Enflasyon ve değişen beklentiler

Orkun GÖDEK Bakış Açısı

Ayın 3’ünde açıklanan enflasyon verisi ile birlikte yerel varlıklarda gelecek dönem stratejilerini konuşurken kullandığımız başlıkların değiştiği görüldü. Aylık değişimin piyasa beklentilerinin ve öncesinde açıklanan sinyal niteliğindeki kimi verilerin ciddi üzerinde gerçekleşme göstermesi 2020’nin geri kalan kısmı için para politikasının seyrine yönelik fikir yürütme çabalarını artırdı.

TÜİK’in açıkladığı haziran ayı enflasyonu mayısa kıyasla yüzde 1,13 artış gerçekleştiğini gösterdi. Böylece, yıllık enflasyonda 4 ay sonra yeniden yüzde 12 patikasının üzerine gelinmiş oldu. Yüzde 12,62’ye yükselen manşet enflasyonun yanında çekirdek alt kalemlerin de genele yayılır şekilde artış eğilimine işaret etmesi nedeniyle bir süredir içeride gündem enflasyon başlığı etrafında şekillenir oldu. Nedeni şu: Ay sonunda TCMB’nin daha önce açıkladığı takvim dahilinde kamuoyu ile paylaşacağı Enflasyon Raporu sunumunu takip edeceğiz. Nisan ayındaki raporda yüzde 70 olasılıkla 2020 yılı sonunda TÜFE’de orta nokta tahminini yüzde 7,4 seviyesinde açıklamışlardı. Üstelik ocak beklentileri olan yüzde 8,2’den de aşağı yönlü revizeye giderek.

Yılın ilk 6 aylık kısmında kümülatif enflasyon yüzde 5,61 seviyesinde gerçekleşti. Mevcutta bulunan yılsonu beklentisinin gerçekleşmesi için 6 aylık dönemde enflasyonun en fazla 1.79 puan daha artış göstermesi gerekiyor. Son 10 yılın temmuz-aralık ayları arasındaki ortalama gerçekleşmeleri baz alarak fikir yürütmeye çalıştığımızda 4.79 puanlık bir gelişim senaryosu karşımıza çıkıyor. Yani, son 10 yıl içerisinde gösterilen fiyatlama davranışlarının aynısı olsa 2020 sonunda enflasyon yüzde 10,4 seviyesinde gerçekleşecek. Böyle olur mu? Yüksek sesle tartışalım.

2020’nin ilk yarısında takip edilen yüzde 5,61 (toplam) enflasyonun tek başına 2.49 puanlık kısmı mayıs ve haziran ayları özelinden gelmekte. Bu dönemde mart-mayıs döneminde yaşanan ortalama sepet kur yükselişinin ekonomide yeniden açılış süreci ile birlikte maliyetlere yansıtıldığını not etmek gerekiyor. Bir diğer konu ise kur geçişkenliğindeki yüksek hız. Buna benzer bir eğilim Eylül 2018’de olmuş ve normal koşullarda zamana yayılarak takip edilen durum çok kısa bir süre içerisinde fiyatlar üzerinde baskı oluşturmuştu. İki dönem arasında farklı koşullardan bahsettiğimizi unutmayalım. Öncelikle global çapta belirsizlik ortamı söz konusu. Üstelik para ve maliye politikaları eşgüdüm şeklinde yerküre üzerindeki her noktada gevşetildi. Merkez bankalarının bilançoları kamu maliyelerinde pandemi kaynaklı oluşan açıkların bir kısmını finanse etmek için kullanılıyor. Global büyümedeki kaybın yerine konması ve koşulları nötrlemesi için yapılan iyimser tahminler dahi en erken 2021 ortasını işaret ediyor. Anlayacağınız dünya üzerindeki borçlanma maliyetlerinde sıkılaşma eğilimi söz konusu değil. Hatta bu durumun 2022-2023 dönemine dek masaya gelmeyeceğini de söylemek eldeki verilerle yanlış olmaz.

Artan belirsizlik aynı zamanda alışagelmiş davranışlardan sapılması anlamı taşıyor. O nedenle düne bakarak yarın için tahmin yürütmek oldukça zorlaşmış durumda. Yani, sadece ortalamalardan hareket ederken fikir yürütmek sağlıklı olmayabilir. Ancak, bu, enflasyon dinamiklerindeki bozulmanın da göz ardı edilebileceği anlamı taşımıyor. İkisini bir noktada birleştirmek daha sağlıklı olanı. Bu nedenle TCMB’nin orta nokta tahmini üzerindeki risklerin yukarı yönde güncellenme riski taşıdığını söylemek pek yanlış bir çıkarım olmayacaktır. Öte yandan bu ihtimali konuşurken sıklıkla düşülen hatayı da tekrarlamamak gerek. Nedir o? TCMB’nin aynı raporda paylaştığı tahmin aralığına ait alt ve üst bant seviyeleri. Nisan ayında bizlere bu yıl için yüzde 5,5 ve yüzde 9,3 rakamları paylaşılmıştı. Alt kısım tamamen senaryo dışı kalırken, riskin bandın üst kısmına taşındığını değerlendirmek daha olası. Yani, ay sonundaki raporda orta nokta tahminine odaklanırken bant aralığını da gözetmek gerek. Önemli olan enflasyondaki seyrin tahmin aralığında kalabilmesi. Kredibilite açısından parasal duruş kadar bu da önemli.

Konuya dair birkaç önemli noktaya daha değinip sohbeti toparlayalım. Bilinen, yılın ikinci yarısında baz etkisi kaynaklı azalış olacağı. 2019’da yapılan fiyat ayarlamaları yıllık TÜFE’den çıkacak. Bir diğer bilinen talep kanalının zayıf kaldığı. Enflasyonu yukarı yönde baskılayan unsurlar şu an için arz kaynaklı. Yaz döneminde oynaklığı yüksek gıda kaleminden artış yönlü sürpriz gelmez ise bir miktar nefes alma durumu söz konusu olabilir. Bir diğer konu yaklaşan Kurban Bayramı ve harcamaların artma ihtimali. Bu da yukarı yönlü risk taşındığı anlamına geliyor. Ayrıca, yakın dönemin tartışma konusu olan okulların ağustos ayında açılıp açılmayacağı başlığı da bana göre önemli. Pandemi sonrasının uzaktan çalışma, uzaktan eğitim daha az aktivite gibi yeni gelişmelere gebe olduğu aşikar.

Tüm bu tartışmanın sonu bir şekilde “TCMB faiz artırımına gider mi?” sorusuna sıkışıp kalıyor. Parasal sıkılaşmanın enflasyonda daha olumsuz bir resim çıkması durumunda doğrudan politika faizi ayarlaması ile olacağını en azından 2020 yılında şu an için düşünen tarafta değilim. TCMB’nin TL miktar ayarlaması ile ortalama fonlamayı yukarı itme kapasitesi var. Ayrıca, son çeyrekte BDDK’nın kredi iştahını destekleyici önlemlerinde birtakım güncellemeler yapılarak enflasyonla mücadele sürecine farklı bir kanaldan destek gelebilir. Bence hiç olasılık dışı değil.

Tüm yazılarını göster