Dün TÜFE rakamları açıklandıktan sonra sosyal medyada şöyle bir paylaşım yaptım:
"TÜFE rakamları bu sefer İTO Geçinme Endeksi ile uyumlu çıktı. Çift haneli enflasyona uzun süre devam edeceğiz gibi. Tek hane beklentisi şimdilik her yıl şampiyonluk parolasıyla yola çıkan futbol kulüplerinin beklentisine benzedi. Sadece bir tanesi şampiyon oluyor. Bizimkisi enflasyon."
Gerçekten de, İTO Geçinme Endeksi’nin %2’nin üzerinde çıkmış olması, Ekim ayı enflasyonu için bize umut vermemişti diyebilirim. Ancak daha önceki beyanlarımda bahsettiğim gibi bir süredir TÜFE rakamının ne çıkacağı konusunda herhangi bir önermede bulunmak oldukça zor. Bu sefer TÜFE ve İTO Geçinme Endeksi uyumlu seyrettiler. Gelecek ay bilemeyiz ne olacağını.
Enflasyon daha uzun süre yüksek seyredecek gibi duruyor. Sebebini söyleyeyim: Pandemi başladığından beri dünya gıda fiyatlarının beklendiği kadar yükselmediğini aksine bazı ürünlerde düşüşler yaşandığını görmüştük ancak, yavaş yavaş dünyada tarımsal malların fiyatlarında bir kıpırdama başladı diyebilirim. Bu durumda Türkiye’de zaten yüksek seyretmekte olan tarım ve gıda ürünlerinin fiyatlarındaki artışın devam edeceğini söylemek hayalperestlik ya da falcılık olmaz. Bu durum elbette çekirdek enflasyonun üzerine iyice baskı yapacak ve enflasyonun deyim yerindeyse, yapışkanlığını arttıracak. Buna İngilizce olarak "inertia" yani düşüşe karşı gösterilen direnç olarak da adlandırıyoruz.
"ABD'de kimin başkan olacağı enflasyonu da belirleyecek"
Hal böyleyken yılsonu enflasyonunun %10-11 civarında olacağına dair görüşümü de değiştirmek zorunda kalıyorum. Merkez Bankası’nın da bu yıl için belirlediği enflasyon öngörüsünü dördüncü kez değiştirdiğini de geçen hafta beraberce müşahede ettik. Artık %12 seviyesi kabullenilmiş durumda.
Enflasyonun talep kaynaklı olmadığını, maliyet kaynaklı olduğunu, faiz değil döviz kurları yükseldikçe daha da zorlayıcı hale geldiğini defalarca tekrar ettim. Sanıyorum Merkez Bankası’nın aldığı son kararlar enflasyonun daha da yükselmesine sebep olacak yan etkiler yarattı. Bu haliyle Merkez Bankası kendi kanununda belirtilen fiyat istikrarı hedefi ile de çelişmiş oldu.
Elbette bundan sonra hangi enflasyon oranı açıklanırsa açıklansın, Amerika’daki başkanlık seçimlerinin gölgesinde kalacak gibi gözüküyor. Sonuçta aşağı yukarı herkes Türkiye'de enflasyonun %12 civarında gerçekleşeceğini kabullendi.
Amerika’da kimin başkan seçileceği hem faiz oranlarını hem döviz kurlarını, hem de doğal olarak enflasyonu etkileyecek en önemli unsur olarak gözükmekte. Bundan başka oy sayımının haftalarca devam etmesi ihtimali de konuşuluyor. Demokrat adayın net bir galibiyet elde etmesi halinde de Türkiye’de kurların yükselişe hızla devam edeceğine dair analizler de var. Kurlar yükselince enflasyon da yükseliyor elbette.
Şöyle bir özetlersek: Merkez Bankası’nın kararları ve Amerikan başkanlık seçiminin sonucu Türkiye'deki piyasaları, enflasyonu, faizleri, döviz kurlarını, kaynak ihtiyacını, nihayetinde doğrudan makroekonomik dengeleri olumsuz yönde etkileyecek bir özellik haline geldi desem yanlış olmayacaktır.
Bundan sonra olan bitenlerle alakalı ancak reaktif yani tepkisel çözümler üretebiliriz. Çünkü Amerikan başkanlık seçimlerine para ve sermaye piyasaları, ekonomik parametreler açısından güçlü bir hazırlık yapamadık.