Enflasyonda düşüş beklentileri neden oluşmuyor?

Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

Ekonomik birimlerin (işçi, işveren, tüccar, sanayici, piyasacı, analist, hane halkı, sıradan vatandaş vs.) para politikası kararlarını ve merkez bankası iletişimini anlaması, yorumlaması farklı farklıdır. 

Söz konusu bu farklılıklar, bu ekonomik birimlerde çeşitli ekonomik inançların oluşmasına, farklı ekonomik kararların alınmasına sebebiyet verir. Bu farklı inançları Merkez Bankası’nın temel hedefleri doğrultusunda toplamak temelde Merkez Bankası’nın görevi olup, para politikasının aktarımında çok önemli bir yer tutar. 

Bilginin doğru, iletişimin kuvvetli, merkez bankalarının yüksek kredibiliteye sahip olduğu durumlarda ekonomik birimlerin ve merkez bankalarının beklentileri aynı doğrultuda işler. 

Ancak, farklı bilgi setlerinin olduğu bir yapıda (Merkez Bankası ve ekonomik birimler aynı bilgi setini paylaşmıyorsa), politika kararları hem politika yapıcıların tercihlerindeki hem de gelecekteki makroekonomik gelişmelere ilişkin görüşlerindeki değişiklikler hakkında bilgi verebilir.

Merkez bankasının geleceğe ilişkin öngörüleri, makroekonomik gelişmeler hakkındaki görüşleri, ekonomik birimlere bir sinyal etkisi yaratır. Bu sinyal ekonomik birimlerin ekonomik görünüm ve politika görünümü hakkındaki mevcut inanç ve kanaatini etkileyebilir. Biz Buna ‘Makro Görünüm Sinyali’ adını veriyoruz. Merkez Bankasının bir diğer sinyali ise ‘Politika Sinyali’dir. 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 5 aydır üst üste politika faizini aynı düzeyde tutuyor. Ağustos toplantısı öncesinde beklenti faize ilişkin bir karar alınmayacağı yönünde idi. Bu beklenti gerçekleşti.

Faize ilişkin genel beklentinin değişmeyeceği yönünde olduğu durumlarda Merkez Bankasının ekonomik birimlere verdiği sinyallerin ne olduğunu anlamak adına ‘Para Politikası Karar Metni’ çok önemli rol oynar. Cümlelerin yapısı, metne hangi kelimenin girip hangi kelimenin çıktığı konuları önem arz eder. Merkez bankaları kurduğu iletişimin tonuna göre de ‘Şahin’ ya da ‘Güvercin’ olarak adlandırılır. 

Ancak bizde beklentilerin Merkez Bankası üzerinden istenildiği ölçüde yönetilememesinin birkaç nedeni var ve bu nedenler aslında temel sorunları da görmek açısından önemli. 

Ağustos 2024 Metni (Yeni Metin) ile Temmuz 2024 Metni’ni (Eski Metin) karşılaştırdığımızda; 

Önceki metinde ‘aylık enflasyonun ana eğilimi belirgin bir zayıflama kaydetmiştir’ denilmişken, yeni metinde ‘aylık enflasyonun ana eğilimi önceki aya kıyasla sınırlı bir şekilde yükselirken ikinci çeyrek ortalamasının altında kalmıştır’ denilmiş. Merkez Bankası’nın baktığı aylık enflasyonun ana eğilimini yükselten nedenin aslında ‘yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar’ olarak adlandırdığımız ‘Kamu Zamları’ olduğu nedense belirtilmemiş. 

Önceki metinden ‘Enflasyon Baskıları’ndan bahsedilmişken, yeni metinde ‘Enflasyon Riskleri’ tanımlaması tercih edilmiş. Baskıdan riske dönmek çoğunluk tarafından olumlu olarak değerlendirilse de ben risklerin hala kontrol edilemediğini düşünüyorum. 

Yeni metinde; ‘Para politikasındaki kararlı duruş, yurt içi talepte dengelenme, Türk Lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerindeki düzelme vasıtası ile aylık enflasyonun ana eğilimi düşecek ve dezenflasyon sürecini güçlendirecektir’ denilmiş. 

Yurt içi talepte düşüş var mı? Evet var. Hatta bu düşüş içeride konkordatoların artışına ve işsizlik rakamlarında yükselişe sebebiyet verecek boyuta bile ulaştı. 

Türk Lirası’nda reel değerlenme var mı? Evet var. Hatta bu değerlenme, ihracatçının rekabet gücünü ortadan kaldırma ve ihracatta pazar kaybı pahasına devam ediyor.

Enflasyon beklentilerinde düzelme var mı? Hayır yok. Peki, neden yok diye baktığımız zaman, Merkez Bankası’nın sinyal etkilerinin neden ekonomik birimlerde istenilen etkiyi yapmadığına bakmak lazım. 

Bence sebepler şunlar:

1- Merkez Bankası şu ana kadar para politikası önlemlerini piyasanın beklendiğinden daha etkin kullansa da likiditeyi çekmek konusunda yaratıcı yöntemleri uygulasa da halkın genelinde, bıçak kemiğe dayandığında yani büyüme negatife geçecek noktaya gelindiğinde enflasyonla mücadeleden vazgeçilebileceği inancı hâkim. Hükümetin bu konudaki samimiyeti Merkez Bankası Başkan ve yardımcılarını görevden almayı zorlaştıracak bir yasal düzenleme ile sağlanabilirdi. Bu yapılmadı. Mevcut yapıda istenildiği anda Merkez Bankası Başkanı görevden gerekçesiz bir şekilde alınabildiği için geçmiş tecrübeler hafızalardan silinmiyor. Merkez Bankası kararlı duruşu devam ettireceğini ne kadar söylese de herkes bu kararlı duruşun ömrünün bir kararname kadar olduğunu biliyor. Bence en önemli etkenlerden biri bu.

2- Merkez Bankası’nın uygulamaya çalıştığı para politikasına destek bir Maliye politikası yok. Maliye politikası sadece geliri artırmak ve bunu yaparken de enflasyondan en çok etkilenmiş gruplardan almak yolunu seçmiş durumda. Kamu hala yüksek oranda harcıyor ve yaşanan ekonomik sıkıntı umurunda değilmiş gibi davranıyor. Eğer varsa, kamuda sağlanan tasarrufun ne kadar olduğu bilinmiyor. Kamuda tasarruf sokak lambalarının değişimine ve memur servislerinin kaldırılmasına indirgenmiş durumda. 

3- Kur politikasının ne olduğunu kimse bilmiyor. Yüksek kurun maliyet enflasyonu yarattığı kaygısı ile (ki haklı bir kaygı) kurun kademeli de olsa yükselmesine izin verilmiyor. Bu durum hane halkının kurun ileride yükseleceği beklentisi ile yabancı para almasına sebebiyet verebileceği gibi, ihracatı neredeyse durdurma noktasına taşıyor. 

4- Ve bence en önemlisi; kimse TÜİK’in açıkladığı rakamlara inanmıyor. İstatistik Kurumunun açıkladığı enflasyon rakamlarını esas alıp enflasyonun ana eğilimi hakkında görüş bildiren Merkez Bankası da olsa inandırıcı gelmiyor. Çok kere söyledim. TÜİK’in açıkladığı rakamlara en başta Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi itiraz etmeli. Enflasyon Beklentileri neden düşmüyor sorunun cevabını inandırıcı olmayan verilerde aramak lazım bence.

Doğru fiyat oluşumunu sağlamak faizi doğru yere koymakla, doğru kura ulaşmakla ve doğru enflasyon rakamıyla çalışmakla olur. 

Tüm yazılarını göster