Enflasyonda “en kötüler” arasındayız

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Türkiye 196 ülke arasında en yüksek enflasyona sahip 18’inci ülke. Bizden daha yüksek olan ülkeler Venezuela, Zimbabwe, Sudan, Lübnan, Arjantin, Surinam, Kongo, İran, Haiti, Angola, Liberya, Etopya, Zambiya, Sierra Leone, Türkmenistan, Suriye ve Nijerya. Hepsi de politik ya da ekonomik olarak ciddi sorunları olan ülkeler. Kimi uluslararası yaptırımlara tabii, kiminde iç savaş var, kiminin ise ekonomisi çökmüş durumda. Aslında birçoğu beraber anılmak istemeyeceğimiz ülkeler. Bizim içinde yer almak ve beraber anılmak istediğimiz gruplarda ise enflasyon açısından “en kötü” durumdakiler arasındayız. Mesela MSCI’ın 26 ülkeden oluşan “emerging markets” yani “yükselen piyasalar” kategorisinde bizden daha yüksek enflasyonu olan bir ülke var, o da üç yıldır derin bir krizde olan Arjantin. OECD’nin 37 ülkesi arasında ise ilk sıradayız. Aynı şekilde İzlanda’dan Urallara kadar olan coğrafyada yani Avrupa’da enflasyonu bizden yüksek olan yok. Geçen hafta açıklanan ağustos rakamları gösteriyor ki, bu olumsuz tablo bir süre daha değişmeyecek.

Ağustosta tüketici fiyatları yüzde 0.86 artarken yıllık enflasyon yüzde 11.77’ye yükseldi. Aylık enflasyon piyasa beklentisinin biraz altında kaldı; ama önceki 10 yılın ağustos ortalaması olan 0.55’in bir buçuk katıydı. Sadece ağustos değil önceki aylarda da tarihi ortalamaların oldukça üzerinde seyretmişti. Mesela 2010-19 dönemi haziran enflasyon ortalaması yüzde 0.05’di. Oysa 2020 Haziran gerçekleşmesi yüzde 1.13’tü. Yani sorun sadece ağustosa özgü değil. Dünyada birçok ülkenin enflasyonu aşağı çektiği ve yine birçok ülkenin sıfır enflasyonla uğraştığı bir dönemde Türkiye uzun bir süredir enflasyon problemi yaşıyor. Temmuz enflasyonunun açıklanmasının ardından da söylediğimiz gibi rakamlar enflasyonda kritik noktada olduğumuzu gösteriyor. Oysa Merkez Bankası açıklamalarında da vurgulandığı gibi ülke risk priminin gerilemesi, uzun vadeli faizlerin aşağı gelmesi ve ekonomideki toparlanmanın güç kazanması için enflasyonun düşmesi gerekiyor.

Öncekilerde olduğu gibi ağustos rakamlarında da endişe duymamızı gerektiren bazı noktalar var. Mesela, mevsimsellikten arındırılmış verilerle üç aylık ortalamalara göre çekirdek enflasyon göstergelerinde artış eğilimi var. Bu göstergelerin önemi enflasyonun ana eğilimi hakkında fikir vermesidir. Çünkü fiyatları uluslararası piyasalarda belirlenen enerji ve altın; iklim koşullarından etkilenen gıda ve hükümetin belirlediği alkollü içkiler ile tütün gibi ürünleri kapsam dışında bırakıp TCMB’nin para politikasıyla etkileyebileceği kalemlere bakar. Buradaki trend ise enflasyonun ana eğiliminin bozulmakta olduğunu gösteriyor.

Ağustos rakamlarında dikkat çeken diğer bir gelişme ise fiyat artışlarının genele yaygın şekilde devam ettiğidir. Ayrıca sadece tüketici değil kur artışına karşı daha duyarlı olan üretici fiyatlarında da rahatsız edici bir eğilim var. Mesela demir-çelik, ana metal ve plastik gibi önemli ara malların fiyatları artıyor. Metal yapı ürünleri, motorlu kara taşıtları ile parçaları ve makine gibi sermaye malları da artmış. Aynı şekilde bazı dayanıksız tüketim mallarında da artış var. Bunlar önümüzdeki dönemde tüketici fiyatlarına yansıyacak artışlardır.

Merkez Bankası’nın son bir aylık dönemde attığı likiditeyi kısıcı adımların enflasyondaki bozulmayı frenleyici etkisi mutlaka olacaktır ancak yine de mevcut para ve maliye politikası koşulları altında yılsonunda tek haneli enflasyon çok mümkün görünmüyor. Enflasyonun yılın geri kalan 4 ayında önceki 10 yılın aylık ortalamalarına yakın gerçekleşeceği varsayımıyla yılsonunda TÜFE enflasyon yüzde 11.74 olarak gerçekleşecek. Bu ise yılbaşında açıkladığımız OVP hedefinden 3.24 puan ya da yüzde 38’lik sapma demek.

Enflasyonda “en başarısız ülkeler” arasında çıkmanın yolu fiyat istikrarına yönelik para, maliye ve ücret politikaları izlemektir. Ama öncelikle TL’nin istikrar kazanması şart. Türkiye son dönemde tekrar kur artışlarının enflasyona olan geçişkenliğini fark etti. Oysa çok iyi bildiğimiz bir ilişkiydi. Döviz kurundaki artışın fiyatlara olan yansıması ekonomiden ekonomiye değişiklik gösterir. Ama bizim gibi dolarizasyon eğiliminin güçlü olduğu ve üretimde önemli oranda ithal girdi kullanılan ekonomilerde bu ilişkin varlığı ve etki gücünün yüksekliği çok aşikârdır.

Tüm yazılarını göster