Merkez Bankası’nın en önemli iletişim aracı üç ayda bir açıkladığı enflasyon raporlarıdır. Banka, yılın ikinci Enflasyon Raporu’nu bugün açıklıyor. Çok büyük ihtimalle bir önceki raporda açıklanan tahminlerde bir değişiklik yapılmayacak ama bu yılın üçüncü ve dördüncü raporlarında tahminin yukarı yönlü güncellendiğini görürsek sürpriz olmaz.
Merkez Bankası son açıkladığı Enflasyon Raporu’nda bir yol haritası sunmuştu. Bu yol haritasına göre nisandan mayıs ayına geçerken yüksek bir fiyat artışı yaşanacak, sonrasında ise baz etkisi ve şu ana kadarki sıkılaştırmanın birikimli etkisi ile fiyat artış oranları aniden çok düşük düzeylere gerileyecek. Buna göre mevsimsellikten arındırılmış ortalama aylık enflasyon yılın ilk yarısında yüzde 3 dolayında seyredecekti; mayıs sonrası dönemde önce yüzde 2,5’in altına, yılın son çeyreğinde ise yüzde 1,5 civarına gerileyecek; 2025 yılıyla birlikte yüzde 1 seviyelerine inecek.
Böylece şu anda yüzde 70 dolayında seyreden yıllık enflasyonun 2024 sonunda yüzde 36 ve gelecek yılsonunda ise yüzde 14’e ineceği tahmin ediliyor. Tahmin diye adlandırılmakla birlikte bu rakamlar aslında bir anlamda resmi hedefler olarak da alınabilir. Bunlar, bizim her şeyin yolunda gitmesi halinde göreceğimiz rakamlar.
Bu rakamlar yıl içinde sınırlı olarak yukarı yönlü yenilendiğinde de çok tepki toplamayabilir. Ben bu tahminleri biraz da “ölümü görüp sıtmaya razı olmaya” benzetiyorum. Son 3 yılda enflasyonda öylesine kötüyü gördük ki, yüzde 36 gibi dünya standartlarında çok yüksek bir enflasyon düzeyine ulaşmayı bir başarı olarak görmeye hazır hale geldik, kendimizi yüzde 40’lara hazırladık.
Merkez Bankası’nın kendi tanımına göre “Fiyat istikrarı insanların yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik kararlarında dikkate almaya gerek duymadıkları ölçüde düşük bir enflasyon oranını ifade etmektedir. Fiyat istikrarı, gelişmiş ülkeler için yüzde 1 ila yüzde 3 aralığındaki enflasyon oranı olarak ifade edilmektedir.” Dolayısıyla yüzde 36’lık bir enflasyon düzeyi bir tahmin olarak korunsa dahi “çok yüksek” bir enflasyondur.
Cuma günü açıklanan Nisan ayı rakamlarının ardından ekonomist Ali Hakan Kara hesaplamış; yüzde 36’ya ulaşmak için resmi enflasyonun yılın kalanında aylık ortalama yüzde 1,7 olması gerekiyor. Nisan ayında aylık oranın yüzde 3,18 olduğu dikkate alındığında yılın geri kalanında yüzde 1,7’lik ortalama aylık enflasyonu yakalamak zorlu bir ödev.
Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek Nisan ayındaki gerçekleşmelerin beklentiler doğrultusunda olduğunu söylüyor. “Yıllık enflasyon mayıs ayında tepe noktasına ulaştıktan sonra öngörülerimiz doğrultusunda keskin bir şekilde düşmeye başlayacak,” diyor. Geçen yıl uygulanan seçim ekonomisinin bir parçası olarak doğalgazın bedelsiz kullanıma sunulması sonucu aylık enflasyon mayıs ayında yüzde 0,04 artmıştı. Bu yıl ise yüzde 3 dolayında bir artışın devreye girmesiyle yıllık enflasyonun zirve yapacağı neredeyse kesin. Aynı şekilde temmuz ve ağustos aylarında baz etkisi ters yönde çalışacak ve yıllık enflasyonda belirgin düşüşler olacak.
Burada üzerinde durulması gereken iki nokta var. Birincisi verilerin güvenilirliği. TÜİK ve ENAG enflasyon hesaplamaları arasındaki fark Nisan ayında 2 puana yaklaştı. Bildiğim kadarıyla ENAG da TÜİK’in enflasyon sepetinin aynısını kullanarak enflasyon oranı ölçüyor. Bu kadar fark olmaması gerekir. ENAG’ın kurucularından Veysel Ulusoy “TÜİK enflasyon verilerini yanlış açıklıyor” diyor. Bu konuda TÜİK’in bir açıklama yaparak verilere dair endişeleri gidermesi gerekir. Çünkü açıklanan resmi senaryonun gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel senaryoya duyulan güvensizlik yani beklentilerdeki bozukluk. Verilere karşı oluşacak güvensizlik bu durumu daha da kötüleştirecek, beklentileri bozacaktır.
İkinci nokta ise şu ana kadar gerçekleşen enflasyon ışığında yılın geri kalan döneminde sıkı para ve maliye politikasının daha da sıkılaştırılarak sürdürülmesi gerektiğidir. Çünkü mevcut durum ile açıklanan hedef arasındaki mesafe bunu gerektirmektedir. Muhtemelen Merkez Bankası Başkanı bugün bu ek önlemler konusunda bilgi verecektir.
Merkez Bankası bir süredir dezenflasyon sürecine geçiş için faizleri artırıyor, kredileri sıkıyor, miktarsal sıkılaştırma yapıyor, makro ihtiyati politikaları sadeleştiriyor. Bunlar sayesinde büyümenin tüketim yerine yatırımlara kaymasını, iç talebin dengelenmesi ile ithalatın azalmasını, ihracatın büyümeye katkısının artmasını, cari dengenin iyileşmesini, dış kaynak girişinin artmasını, halkın portföy tercihinin TL’ye yönelmesini ve döviz kuruna dair beklentilerin iyileşmesini bekliyor.
Ancak yılsonunda yüzde 40’ın altına inebilmek için daha da fazlası gerekiyor. İç talep yavaşlamalı, hizmet fiyatlarındaki katılık kırılmalı, TL reel olarak değerlenmeli, ücret artış oranları düşük kalmalı ve beklentiler iyileştirilmeli. Maliye politikası bu sürece tam destek vermeli. Enflasyon ile mücadeleye siyasi destek sağlanmalı. Bu arada emtia ve enerji fiyatları gibi kontrolümüzde olmayan faktörler de aleyhte çalışmamalı. Bu zorlu dezenflasyon süreci pek çok kesimin canını yakacak ama en fazla sıkıntıyı enflasyon yükselirken olduğu gibi yine sabit gelirliler, alt ve orta gelir grupları yaşayacak.