Türkiye’de yaşayanlar olarak, iktidarı, muhalefeti, iş dünyası, çalışanları, çiftçileriyle, iliklerimize kadar hissettiğimiz hayat pahalılığı ve enflasyonun “yüksek” olduğu konusunda hemfikiriz. Dünyada güçlenen enflasyon dalgasına rağmen, bizim enflasyonumuzun, “Elle gelen düğün, bayram” Anadolu deyişine gönderme yapılamayacak kadar diğer ülkelerden olumsuz ayrışmış durumda olduğunu da biliyoruz. Ancak yüksek enflasyonun düzeyi ve bu veriyi ancak kimin açıklayabileceği konusunda, toplumu geren siyasi kutuplaşmayı, ekonomiye ve ekonomi kurumlarına taşıyacak tehlikeli gelişmeler yaşanıyor. İktidar, TÜİK dışında piyasadaki fiyatları toplayıp tüketici enflasyonu hesaplayan ve bunu kamuoyuyla paylaşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) gibi kuruluşların veri açıklamasını yasaklamayı düşünüyor.
Yüksek enflasyon sadece TÜİK’ten sorulsun
DÜNYA okurlarının haberlerimizden izlediği gibi geçen hafta TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelmeden önce ortaya çıkan taslak torba yasa teklif metninde bu niyetin açıkça yer aldığının görülmesi, Meclis kulislerine ve haber gündemine bomba gibi düştü. Son anda torba yasa teklifine girmeyen bu düzenlemenin 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanununun 6’ncı maddesine ek yapılarak gerçekleştirilmesi planlanıyordu. Taslak metinde bu düzenleme yasama diliyle şöyle yer alıyordu:
“Çevre, demografi, fiyat, işgücü, tarım ve ulusal hesaplar alanlarında Kurum tarafından üretilen istatistiklere alternatif oluşturacak şekilde istatistikî sonuçlar içeren araştırmalar kamuoyuna açıklanmadan önce, bunların kapsamı, örnekleme yöntemi, örnek hacmi, veri derleme yöntemi ve uygulama zamanını gösteren metodolojisi onaylatılmak üzere Kuruma başvurulur. Kurum bu başvuruyu iki ay içinde sonuçlandırır. Metodolojisi Kurum tarafından onaylanmamış araştırmaların sonuçları herhangi bir yolla kamuoyuna açıklanamaz.”
Bu niyet şimdilik yasa teklif metnine yansımasa da birçok yeni soruyu da akıllara getirdi. “ENAG dışında yıllardan beri İstanbul için enflasyon hesaplayan İTO endeksi, Türk-İş’in 4 kişilik bir ailenin yaşam maliyetini açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırı hesaplaması da bu niyet kapsamında değerlendirilebilir mi?”, “Düzenleme niyetinin enflasyon dışında, çevreden tarıma çok geniş alanları kapsaması seçim öncesi ekonomik ve sosyal sorunların sadece iktidarın istediği şekilde dile getirilmesi mi amaçlanıyor?”, “Kamuoyu araştırmaları da bu kapsamda değerlendirilebilir mi?” Sorularına yanıt aranıyor.
Makro ihtiyat tedbirleri merak ediliyor
Yeni ekonomi politikası yönelimi gereği Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) para politikası çerçevesi anlamını yitirdi. Üstelik bu gerçek en yetkili ağızlardan defalarca dile getirildi. Zaten TCMB internet sitesinde hala varlığını koruyan önemli bilgilerle dolu, para politikası iletişimini sağlayan ortodoks dönem metinlerini, makalelerini okumayı bir süreliğine bıraktık.
Merak edenler, “üretici fiyatlarındaki çığ tehlikesi gibi tepemize inmesi beklenen birikimin (TÜİK ÜFE yüzde 114,9) tüketici fiyatlarına (vatandaşa) önemli oranda yansıyabileceği gerçeğini”, “kur-enflasyon geçişkenliğinin nasıl gerçekleştiğini”, “dünya enerji fiyatlarındaki tırmanışın Türkiye’nin ekonomik dengelerini nasıl bozduğunu” anlatan metinler www.tcmb. gov.tr sitesinde anahtar sözcük aramasıyla bulabilirler.
Geçen hafta yüksek enflasyona politika faizinin yüzde 14’de sabit tutulmaya devam edildiğini duyuran TCMB Para Politikası Kurulu toplantısı bilgi notunda “Kurul, makro ihtiyat politika setinin güçlendirilmesine karar vermiştir.” deniliyordu. Makro ihtiyat tedbirlere genel olarak kriz dönemleri ve ekonomik çalkantılar, sonrasında ekonomideki daralmayı önlemek amacıyla başvuruluyor. Yüksek enflasyon ve daralmanın eşanlı yaşanmaması için kredi ve finansman kanalları daha yakın takibe alınıyor. Dolayısıyla bu önlemlerin bir süredir kalkınma bankası gibi hareket eden TCMB’den çok BDDK’yı ilgilendirmesi beklenebilir. Şimdi “makro ihtiyat tedbirleri” kapsamında yapılacak düzenlemeler merak ediliyor.
Yeni ekonomi politikasının odağında bulunan Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemi, 1999’da uygulanan “önceden açıklanan ve enflasyon hedefine yönlendirilen kur sistemi”yle önemli benzerlikler taşıyor. Bugüne ışık tutan 25-30 yılda kur rejiminin gelişimine ilişkin önemli bilgiler www.bddk. gov.tr adresinden ulaşılabilen makaleler ve değerlendirme metinlerinde mevcut.
Kamuya 2025’e kadar yüzde 14 indirimli akaryakıt
Kamu taşıtlarına, belli prosedürü yerine getirirlerse belediyeler de dahil indirimli akaryakıt sağlanıyor. Devlet Malzeme Ofisi (DMO) Genel Müdürlüğü, kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyacı olan akaryakıtın sağlanması amacıyla 2020 yılı başından bu yana finansal aracılık hizmeti veriyor. 2020-2021 döneminde 2 yıl boyunca kamu kurum ve kuruluşları yüzde 10 indirimli olarak akaryakıt almışlar. 70 bin dolayındaki kamu taşıtı indirimli akaryakıttan yararlanmış ve böylece kamuya 140 milyon TL tasarruf sağlanmış.
Eylül 2021’de yapılan ihaleyle de kamuya indirimli akaryakıt imkanı Petrol Ofisi A.Ş. ile sözleşme imzalanarak 2025 başına kadar uzatılmış. İndirim oranı ise 3 aydır neredeyse sabitlenmiş TCMB politika faizine nazire yaparcasına yüzde 14 olarak belirlenmiş. Ne diyelim, darısı, yüksek mazot fiyatı nedeniyle traktörüne binemeyen, tarlaya giremeyen çiftçinin, tarladan markete, sofraya gıda tedarik zincirinin, öğrenci servisi araçlarının, toplu ulaşım araçlarının başına.