Enflasyonda ocak bitmeden şubat kaygısı başladı

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Ocak ayı enflasyonunda tehlike sinyallerinin giderek arttığını ve çift hane kaygısının büyüdüğünü yazdığımda daha ayın henüz üçte biri geride kalmıştı. 11 Ocak’tı bu yazının tarihi. Aradan bir o kadar daha zaman geçti, geldik 22 Ocak’a... Kaygılar hafiflemek bir yana daha da büyüyor. Fiyat artışları suya atılan taş misali dalga dalga yayılmaya ve şimdiden şubat ayını da etkileyecek bir görüntü almaya başladı.           

Enflasyonla ilgili olarak literatürde “sarkan etkisi” diye bir kavram vardır ya, işte şu dönemde tam da onu yaşıyoruz.         

Ocak ayında neden böylesine yüksek bir oran beklediğimin gerekçelerini daha önce yazmıştım. O etkenlere daha sonra bir kez daha değineceğim. Ama başlıkta da vurguladığım konuya, ocak ayı enflasyonunu yukarı çekecek etkenlerin nasıl olup da şubat ayını da etkisi altına almaya başladığına eğilmekte yarar var. Bunun için de TÜFE’nin nasıl oluşturulduğuna bakmak gerekiyor.        

TÜFE’nin hesaplama yöntemine ilişkin örnek vermeden önce fiyat derlemesinin ürün bazındaki zamanlaması nasıl, onu aktaralım. TÜİK’in bu konudaki bilgilendirme notu şöyle:        

“Alandan veri derleme yönteminde; taze sebze ve meyveler, futbol maçına giriş ücreti, LPG, tüp gaz ve seçilmiş 16 gıda ürünü haftada bir kez ve diğer ürünler ayda iki kez derlenmektedir. Mücevher( altın), sigaralar, benzin ve mazot fiyatları ise günlük olarak takip edilmektedir. Barkod verileri ve internet üzerinden derlenen fiyatlar ise günlük olup TÜFE yayımlanma tarihindeki zamanlılık nedeniyle ayın 1’ile 24’ü arasındaki fiyatlar hesaplamalara dahil edilmektedir.”      

20 Ocak’ta yapılan bir zam...

Fiyatı günlük olarak takip edilen bir ürünü, örneğin benzini alalım. Benzine de 20 Ocak’ta (aman aman dediğinizi duyar gibiyim) yüzde 50 zam gelmiş olsun. Benzinin fiyatı (örneğin) 10 liradan 15 liraya çıksın.        

Şu durumda benzinin ocak ayındaki ortalama fiyatı 11.67 liradır. İlk yirmi gün için 10 liradan 200, son on gün için 15 liradan 150 olmak üzere toplam 350 lira, gün ortalaması da 11.67 lira.        

Aralık ayını da 10 lira kabul ediyoruz; buna göre benzine yüzde 50 zam gelmiş olmakla birlikte ocak ayına yansıyan zam yalnızca yüzde 11.67’dir.       

Benzin fiyatı şubat sonuna kadar sabit kalmış olsun. Şu durumda benzinin şubat ayındaki ortalama fiyatı 15 liradır ve ocak ayındaki 11.67 liralık ortalamaya göre zam oranı yüzde 28.5’tir.         

Benzine bir seferde yüzde 50 zam yapıldı ama zam gelen ocaktaki oran yüzde 11.67'de kaldı, zammın söz konusu olmadığı şubattaki oran ise yüzde 28.5'i buldu.           

İşte enflasyonda sarkan etkisi olarak tanımlanan ve şubat için de şimdiden kaygı yaratan bu ay içinde yoğun olarak yapılan zamlardır. Bu zamlar bir ölçüde ocak ayı endeksine yansıyacak, ay sonuna doğru gelen yüklü zamlar belli ölçüde, bir kısmı örneğimizde olduğu gibi daha ağırlıklı olarak şubatı etkileyecektir. 

Ocak ayını rekora taşıyacak etkenler çoğalıyor

Ocak ayındaki tüketici fiyat artışının çift haneyi zorlayacak boyutta olacağını bir kez daha vurgulamak gerek.         

Ocak ayı oranı, yüzde 8’in altında hiç olamaz gibi görünüyor zaten.       

Çift hane de pek istenmeyecektir haliyle.           

Dolayısıyla 5 Şubat’ta yapılacak açıklamada ocak ayı TÜFE artışı yüzde 9 dolayında gelirse ve yıllık oran da yüzde 68-69 düzeyine ulaşırsa bu durum hiç şaşırtıcı olmaz.       

Peki ocak ayındaki artışı böylesine yukarılara taşıyacak başlıca etkenler neler mi, sıralayalım...           

Döviz artışı hızlı: Dolar bir dönem olduğu gibi yatay götürülmüyor, bu bir süredir gözlenen bir gerçek. Ocak ayının üçte ikilik kısmında oluşan veriler ve gidişat, bu ayın ortalamasındaki dolar kurunun aralık ayına göre yüzde 3.5 kadar artacağını gösteriyor. Bu oran, küçümsenecek bir oran değil ve geçen yılın temmuz ve ağustosundan sonraki en yüksek düzey anlamına geliyor. Kur artışının fiyatları ne kadar etkilediği gerçeği bir yana, kur artışını bahane edenlerin de ellerini ovuşturarak bu orana odaklandıkları ortada. Dolayısıyla ocak ayı enflasyonunu yukarı itecek en önemli etkenlerden biri kur artışı.        

Geçen yılın ocak ayındaki dolar kuru artışının yalnızca yüzde 0.6 olduğunu, TÜFE’nin de yüzde 6.65 arttığını unutmayalım.

Akaryakıt zamları yüksek:

Akaryakıta önce ÖTV zammı geldi, sonra bunu kur ve uluslararası piyasalardaki fiyat artışıyla gelen zamlar izledi. Mevcut fiyatların ay sonuna kadar hiç değişmediği, indirim ya da zam olmadığı varsayımıyla ocak ayında aralık ayına göre benzin yüzde 7, motorin yüzde 8, otogaz yüzde 6 zam görmüş olacak. Akaryakıta ayın son günlerinde gelecek zamlar, girişte anlattığım sarkan etkisiyle şubatı da yukarı çekecek.       

Akaryakıtta bu yıl ocaktaki ortalama zam yüzde 7 dolayında, o da şimdilik, geçen yılın ocak ayındaki zam ise yüzde 4 olmuştu.         

Diğer ÖTV zamları: Yeni yılla birlikte ÖTV kaynaklı olarak alkollü içecekler ve sigaraya da yüklü oranda zam geldi.   Bu zamların TÜFE’yi ne ölçüde etkileyebileceğini tahmin etmek hiç kolay değil, çünkü TÜFE’de bu yılki ağırlıkların ne olduğunu bilmiyoruz. Gerçi bu ağırlıkları madde bazında öğrenme şansımız da yok. TÜİK geçen yıldan itibaren madde ağırlıklarını da madde bazlı olarak açıklamaktan vazgeçti. Hadi kamuoyu madde fiyatları açıklandığında bunları yanlış yorumluyordu (TÜİK’in gerekçesi bu), peki madde ağırlıklarının da yanlış yorumlara yol açacak bir yönü mü vardı acaba?           

Ulaşıma yüklü zam: Önce İstanbul'da şehir içi ulaşıma, ardından Ankara’da taksi ücretlerine zam geldi. Bu hizmetlerin TÜFE'deki ağırlığı da tam olarak bilinmiyor. Hem zaten 2024 ağırlıkları grup bazında da henüz açıklanmış değil. Ancak İstanbul ve Ankara için söz konusu olan zamlar, bu kentlerin ağırlığı dolayısıyla TÜFE’ye belirgin ölçüde etki edecektir.              

Hizmetler sektörü: Hemen hemen her alanda fiyatlama alışkanlığının çok bozulduğu ortada. Özellikle hizmetler sektöründe ok yaydan çıktı! Geçtiğimiz günlerde kahve fiyatından yola çıkarak bir örnek vermiştim. Bir fincan kahvenin, kahve olarak fiyatı 2 lira dolayında olduğu halde satış fiyatının 50 lira, 60 lira, hatta daha yüksek olduğunu belirtmiştim. Sanki ben satış fiyatını yukarı çeken etkenlere hiç değinmemişim gibi “Ama kira, ama personel, ama şu, bu” diyenler oldu. Temel sorun şudur. Eğer bir ürünün asıl maliyeti 2 lira dolayındayken satış fiyatı 25-30 katına çıkıyorsa ortada iki türlü sorun vardır. Ya maliyet çok düşük olduğu halde, satış fiyatı belki en fazla 10 katını çıkacakken istismar sonucu 25-30 katına yükseltiliyordur. Ya da yan maliyetler o kadar fazladır ki, 25-30 kata satmak ancak kurtarıyordur. İki durum da kötü, iki durum da fiyatlama algısının temelden bozulduğunu gösterir. Normal koşullarda satış fiyatını bu kadar yukarı çekecek etkenler, ürünün temel maliyetinden böylesine fazla olmamalıdır.         

Kızıldeniz sorunu: Bizim derdimiz bize yetmezmiş gibi bir de Kızıldeniz’de ticaret gemilerine yönelik saldırıların yarattığı olumsuzluk çıktı ortaya. Bu durum navlun fiyatlarının çok artmasına ve dolayısıyla bizim ithal maliyetlerimizin de yükselmesine yol açtı.

Tüm yazılarını göster