Enflasyondan sadece ücretli değil sanayici de şikayetçi

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

TÜİK Mayıs ayı enflasyon rakamlarını bugün açıklayacak. Muhtemeldir ki hem TÜFE hem de ÜFE kaygı verici boyutta kalmaya devam edecek. Enflasyon geçmişte sadece ücretlilerin ve düşük gelir gruplarının sorunu olarak görülürdü ama sanayiciler de artan bir şekilde yüksek enflasyonun baskısını yaşıyor.

Geçen hafta İstanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı “ISO 500” araştırması bize çok değerli bilgiler sunuyor. Vergi Usul Kanunu'na (VUK) göre hazırlanmış yılsonu kapanış bilanço ve gelir tablolarına göre yapılmış liste olması araştırmanın bir eksikliği olsa da İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın dediği gibi Türkiye ekonomisinin ve sanayisinin bir “check-up”ı olarak görülebilir. Check-up’a göre başta enflasyon olmak üzere bazı şeyler hala yanlış gidiyor.

Sonuçlar pandemiye ve tüm zorluklara rağmen sanayimizin büyüdüğünü, satışların ve faaliyet karının arttığını gösteriyor. Aynı tablonun daha orta ve küçük ölçekli firmalar için de geçerli olup olmadığını söyleyemiyoruz ama genelde sorunların devam ettiğini söyleyebiliriz. Sorunların iki temel nedeni ise enflasyon ve finansman sıkıntısı.

İSO Başkanı Bahçıvan’ın İSO 500 sunuşundaki sözleri sanayicinin enflasyona bakışını yansıtıyor.

“Biz sanayiciler olarak asla ve asla yüksek enflasyonlu bir ortamda yaşamak istemiyoruz. Enflasyonun toplumlar için de, ekonomiler için de, sanayiler için de öngörülemezlik, istikrarsızlık olduğuna inanıyoruz. Onun için ne yapıp edip enflasyon mücadelesini mutlaka kazanmalıyız” diyordu Bahçıvan. Neden mi: “Çünkü enflasyonun olduğu yerde öngörü olmaz, enflasyonun olduğu yerde uzun vadeli iş yapılmaz. Enflasyonun olduğu ortamda kolay kolay yatırım yapılmaz.”

Bu sözlerin altına imza atmayacak iktisatçı yoktur.

Türkiye “Faiz enflasyonun nedeni midir, yoksa sonucu mudur?” tartışması ile çok uzun zaman kaybetti, hala da kaybediyor. Merkez Bankası üzerindeki faiz indirim baskısının TL değer kaybını tetiklediği gözardı ediliyor. Kurun fiyatlara geçişkenliğinin ne kadar güçlü olduğu Merkez Bankası tarafından ifade edilse de TL’nin istikrarsızlığı ile fiyat istikrarsızlığı ilişkisi ihmal ediliyor.

Oysa Türkiye dünyada en yüksek enflasyona sahip ülkelerden birisidir. Gelişmekte olan ekonomiler arasında ise en yüksek ikinci enflasyona sahip ülkedir. Dünyanın düşük enflasyon yaşadığı bir dönemde yüksek ve inatçı bir enflasyonla boğuşuyoruz. Bu zaafiyeti Türkiye’yi diğer ekonomilerden olumsuz bir şekilde ayrıştırmaktadır. İSO-Markit işbirliği kapsamında açıklanan İmalat Sanayi Satınalma Yöneticileri Endeksi (PMI) bu ayrışmanın çarpıcı örneklerinden biridir.

Türkiye için son açıklanan PMI rakamı Mayıs’ta 49.3. Küresel ortalama son 11 yılın en yüksek seviyesi olan 55.8. Euro bölgesi 62.9 ile 24 yılın zirvesinde. Bu rakamların tercümesi şu: “Dünya sanayisi, 2009 yılından bu yana en olumlu günlerini yaşarken, biz kendi sorunlarımız nedeniyle rüzgarı kaçırıyoruz.” Toplam 34 ülke arasından performanı en düşük dördüncü ülkeymişiz.

Enflasyon yatırım iştahını keser. Bahçıvan sunumunda, geçen yıl yatırım teşvik belgelerinde yaşanan yüksek oranlı artışa rağmen, yatırım iştahının fiiliyata dönmediğinin gözlendiğini anlatıyordu. Enflasyon beklentilerinin iyileşmesi gerekiyor. Oysa koşullar çok destekleyici değil. Bir yanda bizim kontrol edemediğimiz faktörler var; ithal hammadde ve girdi fiyatları artıyor. Öte yandan kontrol edebildiğimiz faktörleri iyi yönetememişiz. Ülkenin risk primi artmış. Bunun sonucunda yüksek risk primi nedeniyle Türkiye’nin finansman maliyetleri normal koşullarda olması gerekenden daha yüksek seyrediyor. Öte yandan yüksek enflasyonun bir sonucu olarak içeride TL borçlanma maliyetleri de yüksek seviyelerde bulunuyor.

Özetle yüksek enflasyon ortamı ve olumsuz finansman koşulları yatırım ortamını bozuyor. Sanayicileri kısa vadeli düşünmeye ve davranmaya yöneltiyor. Büyümeyi aşağı çekiyor, işsizliğin yüksek kalmasına neden oluyor.

Tüm yazılarını göster