Açıklanan TÜFE oranlarına pek bakmıyorum artık. Çünkü hayat pahalılığı ile arasındaki makas ciddi şekilde açıldı. TÜFE ve İTO Geçinme Endeksi arasındaki fark zaten ortada.
Hatırlarsanız, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı ile asgari ücret arasındaki makasın giderek açılması neticesinde Temmuz Ayında "ara zam" yapılacağına dair bir açıklama geldi. Açıkçası enflasyonun sebepleriyle değil sonuçlarıyla uğraşmanın olumsuz yan etkilerini yaşamaya devam edeceğiz gibi duruyor.
Her şeyden önce enflasyonla mücadeledeki bazı yaklaşımlara açıklık getirmek lazım:
- Döviz kurunu tutarak enflasyona yansımasını önlemek: Piyasa şartları sebebiyle yükselen kurlar veya düşen kurların enflasyona etkisi oluyor ancak, döviz kurlarını baskıyla tutmanın faydası olmuyor. Herkes önünde sonunda dövizin yükseleceğini düşünerek fiyatlama yapıyor ya da döviz satın alarak kendini korumaya alıyor. KKM gibi enstrümanların Hazineye yükü arttıkça gelecekte daha fazla enflasyonla karşılaşma ihtimalimizi artırıyoruz.
- Son satıcılara tavan fiyatı koymak ya da onlardan iskontoya zorlamak: Üretim maliyetlerindeki yükselişi, rekabete aykırılıkları ve haksız rekabeti, tüketicinin istismar edilmesini çözmeden zaruri mal ve hizmetlere fiyat tavanı koymak işe yarayan bir uygulama değil. Suyolunu buluyor, önünde sonunda maliyetler fiyata yansıtılıyor.
- İthalat Vergileri: Döviz talebi olmasın diye ithalatı durdurmak adına yükseltilen vergiler enflasyonu körüklüyor. Yerli üreticiye korumaya kalkarken rekabet kabiliyetlerini yok ediyoruz.
- İhracatçının Dövizlerini Rezervlere Katmak: Merkez Bankasının rezervlerini artırmak için alınan bu karar neticesinde ihracatçılar zor duruma düştü. Döviz arzını artıran firmaların hem bu karar hem de sabit tutulmaya çalışılan döviz sebebiyle mali yapıları bozulmaya başladı. Enflasyon hala yüksek seyrediyor.
- Çalışanları Enflasyon Karşısında Korumak İçin Sürekli Ücret Artışı Yapmak: Sürekli güncel enflasyona göre yükseltilen ücretler sebebiyle firmaların maliyet yapısı bozuldu. Talep kesilmediği için de enflasyon yüksek kalmaya devam ediyor.
Aslında bunları yapmak yerine piyasa gerçeklerine uygun bir para ve kur politikası uygulamayı göze alıp, zaruri mal ve hizmetlerdeki vergileri hemen en düşük seviyeye indirmek, piyasa kontrollerini etkin hale getirerek rekabete aykırılıkları ve haksız rekabeti engellemek, vatandaşları firmalar üzerinden değil kamu bütçesinden desteklemeyi düşünseydik şu ana kadar ortaya çıkan mali tablodan çok daha iyisi ile karşı karşıya kalacaktık.
Bunun yerine önce faizi sonra döviz kurlarını kontrol etmeyi denedik, çalışmadığını görünce sermaye kontrolü anlamına gelen işlere girdik, enflasyon rakamları düşük çıksın diye piyasa mantığı dışında denemeler yaptık. Neticede cari açık ve bütçe açığı genişledi, enflasyon arzu edildiği gibi düşmedi, açıklanan rakamlara da inanç kalmadı.
Dilerim ki seçimlerden sonra kademeli olarak piyasa mekanizmasına geçiş yapar, bu dönemi de geride bırakırız.