Merkez Bankası, 23 Kasım’da yeniden yapılandırdığı Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi (YTAK) çerçevesini duyurdu. Buna göre, önümüzdeki üç yıl yılda 100 milyar liradan toplam 300 milyar liralık bir kaynak bankalar aracılığıyla yatırım kredisi olarak şirketlere uzun vadeli ve düşük faizle aktarılacak. Vade on yıl, faiz ise koşullara bağlı olarak yüzde 15-30 arasında olacak. Merkez Bankası duyurusunda yok ama gazetemizde pazartesi günü Ferda Besli imzasıyla yayınlanan ayrıntılardan anlaşıldığı kadarıyla on yıl vadenin iki yılı geri ödemesiz dönem.
Orta Vadeli Program’a göre GSYH deflatörü (yaklaşık yarısı TÜFE yarısı da ÜFE olarak düşünülebilir) 2024 yılında yüzde 55, 2025’te yüzde 23 ve 2026’da da yüzde 13 artacak. Dolayısıyla, geri ödemesiz dönem de dikkate alındığında, oldukça avantajlı bir kredi. Öte yandan, 17 Kasım itibarıyla şirketler kesiminin yılbaşından itibaren kullandığı net yeni kredi miktarı 1.2 trilyon lira. 100 milyar liralık yatırım kredisi bunun yüzde 8,5’ine karşılık geliyor. Kredi 2024’te kullandırılacağı için 17 Kasım’a kadar olan net yeni kredi kullanımını 2024 deflatörü ile çarparsam, 1,8 trilyon lira yapıyor. Bu durumda, 2024 yılında toplam net kredi kullanımı 2023’teki düzeyde kalsaydı, 100 milyar liralık yatırım kredisi kabaca net kredi tutarının yüzde 5,5’i olacaktı. Dolayısıyla az değil ayrılan kaynak.
Yıllık enflasyonun yüzde 61 olduğu, enflasyonun yedi ay sonra Merkez Bankası’nca yüzde 70 civarında gerçekleşmesinin beklendiği, 2024 sonu enflasyon tahminin yüzde 36 olduğu, orta vadeli enflasyon hedefinin -orta vade ne kadarsa- yüzde 5 olarak açıklandığı bir ülkede, Merkez Bankası’nın yatırımları teşvik etmek için kredi vermesinin anlamı ne? Üstelik Ferda Besli’nin haberine göre, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan yatırım için ‘Teknoloji/Strateji’ puanı alınması gerekiyormuş. Yoksa böyle bir puan, değerlendirmeyi Merkez Bankası yapacakmış. Hangi kadrolarıyla yapacak bunu Merkez Bankası? Merkez Bankası kalkınma bankası ya da yatırım bankası mı?
Bu ülkede yoksulluk sınırının yüzde 25’i düzeyindeki asgari ücretin yüksekliğinden sıkça şikâyet eden şirket patronları var. Şirketleri temsil eden bazı kurumların yöneticileri yine aynı ülkede asgari ücretin 2024’te fazla artmamasını istiyorlar. Dolayısıyla, ortada büyük bir verimlilik sorunu var. Şirketlerimizin önemli bir kısmı verimli değil ve azıcık bir ücret artışından bile korkuyorlar. Ayrı bir yazı konusu ama değineyim kısaca: Enflasyonla mücadele edilmesinin neden zor olduğu da bu çerçevede ortaya çıkıyor. Enflasyon, şirket açısından daha düşük reel ücret, yani daha düşük reel maliyet demek çünkü.
Oysa bu ülkede, yüksek teknoloji ile üretim yapıp, asgari ücretin düzeyini asla telaffuz etmeden yurtdışına ürettikleri ürünleri satan şirketler de var. Savunma sanayiinde faaliyette bulunan şirketlerin önemli bir kısmı böyle. Nasıl oluyor da bazı şirketler yüksek verimlilik düzeyinde çalışırken, asgari ücret biraz yükselse kapanacak bir dolu şirket var bu ülkede? Demek ki devletin yapması gerekenler var. Nasıl bir sanayi politikası izlemeliyiz? Bu çerçevede, verimsiz şirketlerin iş yapma biçimlerini/iş akım şemalarını nasıl değiştirebiliriz? Onlara stok yönetiminde nasıl yardımcı olabiliriz? O şirketlerde çalışanları nasıl eğitebiliriz?
Soruları çoğaltmak mümkün ama gerek yok. Önemli olan şu: Bu soruların yanıtında “Merkez Bankası’nın düşük faizli kredi vermesi” koşulu yok. Verimliliği salt merkez bankası kredisiyle sıçratmak mümkün olsaydı çoğu ülke çoktan yapmıştı bunu. Oysa iyi tasarlamış bir sanayi politikası çerçevesinde ele alınabilir teşvikli bir kredi sistemi. Tek başına değil. Salt kredi faizine kaldıysa verimlik sorunu yandı gülüm keten helva. Üstelik helva yanarken enflasyon da orada öylece durup bize bakıyor.