Enflasyonda zirveyi gördük mü?

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Dün açıklanan rakamlara göre tüketici fiyat enflasyonu nisanda geçen yılın aynı ayına göre yüzde 17.14 artmış. Böylece enflasyonun yüzde 8.55 olduğu 2019 Ekim ayında başlayan tırmanış eğiliminde zirveyi gördük. Beklenti, eğer bir hata yapılmazsa ya da yeni bir dış şok olmazsa enflasyonun önümüzdeki aylarda kademeli olarak aşağı ineceği yönünde. Ancak bu “kırılgan” beklentinin gerçekleşmesi ve düşüşün ivmesi büyük ölçüde Merkez Bankası’nın duruşuna ve hükümetin uygulamalarına bağlı olacak.

Piyasadaki anketlerle ölçülen beklenti de önümüzdeki aylarda enflasyonun gerileyeceği şeklinde. Aynı beklentiyi Merkez Bankası açıklamalarında da görüyoruz. Merkez Bankası baz senaryosuna göre enflasyon nisanda zirve yaptıktan sonra aşağı yönlü bir harekete girecek ve yılı yüzde 12.2. ile kapatacak.

Enflasyon, Merkez Bankası’nın beklediği gibi bu ay zirvesini gördükten sonra geriler mi? Yeni bir şok gelmezse, özellikle kurlarda iç ya da dış faktörlerden kaynaklanacak bir sıçrama olmazsa gerileyebilir. Ancak çok hızlı bir düşüş göremeyebiliriz. Merkez Bankası bile yılsonu tahmini yüzde 9.4’ten 12.2’ye yükseltti. TCMB beklenti anketinde ortaya çıkan piyasa beklentisi ise yüzde 13.12. Oysa birkaç ay önce 2021 sonu beklentisi yüzde 11.15’ti. Benim tahminim ise iyimser senaryoda yüzde 13’ün biraz üzerinde bir rakamla yılı kapatacağımız yönünde.

Burada da baktığım son 11 yılın ortalama aylık enflasyonları. Eğer fiyat hareketlerinde aylık olarak 2010 yılından bu yana olan dönemin ortalamalarına uygun bir seyir izlenirse enflasyon ekime kadar yüzde 14.50-16.50 arasında seyrettikten sonra kasım ve aralıktaki daha sert düşüşlerle yılsonunda Merkez Bankası’nın tahmini olan 12.2 civarında olabilir. Ancak 2020 Mayıs ayından bu yana bir tek ay dışında aylık enflasyonun hep geçmiş uzun dönemli ortalamanın üzerinde kaldığını unutmayalım.

İşimiz kolay değil. Enflasyonun yılsonunda yüzde 12-13’lere gerilemesinin önünde ciddi riskler var. Mesela enflasyon beklentilerinin bozuluyor olması önemli bir risktir. Fiyatların yüksek seyretmesini bekleyen tüketicisinden üreticisine, çalışanından sermayedarına kadar ekonomideki tüm aktörler her türlü ticari sözleşmelerde, ücret artışlarında ve kira yenilemelerinde Merkez Bankası’nın açıkladığı hedef enflasyon yerine kendi bekledikleri yüksek enflasyonu ya da yakın geçmişte gerçekleşen enflasyonu dikkate almaya başladılar. Bu durum yeni ve daha düşük bir patikaya oturması arzulanan enflasyonun geçmiş trend ile bağını kopartmasına engel olurken, Merkez Bankası’nın işini de zorlaştırıyor. Üretici ve tüketici enflasyonu arasında makas çok açıldı. Yıllık yüzde 35’i aşan üretici fiyat artışının TÜFE’ye yansıması olacaktır.

Enflasyondaki düşüşün önünde engel olan başka faktörler de var. Mesela küresel emtia fiyatlarının artıyor olması. Bu artışın önümüzdeki aylarda da devam etmesi bekleniyor ve bizim elimizdeki politikalarla bunu engelleme gücümüz yok. Diğer bir risk ise iç talebin Covid-19 kapanma önlemlerinin gevşetilmesiyle canlanacak olması. Dolayısıyla iç talepten kaynaklı bir etki yaşanacaktır. Son dönemde konteyner ve chip krizinde olduğu gibi bazı alanlarda yaşanan tedarik ve arz problemleri de fiyat düşüşlerinin önündeki bir diğer engel. Bu da yine bizim kontrolümüzün ötesinde bir şok. Ve son yılarda defalarca tecrübe ettiğimiz gibi en büyük risk yeni bir kur şoku yaşamamız olacak. TCMB Başkanı Kavcıoğlu’nun geçen haftaki açıklamasından öğreniyoruz ki TCMB analizlerine göre kurun fiyatlara geçişkenliği yüzde 20’nin “bir miktar” üzerindeymiş. Güçlü bir etki. Dolayısıyla yeni bir kur şoku bütün hesapları değiştirir. Benim gördüğüm kadarıyla TL değer kaybettiğinde bunun fiyatlara yansıması daha güçlü ve kısa sürede görülmeye başlarken, değerlenmesinin etkisi aynı oranda yansımıyor. TL’de istikrar ise hem güvenden hem de hem de faizlerin seviyesinden geçiyor. Zamanından önce yapılacak ve gerekenden daha yüksek boyutta yapılacak bir indirim TL’de değer kaybını hızlandırabilir. Bu da önemli bir risktir.

Bunlar riskler. Bardağın dolu tarafında ise kasımdan sonra uygulanan sıkı para politikası var. Naci Ağbal döneminde yapılan güçlü faiz artırımlarının kredi arzı ve iç talep üzerindeki etkisi görülmeye devam ediyor. Benzeri bir süreci en son 3 yıl önce yaşamıştık. 2018 Ekimi’nde yüzde 25'i aşan enflasyon Ekim 2019'da yüzde 8.55'e kadar inmişti. Ancak bunun öncesinde 2018 Haziran ve Eylül ayları arasında Merkez Bankası politika faizini kademeli olarak 8'den 24'e yükseltmiş, yani 3'e katlamıştı. İşte bu 16 puanlık güçlü faiz artırımı etkisini belirli bir zamana yayılarak göstermiş ve enflasyon bir yıl içinde tek haneye inebilmişti.

Aynısı şimdi olur mu? Gereği yapılırsa olur. Ancak 2019 Ekim’den sonra yapılan hatalar tekrarlanırsa 2020’de olduğu gibi enflasyon tekrar 20’lere doğru yükselebilir.

Tüm yazılarını göster