Optimal enflasyon da nedir dediğinizi duyar gibiyim. İşte mesela ABD için yüzde 2 olan, daha fazla düşürülmeye çalışılması halinde düşürme maliyetinin yüksek olacağı bir seviye diyebiliriz. Bizde niye düşmüyor? Çok sayıda nedeni var. Bugün az bahsedilen bir nedene değiniyorum. Para tabanının son 15 yılına baktığımız zaman yıllık bileşik yüzde 19 oranında arttığını görüyoruz. TÜFE enflasyonun yıllık ortalama artışı yüzde 10,4. Para tabanının enflasyonun hayli üzerinde artması enflasyon vergisinin yüksek seyrettiği anlamına gelir mi? Önce enflasyon vergisi nedir, ona bakalım.
Roma döneminden beri paranın gümüş ve altın içeriğini azaltarak değersizleştirmek (tağşiş) yöntemi devlete kaynak aktarmak için kullanılmıştır. Ancak yüzyıllarca değeri korunan paralar da olmuştur; örneğin altın içeriği (yüzde 98) hiç değiştirilmeyen solidus. Paranın değişim değeri üretilmesinde kullanılan maden veya kâğıttan daha yüksek olduğu için seigniorage geliri elde etmek doğallaştı. Durağan durumda seigniorage –yani devletin para basma tekeli sayesinde sağladığı gelir- enflasyon vergisine eşittir. Bu bir vergidir çünkü piyasadan –özel sektörden, hane halkından- kamuya dolaylı kaynak aktarmaktadır. Kavramsal olarak kamu maliyesinin açık vermesine denktir. Nasıl? Durağan durumda sadece yeni ‘para basarak’ finanse edilebilecek reel kamu harcamalarının sürdürülebilir seviyesine maksimum enflasyon vergisi veya maksimum seigniorage diyelim. Bu kavram maksimum sürdürülebilir faiz dışı bütçe açığı kavramına denktir. Yani faiz dışı bütçe açığı vererek bazı kamu harcamalarını finanse edebilirsiniz veya aynı şekilde para basma tekeline dayanarak maksimum enflasyon vergisi yaratıp harcamaları bu yöntemle finanse edebilirsiniz –veya her ikisi. Enflasyonu düşürmenin maliyetli oluşuna buradan da bakılabilir. Enflasyonu düşürmek bir vergi türünden vazgeçmek demektir. Şöyle diyebiliriz: Bir, enflasyon vergisi geliri parasal genişlemeyle doğru orantılıdır. İki, bu gelir –tıpkı diğer vergilerdeki gibi- vergi tabanıyla vergi oranının çarpımıdır. Enflasyon vergisi oranına para tabanındaki (vergi tabanı) artışı 1 + k ile bölerek (k para tabanının artış hızı) ulaşılır. Buradan pek çok konuya atlanabilir.
Şimdi cari enflasyona dönelim, hatta ılımlı enflasyon konusuna geçelim. Enflasyonu düşürmenin çeşitli maliyetleri olduğunu biliyoruz ve bunlardan birisi enflasyon vergisinden vazgeçememek. Bugünlerde ılımlı enflasyon ‘sürünen enflasyon’ gibi kullanılıyor ama bir önceki ekolde, örneğin Rudi Dornbusch örneğin Robert Gordon, “ılımlı enflasyon” yüzde 15-30 arasında seyreden ve kararlı olmayan –ya tek haneye düşecek ya hızla yükselecek- enflasyonlar için kullanılırdı. Enflasyonda resmi rakamlarla yüzde 20’ye ulaşmayı garantilemiş göründüğümüz ve faiz indiriminin kötü sonuçlarının olacağını herkesin gördüğü bir ortamda mevcut “ılımlı enflasyon” (yüzde 17,53) nereye kadar yükselebilir? Üretici fiyatlarının yüzde 43 tüketiciye yansımasının yüzde 17,5 olduğunu varsayarsak –resmi veri- aradaki makas çok fazla. Ancak 2018 Eylül-Ekim aylarında da makas açıktı; yüzde 46’ya yüzde 25,2. Daha sonra yeniden kur şoku yaşandığı için işler karıştı ancak tüketici enflasyonu asla tam olarak üretici enflasyonuna (maliyet) yaklaşmasa da makas açık olunca bir miktar yükselmesi beklenirdi. Ancak alternatif biçimde ölçülerek bulunan çok daha yüksek enflasyon rakamlarında doğruluk payı varsa ÜFE-TÜFE “yakınsaması” daha yukarıda gerçekleşmiş demektir. Bu sefer tepe noktası resmen yüzde 20-22’de görülürse maliyet artışının ne kadarı tüketiciye yansımış olacaktır?
Alternatif bakışla, enflasyon vergisi aslında hangi seviyede seyretmektedir? Elbette Fransa kralı Philippe le Bel gibi gelirinizin çok önemli bir bölümünü tağşiş yoluyla elde edemiyorsunuz: Hem 13. Yüzyılda değiliz hem de kamu harcamaları çok arttı. Lakin tam olarak vazgeçilemiyor olabilir.