✔ TÜFE tüm Türkiye'nin ortalama harcamasındaki değişimi ölçüyor. Oysa kitleler gelirleri azaldıkça paralarının daha büyük kısmını zorunlu harcamaya ayırmak durumunda kalır ve bu da ortalama fiyat artışını ölçen endeksin sonucuyla çelişir.
✔ Örneğin kiranın toplam harcamada yüzde 4.44 olan ağırlığı ev sahipleri ve çok yüksek gelirliler de dikkate alındığında normal ama aylık gelir 10 bin lira olan bir aile için bu oranın normal bulunması için kiranın 444 lira olması gerekiyor.
Vatandaş açıklanan enflasyon oranını hiçbir zaman inandırıcı bulmuyor. Ama bu inandırıcılık herhalde hiç son yıllardaki, özellikle de son aylardaki ölçüde azalmadı.
Niye böyle oluyor peki? Vatandaş niye açıklanan oranları inandırıcı bulmuyor, TÜİK’in düşük hesaplama yapabilmek için özel çaba gösterdiğini, hatta gerçek oranların gizlendiğini düşünüyor?
Bu yargının bir dizi nedeni var.
En başta geleni hiç kuşkusuz enflasyon hesaplamasını yapan TÜİK’in yönetiminde sık sık değişikliğe gidilmesi. TÜİK, var olan gelişmeleri, gerçekleşmeleri ölçen bir kurum. Görevi çok basit; yanlış yorumlanmasın, aslında görevi çok sıradan. TÜİK ne fiyat artışıyla mücadele etme görevini yürütür, ne dış ticaret açığının azalmasına katkı verir, ne işsizliği düşürür. Hükümetlerin politikasıyla bu ve diğer veriler bir seyir izler, TÜİK de bunları ölçer; bu kadar basit!
Görünürde bu kadar basit de gerçekte değil!
Siz tümüyle teknik bir iş yapan, adeta sayım yapan bir kurumun yöneticilerini hangi gerekçeyle sık sık değiştirirsiniz?
Bakın örneğin Merkez Bankası’ndaki değişiklikler bile anlaşılabilir. Çünkü Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını sağlamak gibi çok önemli bir görevi vardır ve bu konuda başarısız bulunabilir, yeni bir isimle işlerin daha iyi yürüyeceği varsayımıyla değişiklik söz konusu olabilir. Tabii ki Merkez Bankası kendi kendine karar alabilir durumdayken...
İyi de TÜİK sayım yapmaktan başka nasıl bir işleve sahip ki? Siz yönetim olarak enflasyonu düşüremiyorsunuz, bunu ölçtü diye TÜİK mi suçlu oluyor yani? Kaldı ki ölçtüğüne de inanılmıyor. O da büyük ölçüde siyasilerin suçu zaten. İkide bir yönetim değişiyor.
Vatandaşı TÜİK’in ürettiği onlarca veri içinde en çok enflasyon ilgilendirdiğine göre bu görev değişiklikleri nasıl yorumlanıyor:
“Demek ki giden yöneticiler enflasyonu yüksek açıkladı, o yüzden oranlara müdahale edecek birileri görevlendirildi.”
Algı böyleyken artık kabuğuna çekilmiş, çekilmek zorunda kalmış bir TÜİK istediği kadar gerçekçi oranlar açıklasın, kimseye inandırıcı gelmiyor.
TÜİK verilerinin inandırıcı bulunmamasının tek nedeni tabii ki yönetim kadrosunun sık sık değiştirilmesi de değil. Herkes için tek bir oran hesaplamak mümkün değil zaten. Hesaplanan bir ortalamadır, bu gerçeği görmek gerekiyor. Dolayısıyla fiyat artışını aynen yansıtabilen bir oran hesaplanabilmiş olsa bile bu oran da birilerine inandırıcı gelmeyecektir.
TÜİK’in inandırıcılığı bir yana fiyat endekslerinin yapısını ve hesaplamanın nasıl yapıldığını pek bilmiyor olmamız da eleştirilerin başlıca nedeni.
Bir kere TÜFE ile belli bir kesimin; ücretli çalışanların, emeklilerin, esnafın, iş aleminin değil tüm Türkiye’nin toplam harcamasındaki fiyat değişimi ölçülmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla açıklanan oranın inandırıcı bulunmaması normal. Çünkü herkesin kendine göre bir enflasyonu var.
Örneğin anne-baba ve iki çocuktan oluşan dört kişilik bir aile. Bir başka aile, onlar da aynı yaşta iki çocukla dört kişi. Anne-babalar da aynı kazanca sahip.
Sanıyor musunuz ki bu aileler için enflasyon oranı aynıdır.
Ailenin biri kendi evinde oturuyorsa, alın size büyük bir fark.
Bir ailede çocuklar özel okula gidiyorsa alın bir fark daha.
Bir taraf sigara içiyorsa, arabası varsa; hepsi birer fark demek.
Şimdi aynı gelire sahip bu iki aile enflasyonu aynı hissedebilir mi?
Kendi evinde oturan için kiranın hiç önemi yoktur; hatta “Kira endekste hiç kapsanmasın” diyebilir. Arabası olmayan da aynı yaklaşımla “Akaryakıt bu kadar önemli değil, ayrıca araç onarımına ve kaskoya verilen para endekse girmesin” görüşünü savunabilir. Sigara içen içmeyene göre enflasyonu farklı hissedebilir.
Gelirler aynı ama harcamalar çok farklı, dolayısıyla enflasyon da farklı.
GELİR DÜŞTÜKÇE HARCAMA KALIBI DEĞİŞİR
TÜİK her yıl yapılan bir anketle hanelerin ortalama olarak nereye ne kadar harcama yaptıklarını belirler. Buna göre de TÜFE’deki grup ve madde ağırlıkları belirlenir.
Yeri gelmişken bir kez daha vurgulayalım. TÜFE, kimilerinin hala iddia ettikleri gibi pinpon topu, zincir, takoz gibi ürünlerle hesaplanmıyor. Endekste vatandaşın en çok tükettiği mal ve hizmetler var. Merak eden TÜİK’in sayfasında tüm maddeleri ve bunların ağırlıklarını bulabilir.
2022 yılında uygulanan ağırlıklara göre TÜFE’nin yüzde 25.32’si gıda ve alkolsüz içecekler, yüzde 16.80’i ulaştırma, yüzde 14.12’si de konutla ilgili harcamalardan oluşuyor.
Ama ağırlıklandırmada hata sayılmasa da hayatın gerçeklerine aykırı durum da yok değil...
Son dönemde çok can yakan ve benim de dünkü yazımda TÜFE’nin yumuşak karnı olarak nitelediğim kira konusu ağırlıklardaki sıkıntıya çok tipik bir örnek.
TÜFE’de kiranın ağırlığı yüzde 4.44 düzeyinde. Tüm Türkiye’deki haneler ortalamasında bu oran doğru olabilir. Evi olan ve kira harcaması yapmayan var, kirası çok düşük olan var, geliri yüksek dolayısıyla kiraya ayırdığı pay düşük olan var.
Peki ortalama gelirli bir ailenin kiraya ödediği, gelirinin yüzde 4.44’ü olabilir mi?
Aylık geliri 10 bin lira olan bir aile kiraya 444 lira ödüyorsa bu ağırlık normal! Böyle bir denge var mı?
Net 4.253 lira olan asgari ücretli de eğer kiraya 189 lira ödüyorsa bu oran normal! 189 lira kira, hadi 11 lirası da benden, 200 lira!
Dolayısıyla yüzde 4.44 tüm Türkiye ortalamasında doğrudur da belli ki hayatın gerçeklerine aykırı.
İnsanın temel ihtiyaçları belli. Öncelikle barınma ihtiyacını karşılayacak ve karnını doyuracak.
Gıdanın TÜFE’deki ağırlığı yüzde 25 ama dar gelirli bir aile için bu oran hiç kuşkusuz çok daha yüksek. Gelir ne kadar azalırsa gıdaya ayrılmak durumunda kalınan pay da yükselecektir. Gıda maddelerine yüklü zam geldiği için de vatandaş haklı olarak açıklanan genel oranı inandırıcı bulmayacaktır.
TÜFE’nin kapsamında yoksul vatandaşın hiç tüketmediği ürünler de var. Ama onların da olması gerekir, çünkü tüm Türkiye’nin harcaması ölçülüyor.
Şu durumda yapılması gereken, adı artık geçinme endeksi mi olur, başka bir ad mı bulunur bilmem, yeni bir endeks daha oluşturmaktır. Her ne kadar TÜFE kapsamında alt endeksler varsa da enflasyon konusundaki kafa karışıklığını gidermenin yolu yeni bir endeks oluşturmaktan geçer.
Aslında en temel çare tabii ki enflasyonu frenlemekle bulunur.
Bu köşede dün yer alan yazımda Ramazan dolayısıyla birçok gıda maddesine gelen zamların mart enflasyonunu ya hiç etkilemediğini ya da çok az etkilediğini, bu zamların nisan enflasyonuna yansıyacağını yazdım. Uygulamanın niye böyle olduğuna ilişkin çok sayıda soru geldi. O yüzden bu uygulamayı bir örnekle açıklamak istiyorum.
Bir aile günde 1 ekmek yiyor olsun. Ekmeğin fiyatı da 1 lira. Fiyat şubatta 1 liraydı, mart ayının ilk 25 gününde de bu fiyat uygulandı. Ayın son 6 gününde geçerli olmak üzere yüzde 50 zam geldi ve ekmeğin fiyatı 1.50 liraya çıktı. Bu 6 günde ekmeğe 9 lira ödendi.
Şu durumda mart ayının tümünde ekmeğe ödenen para 34 lira. Bölelim 34 lirayı 31 güne, günlük ekmek gideri yaklaşık 1.10 lira.
Mart ayının ortalamasındaki 1.10 lira, şubatın 1 lira olan ortalamasına göre yüzde 10 artış demek.
Nisanda ekmeğe hiç zam gelmedi, mart sonundaki fiyat nisan sonuna kadar uygulandı. Ekmek nisanda kaç liradan satıldı, 1.5 liradan, marttaki ortalama fiyat kaçtı, 1.10 lira; yani artış yüzde 36. Oysa nisanda ekmeğe hiç zam gelmedi değil mi...
Şekere gelen zammı soranlar da hesabı böyle yapmalı.