Türkiye ve dünya piyasaları cumadan bu yana Merkez Bankası’nı ve başkanını alkışlıyor. Yeni yönetime ve bankaya övgüler düzülüyor. Banka ve başkanı bu alkışları ve övgüyü neredeyse iki yıldır başımıza bela olan enflasyonu aşağı çektikleri için değil, enflasyonun yükseldiğini tüm boyutlarıyla anlattıkları ve en az iki yıl daha yüksek enflasyonla yaşayacağımızı söyledikleri için aldılar. Garip bir durum değil mi?
Demek ki; ruh halimiz öyle bozulmuş ki; enflasyonun düşmesini değil, görünümün doğru aksettirilmesini, gerçeğin saklanmadan ortaya konulmasını yani şeffaf davranılmasını arzular olmuşuz. Bunun için 2023 sonunda enflasyonun yüzde 58 olacağını söyleyen Merkez Bankası’nı alkışladık.
Oysa normal şartlarda ve normal bir ülkede böylesi bir durumda “Senin asli görevin fiyat istikrarını sağlamak değil miydi? Para politikasını buna göre ayarlayıp, enflasyonu hedefine ulaştıracak şekilde parasal sıkılaştırmayı yapman gerekmez miydi? Neden yasal görevini yapmadın?” diye hesap sorulurdu. Biz ise sanki iki ayrı merkez bankası varmış gibi alkışladık. Oysa başkanlar ve yönetimler değişse de ortada bir tek merkez bankası var. O da 3 Ekim 1931 tarihinde bağımsız statüsünün bir göstergesi olarak anonim şirket şeklinde kurulan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
TCMB’den gerçekçi tablo
Biz yine dönelim Cuma günü alkışlayarak dinlediğimiz Enflasyon Raporu sunumuna.
Sunumda Rapor ve TCMB başkanı bizlere enflasyon görünümüne dair gerçekçi bir tablo sundu. Dedi ki;
■ Haziran ayı itibarıyla aylık fiyat artışları yeniden güç kazanmıştır.
■ Enflasyonun 2023 sonunda yüzde 58 olarak gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. (Oysa TCMB 3 ay önce bize 2023 sonunda enflasyonun yüzde 22.3 olacağını söylemişti.)
■ Enflasyonun 2024 sonunda yüzde 33 olarak gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. (Oysa TCMB 3 ay önce bize 2024 sonunda enflasyonun yüzde 8.8 olacağını söylemişti.)
■ Enflasyonun 2025 sonunda yüzde 15 olarak gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. (Oysa TCMB 3 ay önce bize 2025 sonunda enflasyonun yüzde 5.0 olacağını söylemişti.)
Bu değerlendirmeler tam da Merkez Bankası’nın analiz kabiliyetine ilişkin kafalarda ciddi soru işaretlerinin oluştuğu bir zamanda geldi. Banka iki yıldır gelişmeleri öngöremediği ve ana ödevinde başarısız olduğu için eleştiriliyordu. Yeni başkanın ağzından gelen bu gerçekçi tespitler aslında durumun ne kadar vahim olduğunu gösterse de biz “Mazrufa değil, zarfa” odaklandık. En az birkaç yıl daha yüksek enflasyonla yaşayacak olmamız gerçeğini bir kenara koyduk; yaklaşımdaki şeffaf ve açıklık hoşumuza gitti.
Gaye Erkan’ın “Fiyat istikrarı, makro finansal istikrarın olmazsa olmazıdır… Tüm araçlarımızı enflasyon tekrar tek haneye ve orta vadeli hedefimize gerileyene kadar kararlılıkla kullanmaya devam edeceğiz” demesi bizlere güven verdi.
Ağbal da aynısını yapmıştı
Benzer bir yaklaşımı bundan 2.5 yıl önce zamanın TCMB Başkanı Naci Ağbal 2021’in ilk Enflasyon Raporu’nu sunarken de görmüştük. Ağbal “Enflasyonun mevcut seviyesi ve yukarı yönlü riskler bir arada değerlendirildiğinde yüzde 5 hedefimizden oldukça uzakta bir noktadayız” diyerek gerçekçi bir durum tespiti yapmıştı. Ağbal sunumunda, “Hedef varmak amacıyla 2021 yılında enflasyon hedeflemesi rejimini tüm unsurlarıyla kararlı bir şekilde uygulayacağız. Para politikasındaki sıkı ve ihtiyatlı duruşumuz, yüzde 5 hedefine ulaşacağımız 2023 yılına kadar, uzun bir süre kararlılıkla sürdürülecektir” dediğinde umutlanmıştık.
Ama Ağbal’ın görevdeki ömrü uzun sürmemişti. Umarım Gaye Erkan’ınki uzun olur. Her ne kadar enflasyona karşı şu ana kadar Merkez Bankası’nın attığı adımların ortaya konulan tabloya göre zayıf kaldığını düşünsem de değerlendirmelerin ve analizlerin doğru ve gerçekçi olması, atılan adımların yönünün doğruluğu umut veriyor.