Enflasyon ve demokrasi ilişkisi

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Dünya ekonomisinde enflasyon eğilimi güçlendi. Ancak gelişmiş ülkelerde çift haneyi bulmadı. Dahası, hâlâ ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) enflasyonun ulaştığı düzeyden endişeli değiller. Fiyat artışlarının daha çok salgın nedeniyle ortaya çıkan tedarik zincirindeki aksamadan kaynaklandığını düşünüyorlar. Nitekim ne FED ne de ECB 2022 yılının ilk para kurulu toplantısında faiz oranını artırmadı, Şubat ayına ertelediler. Bankaların hatta IMF’nin enflasyon konusunda bu kadar rahat olmalarının nedeni son kırk yıl içinde dünya ekonomisinde ağırlığı olan ülkelerin enflasyonist dönemde yaşadıklarından yeterli dersi çıkardıklarını düşünmeleri.

Enflasyon gökten düşmez. İlahi güçler bu tip sorunlarla ilgilenmiyor. En azından dünya böyle bir deneyimi yaşamadı. Enflasyon yaratılır. Yaratıcısı da genel olarak hükümetler olur. Elbette hükümetler bunu yaparken bilinçli yaparlar. Yaşanan krizin öncelikle kendileri için oy getirmesini ya da destekçi kesimlere bir yarar getirmesini bekler. Ancak baştan yazalım enflasyon, kısa dönemde hükümetlerin bu amacına hizmet eder, uzun dönemde ise başlarından atmakta zorlanacakları bir sorun haline dönüşür. Dünyada enflasyon hedeflemesinin egemen olduğu 1990’lı yıllardan bu yana enflasyon, ya kısa süreli yaşandı ya da popülist hükümetlerce iktidarda kalmak için uyguladıkları iktisat politikasının bir sonucu olarak yaratıldı. Hükümetler seçim kazanmak için para ve maliye politikasını araç olarak kullandı. Bu politikaları uygularken kimi zaman belli sektörleri korudular (örneğin Türkiye de inşaat sektörü). Ancak ister sol, isterse sağ popülist uygulama olsun, sonuçta enflasyonu satın aldılar. Enflasyonun hiperenflasyona dönüştüğü (Cagan’ın kabulünden yola çıkarak aylık %50 enflasyon oranı) ülkelerde ipin ucu kaçtığında genel olarak başvurulan yol halkın ve aydınların üzerinde baskı kurmak ve siyasal sistemi otoriterleştirmek oldu (Venezuela örneği). Venezuela son on yılda beş haneli enflasyonu bile gördü.

Venezuela bir iki

2022 yılına girildiğinde, dünyada en yüksek enflasyona sahip olan ülkelere bakıldığında ekonomik yapılarının ve büyüklüklerinin farklı olduğunu görmekteyiz. Ortak noktaları, bu ülkelerin demokrasi özürlü olmalarıdır. On ülkenin hiçbirinde tam demokrasi yok. İkisinde kusurlu demokrasi, ikisinde melez demokrasi (Lübnan, Türkiye), kalan altı ülkede ise otoriter rejimler bulunmakta. Bu ülkeler içinde sadece Türkiye, Avrupa kıtasında yer almakta.

Demokrasi var ise hükümetler kolay kolay enflasyonist politika izleyemiyor. Fiyat istikrarı iktisat politikaları açısından öncül hedef haline geliyor. Enflasyon olsa bile halkın soruna bakışı uzun dönemli. Bundan dolayı da siyasetçiler üzerinde baskı kurabiliyorlar.

Türkiye enflasyon karşısında 2003-2011 arasında elde ettiği başarıyı tüketti. Siyasal tercihler öne çıktı. Sonuçta, nasıl ki Venezuela dünyanın en fazla petrol rezervine sahip ülke olmasına rağmen benzin kuyrukları olan bir ülkeye dönüştüyse, Türkiye de bir zamanlar net tarım ürünü ihracatçısı iken bugün net ithalatçı konumuna geldi. Böylece TÜFE %48,7’ye, gıda enflasyonu%55,6’ya ulaştı. Artık ülkenin enflasyon konusunda önü açık, sonunda Venezuela bile olabiliriz.   

Ekonomide kriz birden bire çıkmaz, birike birike gelir. Türkiye, 2010 yılından bu yana yaptığı kurumsal düzenlemelerle bu krizi biriktirmeye başladı. Bol masal anlatıldı, çoğunlukla gerçekleri duymak yerine masal dinlemeyi sürdürdü. 2021 yılında da krize girdi. Kimse bu krizden sadece hükümeti suçlamasın, faiz oranı yükseltilseydi bu kriz olmazdı demesin. Bu krize halkın önemli bir kısmı 2010 ve 2017 Anayasa değişikliklerine evet diyerek yol verdi. Şimdi de durağa gelindi. Umalım ki bu son durak olsun. Çünkü yol çatallı; bakalım halk hangisine meyil edecek. Demo0krasi mi, kriz mi?

Haftanı okuma önerisi: Ekonomide Masallar Gerçekler.

Tüm yazılarını göster