2023 yılı seçimleri sonrasında ekonomi politikasında eksen değişimi olduğunu göreve gelen Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanımız Hafize Gaye Erkan bizlere ilettiler. Bu çerçevede ekonomi politikalarının rasyonel bir zemine oturtulacağını ve genel kabul görmüş politikaları uygulayacaklarını bizlere açıkladılar.
Para politikası literatürüne ve uluslararası uygulamalara baktığımızda, genel kabul görmüş dezenflasyon programlarının Merkez bankasının belirlediği faiz oranları ile beklenen enflasyon arasında pozitif reel faiz verme üzerine oluşturulduğunu biliyoruz. Bu çerçevede kafamızı karıştıran konu ise Merkez Bankası’nın benzer bir politika setini uygulama konusunda henüz net bir açıklama yapmamış olmasından kaynaklanıyor.
Detaylandırmak gerekirse Merkez Bankası tarafından açıklanan Enflasyon Raporu’nda, 2024 yılının ilk yarısında enflasyon oranının %60 civarında seyredeceğini görüyoruz. Buradan aldığımız mesajlar: 2023 yılında yüksek bir faiz artışına gidilmeyeceği ve yaz aylarında yaşanan yüksek kur şokları ile ücret ve vergi artışları kaynaklı enflasyonun yükselmeye devam edeceğidir.
Yılın ikinci yarısında ise Enflasyon Raporu, hızlı bir dezenflasyon politikası ile enflasyonu 30 puan düşüreceğini iletiyor.
Bu çerçevede merak edilen konu ise, bankanın öngördüğü dezenflasyon politikasındaki faiz patikası nedir? Zira %17,50 oranındaki mevcut politika faiz oranı ile bir yıl sonrası için beklenen %60 civarındaki enflasyon arasında 40 puanın üzerinde negatif reel faiz makası var. Negatif faiz marjının kapanması; nominal faiz oranlarının çok yüksek seviyelere çıkması ve dolayısıyla ekonomik aktivite, istihdam, şirketlerin nakit finansmanı ve kamu maliyesi borç yükü başta olmak üzere oldukça acı bir reçeteyi barındırıyor.
Öte yandan Merkez Bankası’nın düşük faiz artışlarıyla ilerleyip enflasyonu piyasa düzenleme ve kontrolleri ile aşağı çekmeyi hedeflemesi ise makro-finansal istikrar üzerinde büyük riskler barındırıyor. Bu risklerin başında Merkez Bankası’nın tarihi dip seviyelere inen rezervleri ile cari açık ve dış borç finansmanı geliyor. İkinci sırada ise kısıtlı dış finansman imkânları nedeniyle ekonomik büyümenin sert bir şekilde daralması yer alıyor. Zira reel negatif faizi politikasında Türk Lirası’nda kalma becerisi sağlanamadığı için, dışa açık bir ekonomide fiyatların çok yüksek bir şekilde artarak kur ve enflasyon üzerindeki yarattığı tahribatı biz zaten son yıllarda yaşamış ve görmüştük.
Bu çerçevede, Merkez Bankası’nın Ağustos ayında, yeni üyeleri ile yapacağı Para Politikası Kurulu toplantısı gerek alınan faiz kararları gerekse ileriye yönelik verilecek mesajlar açısından kritik bir öneme sahip. Toplantıda alınan kararlar ile karar metninin enflasyon konusunda piyasaları ikna edici bir çerçeve çizememesi halinde enflasyon beklentilerinin daha da bozularak yukarıda bahsettiğim negatif reel faiz marjının daha da açılması ve dezenflasyon reçetesinin daha da acı olması söz konusu olabilir.