Sonda söyleneceği başta söyleyelim: Türkiye enflasyon konusunda ciddi bir teşhis sorunu yaşıyor. Teşhiste hata olduğu için de tedavide zorlanıyor.
Merkez Bankası 2022 yılsonu enflasyon tahminini 19,6 puanlık güncellemeyle yüzde 23,2’den yüzde 42,8’e yükseltti. Yıl sonu tahmininde üç ay içinde yaklaşık 20 puanlık revizyon çok ciddi bir düzeltmedir. Bu çapta bir düzeltme bankanın analiz kabiliyeti ile ilgili bir soru olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle Merkez Bankası durumu okumakta zorlanıyor.
Enflasyon öngörüsüzlüğü sadece TCMB’nin değil, diğer birçok merkez bankasının da yaşadığı bir sorun ancak diğer hiçbir merkez bankası bizimki kadar yüksek bir sapma ile karşı karşıya kalmadı.
Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu geçen hafta yılın ikinci Enflasyon Raporu’nu sunarken enflasyondaki yüksek artışın nedeni olarak, “Yaptığımız analizler enflasyondaki yükselişin temel belirleyicilerinin küresel emtia fiyatları, döviz kuru ve arz yönlü aksaklıklar olduğuna işaret etmektedir” dedi. Merkez Bankası’nın artışın kaynağı olarak gösterdiği nedenler arasında emtia piyasalarındaki arz-talep dengesizlikleri nedeniyle süregelen fiyat artışları, Rusya ve Ukrayna çatışması, küresel arz zincirlerindeki aksaklıklar, Çin’in salgın tedbirlerini sıkılaştırılması ve uluslararası taşımacılık maliyetlerinin yüksek seviyelerini koruması gibi birçok faktör var.
Bunlar dünyanın birçok ülkesinde yüzde 5-10 arasında bir patikaya oturan enflasyonu açıklamaya yetse bile bizde yüzde 70’e yaklaşan enflasyonu açıklamaya yetmiyor. Enflasyonda böylesine yüksek artışı ve hedeften böylesine yüksek sapmayı açıklayacak başka nedenler olmalı.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) eski müsteşarlarından Ali Tigrel, Ortak Akıl Politika Geliştirme Derneği’nin ortakakil.org.tr adresindeki internet sitesinde diyor ki: “Enflasyon dinamiklerini oluşturan dört temel faktörün sırasıyla kur krizleri, aşırı negatif reel faiz, kontrolsüz parasal genişleme ve Merkez Bankası itibarının düşüşü olduğu adeta unutulmuştur. Söz konusu dinamiklerin oluşmasına yol açan sebepleri ortadan kaldırmadan sonuç alınamayacağı hala idrak edilmemiştir. Israrla sürdürülen aşırı negatif reel faiz politikası yüzünden makro finansal sistem tahrip edilmektedir.”
Tigrel 1984-1991 yılları arasında DPT’de İktisadi Planlama Başkanı ve Müsteşar olarak çalışmış; bunun yanı sıra kamuda ve özel sektörde önemli görevlerde bulunmuş; ekonomiyi ve sorunlarını yakından takip eden bir isimdir. Dolayısıyla değerlendirmeleri dikkate alınması gereken birisidir. Dikkat çektiği dört faktörün bizim enflasyonumuzun diğer ülkelerinkinden ayrışarak dünyanın en yüksek birkaç enflasyonundan birisi olmasına yol açan nedenler olduğu kabul edilmeden atılacak hiçbir adım, enflasyonu kalıcı olarak makul seviyelere çekmeye yeterli olmayacaktır.
Merkez Bankası’nın enflasyon raporunda dediği gibi “Jeopolitik risklerin oluşturduğu arz kısıtları ve artan belirsizlikle küresel enflasyon yakın tarihin en yüksek seviyelerini aşmakta”dır. Aynı şekilde “bölgemizdeki çatışmalarla zirveye çıkan enerji ve hammadde fiyatları enflasyonu da olumsuz etkilemektedir.” Ancak Türkiye’de enflasyon görünümünün bozulması Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından çok önce başlayan bir süreçtir. Rusya Ukrayna’ya saldırmasaydı da biz Tigrel’in işaret ettiği dört faktör (yani kur krizleri, negatif reel faiz, kontrolsüz parasal genişleme ve Merkez Bankası’nın dolayısıyla para politikasının itibar kaybı) nedeniyle enflasyonda ciddi bir yükseliş yaşayacaktık.
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’ın geçen ay DÜNYA Gazetesi’ne yaptığı açıklamada dediği gibi “Enflasyon tarafından sadece bu yıl değil son 5-6 yıldır doğru mücadele edemiyoruz. Yıllar içinde fiyatlama davranışı bozuldu, atalet devreye girdi. Sanıldığının aksine, konu sadece arz yanlı değil iç talep de enflasyonistir. Kur baskısına zaten hiç değinmiyorum. Bütün bu gerçekleri bırakıp enflasyonun tamamen globalden kaynaklandığına kani olursanız, teşhis yanlış olur.”