Arjantin ile savaştaki Rusya’yı bile geçtik. Kısacası; rakamlar katılaşan enflasyonla mücadelede işimizin zor olduğunu gösteriyor.
Enflasyon fiyatların genel düzeyinin sürekli artış göstermesi halidir. Talep enflasyonu ve maliyet enflasyonu olmak üzere iki türü vardır. Bunlara bir de bozulan beklentilerden kaynaklanan enflasyonu üçüncü bir tür olarak eklemek mümkündür. Türkiye özellikle 2021 ortasından bu yana enflasyonun her üç türünü de derinden yaşadı. Halen de yaşıyor.
- Talep enflasyonu toplam mal ve hizmet arzının talebi karşılayamaması sonucu fiyatların artmasıdır. Genellikle para arzının artmasının tüketimi de artırması sonucu ortaya çıkar. TCMB bilançosundaki parasal genişleme ya da kamu bankaları liderliğinde düşük kredi faizleriyle canlandırılan talep bunun bir örneğidir. Para arzı arttığında bankaların borç verebilecekleri miktar artar. Tüketiciler borçlanmanın ve düşük faizli kredilerin etkisiyle daha fazla paraya kavuşurlar. Tüketimleri artar, üretim yani arz bu artışa ayak uyduramaz. Sonuçta enflasyon artar. Bireysel krediyle desteklenen konut, otomobil ya da beyaz eşya sektöründeki gelişmeler talep enflasyonuna örnektir. Merkez bankaları bu duruma faizi yükselterek cevap verirler; çünkü faiz artışı ile bir yandan banka kredileri hız keserken, öte yandan harcama yerine tasarruf eğilimleri artar. Sonuçta talep azalır, fiyatlar geriler. Ancak bizde faizi yükseltemeyen Merkez Bankası aksine faiz indirimine devam ederek sürecin dışında kaldı. MB politika faizi ile enflasyon arasındaki fark 71.5 puana çıktı. Politika faizi anlamını yitirdi.
- Maliyet enflasyonu ise üretimde kullanılan girdilerin maliyetlerinin artması sonucu enflasyonun yükselmesidir. Hammadde ve ara malları, enerji, emek, kredi faizleri ve vergi yükleri üreticiler için birer maliyet unsurudur. Bunlardan biri ya da birkaçının fiyatının artması sonucu üretim maliyetleri de artar. Yine son 1.5 yıl içinde Türkiye maliyet unsurlarında artışı yoğun şekilde yaşıyor. Özellikle Ukrayna işgalinden sonra başlayan enerji fiyat artışı, asgari ücretlere yapılan yüksek oranlı artışlar, TL değer kaybı nedeniyle ithal girdi maliyetlerinin aşırı artışı ve yüksek seyreden emtia fiyatları bu dönemde maliyet enflasyonu yaratmıştır. Firmalar bu artışı tüketiciye yansıtmak yerine kâr marjlarını daraltarak karşılama yoluna gidebilirler. Ancak gidecek yerleri ya da istekleri kalmayanlar fiyat artırmak durumunda kalırlar. Bizde de gelişmeler buna uygun oldu. Sorun talep canlılığından değil, maliyet unsurlarından kaynaklandığı için talebi zayıflatmak yerine üretim maliyetini aşağı çekici adımlar atmak gerekir. Ama TL’den kaçış, seçim öncesi yapılan ve yapılacak ücret artışları, enerji ve emtia fiyatlarının yüksek seyri nedeniyle maliyeti aşağı çekme yönünde manevra alanı dar. Özellikle ücretler tarafında yapılan yüksek nominal artışlara rağmen verimliliğin buna paralel bir şekilde artmaması nedeniyle ayrı bir enflasyon-ücret sarmalı yaşanmaktadır. Aslında bizim enflasyon hikâyemizde ücretler enflasyonun bir nedeni olmaktan çok sonucudur. Maaş ve ücretler enflasyon döngüsü başladıktan sonra sürecin bir unsuru haline gelmiştir. Uzun süre yataya yakın seyreden reel ücretler enflasyonun artması ile birlikte gerileyince ücretlerin satın alma gücü zayıfladı. Yeni ücret artışı ihtiyacı doğdu. Yanlış olan enflasyonun bu kadar hızlı yükselmesine göz yumulmasıydı. Bu hatayı bir kere yaptıktan sonra yapılan ücret ayarlamaları ile enflasyonun peşinden koşmak kısa süreli rahatlama sağlar ama girilen enflasyon sarmalı nedeniyle orta fayda fayda sağlamaz. Artan ücretler çok kısa bir sürede tekrar reel olarak geriler.
- Bozulan beklentiler yoluyla enflasyon artışı ise tüketici ve üreticilerin ileri de fiyatların yükselmeye devam edeceği beklentisiyle hareket etmelerinden kaynaklanır. Maaş zammı, kira artırımı ve ticari sözleşmelere konu olan ileriye dönük fiyat belirleme gibi talepler bu duruma örnek gösterilebilir. Bu beklenti ve talepler gelecekteki enflasyonu belirleyebilmektedir. TCMB sitesinde yer alan geçmiş değerlendirmelere göre bu durum, “enflasyon beklentilerinin kendini doğrulaması” olarak adlandırılmaktadır. Başka bir ifadeyle ekonomik birimler, ileriye yönelik enflasyon beklentilerini yakın geçmişte yaşanan enflasyon gerçekleşmelerine göre belirlemeye devam ettiği sürece, enflasyon artış oranı geçmişe paralel bir seyir izlemeye devam edecektir. Açıklanan enflasyon hedeflerinden büyük bir farkla sapılan Türkiye, bir süredir bu etkiyi de yaşamaktadır. Enflasyonu kalıcı bir şekilde aşağı çekebilmek için bozulan beklentilerin güven verici politika ve uygulamalarla iyileştirilmesine ihtiyaç vardır.