Tüm ülkelerde "enflasyonla mücadelede sona yaklaşıldı, faiz indirimleri başlayacak" mesajları veriliyor. Ancak, herkesin gerçek korkusu yavaş büyüme veya resesyon. Hatta lojistik maliyetlerinin yaratacağı fiyat artışları sebebiyle yükselen faizlerin anlamsız hale gelmesi…
Kabul ediyorum, enflasyon sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal ve politik sıkıntılar yaratıyor. Gelir dağılımını bozucu etkisinin yanında, ahlakı esneten sonuçları da var. Ancak ekonomik faaliyetlerde gerileme ve işsizlik enflasyondan çok daha vahim sonuçlar yaratabiliyor. Nüfus artışı düşük hatta negatif olan ülkelerde enflasyonla mücadele ederken işsizliğin yükselmesi tolere edilebilir ancak Türkiye gibi ülkelerde iki farklı sonuç yaratabiliyor: Çok ciddi bir kayıt dışı istihdam ve nihayetinde göçmen işçi sorunu ve hepimizi düşündüren beyin göçü.
Enflasyon belasından kurtulmak için ekonomik aktiviteyi yavaşlatmak adına "talep kırıcı" önlemlerin alınması, düşük gelir seviyesinde yaşayanların hayatını zorlaştırırken, karar alıcıların arzu ettiği fiyatlama davranışını maalesef sağlamıyor. Zaruri ihtiyaçların karşılanması zorlaşır iken "olmazsa olmaz" mal ve hizmetlerin fiyatları artıyor. Özetle bir yanda yüksek enflasyon diğer yanda yüksek hayat pahalılığı ortaya çıkıyor. Şimdi daha ilginç bir örneğe değineceğim.
Birçok ülkede enflasyonla mücadele tamamlandıktan sonra bile hayat pahalılığı tüm şiddetiyle devam ediyor. Çünkü kazançlar ile fiyatlar arasındaki denge tam olarak kurulamıyor. Japonya, Belçika ve Kuzey ülkelerinde görülen pahalı hayatın arkasındaki gerçek de bu. Kişi başına düşen milli gelir yüksek olsa herkes hayat pahalılığından şikâyet ediyor. Gençler üniversiteye gitmek için para biriktiriyor. Pek çoğu bunu başaramadan vaz geçiyor. Daha fazla ücret kazanmak için üniversite diploması şart ama bunun için de para lazım. Bana sürekli "nereden biliyorsun?" diye soran var. Türkiye'de veya başka bir ülkede sokağa çıkıp dolaştığım için biliyorum. Tek seferde değil en az 5 değişik zamanda aynı ülkede sorduğum sorulara verilen cevaplar ve ilgili ülkeye ait istatistikleri karşılaştırıyorum. Gerçeği görmek için modelleme yapmanıza gerek yok. Karşınızda duran gerçeği görmezden gelmek istemiyorsanız tabii…
Sürekli anlatıyorum: Enflasyonla mücadeleyi bir kere ve tam olarak yaptıktan sonra dikkatli olunması gerekiyor. Malumlarınız paradan 6 sıfır attık ama bir tanesi geri geldi, ikincisi yolda. Enflasyon konusunda gevşek davrandığımızda ortaya çıkan sonucu bertaraf etmek için yan etkisi fazla reçeteler yazıyoruz. Çünkü refah artışı yaratmakta zorluk çekiyoruz. Böyle olunca da maaş, ücret ve ödenekleri artırmak zorunda kalıyoruz. Ancak bu da enflasyonu daha fazla yapışkan hale getiriyor. Döviz kurları, enflasyon ve faiz oranları sarmala giriyor.
İşte bu sebeple enflasyonun düşüş sürecini yükseldiği süreçten daha kısa tutmamak gerekiyor. Enflasyon en son 2017 yılında tek hane görmüş olduğuna göre, demek ki 7 yıllık bir rehabilitasyon süreci gerekiyor. Siyasi iktidarların 3 yıllık program merakı sebebiyle, bir hışımla başlanan dezenflasyon programları, başarısızlık ihtimali iyice ortaya çıktığında bir kenara atılıyor. Tabii kamuoyu baskısı da var. Uzun soluklu bir mücadele "ciddiyetsizlik" ile suçlanacak diye "enflasyonla mücadele ediliyormuş gibi" yapılıyor. Ancak oldukça sert başlayan ancak sonra gevşetilen enflasyon mücadelesi, meselenin kornikleşmesine yol açtığı gibi sosyal problemlere de sebep oluyor.
Dolayısıyla bizim gibi ülkelerde enflasyonla mücadele politikasının "hükümetler üstü" şekilde ele alınması şart. Bunun için kurumların ciddi olması ve politikaların doğru seçilmesi gerekiyor. Yerel yönetimlerden başlayan bir sürecin uygulanması en doğru seçenek olacak. Böylelikle mesele siyaset üstü ve vatandaşın lehine gelişen bir hale gelebilir.