Her yıl sonu yaklaştıkça gündeme gelen konulardan birisi de asgari ücrete yapılacak zamdır. Bu seneki tartışmalar önceki yıllara göre biraz daha hararetli geçmekte. Bunun iki temel nedeni var. İlki, yükselen enflasyon rakamlarıyla birlikte asgari ücretin satın alma gücünün çok hızlı bir şekilde erimesi. İkinci olarak ufukta (erken) seçim gözüktüğü için muhalefetin yüksek sesle bu konuda vaatlerde bulunması ve iktidarın da bu vaatler karşısında bir aksiyon almak durumunda kalması.
Öncelikle şu enflasyon meselesine değinelim. TÜİK’in açıkladığı son verilere göre TÜFE’deki yıllık artış Ekim 2021 itibariyle %19,89 olarak gerçekleşti. (İndirim mağazalarındaki fiyatlar gibi, psikolojik olarak %20’nin altında tutuyoruz mesajı mı var acaba?) TÜFE endeksi 901 çeşit ve 415 maddeden oluşan bir sepet. Dolayısıyla, TÜFE bu sepetteki genel artış oranını göstermektedir. Sepeti oluşturan ana harcama gruplarına ve sepetteki ağırlıklarına baktığımızda aşağıdaki tablo ile karşılaşmaktayız.
Ana harcama grupları | Harcama grubu ağırlıkları |
Gıda ve alkolsüz içecekler | 25.94 |
Alkollü içecekler ve tütün | 4.88 |
Giyim ve ayakkabı | 5.87 |
Konut | 15.36 |
Ev eşyası | 8.64 |
Sağlık | 3.25 |
Ulaştırma | 15.49 |
Haberleşme | 4.64 |
Eğlence ve kültür | 3.01 |
Eğitim | 2.28 |
Lokanta ve oteller | 5.91 |
Çeşitli mal ve hizmetler | 4.73 |
Toplam | 100.00 |
Enflasyon ölçümü yapan bağımsız kişilerden oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise son 12 aylık TÜFE artışını %49,87 olarak açıklamıştır. ENAG’ın enflasyon sepetinde ise 399 madde bulunmakta olup TÜİK’in sepetiyle oldukça benzerdir. Hemen hemen aynı verilerden yola çıkan iki araştırmanın bu kadar farklı bir sonuca ulaşması kafalarda ciddi soru işaretleri oluşturmaktadır. Şüphesiz bu farklı sonuç TÜİK’in açıkladığı rakamların güvenilirliğini sorgulatmaktadır. (ENAG yetkililerinin bu araştırmaları nedeniyle iktidarın şimşeklerini üzerine çektiğini de not düşmek gerekir.)
Resmi kurum olan TÜİK verilerini esas alarak analizimize devam edelim. Asgari ücretlilerin 415 maddeyi tükettiğini söylemek mümkün değildir. Bu kesimin en büyük harcama kalemleri gıda ve konut giderleridir. Dolayısıyla aslında bu kesimin hissettiği enflasyon genel TÜFE oranından ayrışmaktadır. TÜİK verilerine göre bu iki kalemdeki yıllık artış ve bu harcama gruplarının toplam yıllık değişime etkisi aşağıdaki gibidir.
Harcama grubu ağırlığı (%) | Yıllık değişim oranı (%) | Toplam değişime yıllık etkisi (%) | |
Gıda ve alkolsüz içecekler | 25,94 | 27,41 | 6,77 |
Konut | 15,49 | 21,30 | 3,30 |
Yukarıdaki verilere göre, asgari ücretlinin harcamalarının kabaca üçte biri konut, üçte ikisi ise gıda harcamalarından oluşmaktadır. Bu durumda, bu iki harcama grubu açısından asgari ücretlinin hissettiği enflasyon TÜİK verilerine göre %25’tir. Diğer bir ifadeyle, asgari ücretlinin geliri geçen yıl en az dörtte bir oranında erimiştir. Dolayısıyla, eğer bu erime giderilmek isteniyorsa asgari ücrete yapılacak bir zam en az %25 olmalıdır. Temel gıda ve konut giderlerinde son bir yıldaki artışın aslında bu orandan daha yüksek olduğunu hepimiz tecrübe ediyoruz. Yakın zamanda enflasyonun artış hızında bir azalma beklenmediğinden ve döviz kurlarındaki artış da dikkate alındığında beklenen enflasyonun daha da fazla olması sürpriz olmayacaktır. Dolayısıyla asgari ücretteki artış oranı %25’ten fazla olmalıdır.
Bekar bir çalışan için 2021 yılında uygulanan asgari ücret ve asgari ücretin işverene maliyetine ilişkin rakamlar aşağıdaki gibidir.
Asgari Ücret Hesaplaması - 2021
Brüt Ücret | 3.577,50 |
SGK Primi İşçi Hissesi | 500,85 |
İSP İşçi Hissesi | 35,78 |
Gelir Vergisi Matrahı | 3.040,78 |
Gelir Vergisi | 456,13 |
Asgari Geçim İndirimi (Bekar) | 268,31 |
Asgari Geçim İndirimi Sonrası Gelir Vergisi | 187,82 |
Damga Vergisi | 27,15 |
Toplam Kesinti | 751,60 |
Net Ücret | 2.825,90 |
Asgari Ücretin İşverene Maliyeti – 2021
Brüt ücret | 3.577,50 |
SGK primi işveren hissesi | 554,51 |
İşsizlik sigortası işveren hissesi | 71,55 |
Asgari ücretin işverene maliyeti | 4.203,56 |
Toplam vergi tutarı | 214,97 |
Toplam prim tutarı | 1.162,69 |
Toplam vergi + prim yükü | 1.377,66 |
Asgari ücretin işverene maliyeti içindeki vergi payı | %5,11 |
Toplam yük içindeki sosyal güvenlik primi payı | %27,66 |
Asgari ücretin gelir vergisinden istisna edilmesinin bütçe üzerinde bir gelir kaybına neden olacağı muhakkaktır. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 2020 yılı faaliyet raporuna göre asgari ücretilelerden yapılan stopaj kesinti tutarı 2020 yılında 20,2 milyar TL’dir. (Tahakkuk eden verginin %1,6’sı) Söz konusu rakam, asgari ücretlilere ödenen ücretler üzerinden kesilen asgari geçim indirimi (AGİ) dahil brüt kesinti tutarı olup asgari ücretlilerden kesilen net vergi tutarlarını göstermemektedir. Dolayısıyla, aslında AGİ sonrası devletin kasasına giren net rakam aslında 6-7 milyar TL’yi geçmemiştir. Bunun toplam vergi gelirleri içindeki oranı ise binde 5-6’yı geçmeyecektir. Bu durumda, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasının bütçe üzerinde büyük bir yükü olmayacaktır.Yukarıdaki tablodaki rakamlardan yola çıkarsak, bekar bir asgari ücretlinin maaşından 214,97 TL net vergi kesintisi yapılmaktadır. Bu toplam vergi, net asgari ücretin %7,6’sına denk gelmektedir. Dolayısıyla, sırf kesilen vergilerin kaldırılması yoluyla asgari ücrette %7,6’lık bir artış sağlanabilir. Sadece gelir vergisinin kaldırılması halinde ise artış oranı %6,6 olmaktadır. Ancak sadece asgari ücretlilerden bu vergilerin kaldırılması, diğer çalışanlar açısından Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık iddialarını gündeme getireceğinden tüm çalışanların asgari ücrete kadarki gelirleri gelir vergisinden istisna edilebilir.
Yukarıdaki analizler asgari ücret üzerindeki vergi yükünün %15 olduğu varsayımıyla yapılmıştır. Oysa artan oranlı gelir vergisi tarifesinde asgari ücretli 7. aydan itibaren %20’lik dilime kaymakta ve üzerindeki vergi yükü yıllık ortalamada %17-18 olmaktadır. Bu durumun adaletsiz bir sonuç yarattığı ortadadır. Asgari ücret tartışmalarının yaşandığı bu günlerde gelir vergisi tarifesinin de yeniden düzenlenmesi şart olmuştur. Bu kapsamda tarife ücret gelirleri için %5 oranı gibi düşük bir oranla başlayıp brüt asgari ücretin yıllık tutarından itibaren ikinci dilime geçilmelidir. Hatta bu vesileyle tarifedeki dilimlerin de arası açılmalıdır. Asgari ücretin tamamen vergi dışında bırakılması yerine çok düşük bir oranda vergilendirilmesi, tamamen vergi dışında bırakmanın vatandaşın vergi bilincinde aşınmaya yol açacağı yönündeki eleştiriyi de bertaraf edecektir. Zaten günümüzdeki temel sorun asgari ücretin vergilendirilip vergilendirilmemesi değil, ücretin düşüklüğüdür.
Asgari ücret konusu göründüğünden daha önemlidir. Zira çalışanların önemli bir bölümü asgari ücret civarında ücret geliri elde etmektedir. DİSK’in yayınladığı Asgari Ücret Gerçeği Araştırması 2021’e göre Türkiye’de asgari ücret ve altında geliri olan çalışan sayısı 7,5 milyon kişi (bütün ücretli çalışanların %38’i) civarındadır. Bu rakam, özel sektörde çalışanların yarısının asgari ücretli olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı raporda, asgari ücretin %20 fazlasına kadar ücret elde edenlerin sayısı ise 10 milyon civarında hesaplanmıştır. Bu sayı, özel sektör çalışanlarının yarısının aylık net gelirinin 3.500 TL’nin altında olduğunu göstermektedir. Yani asgari ücret ortalama ücret halini almıştır. Asgari ücret bu nedenle geniş kitleleri etkileyen bir konudur.
Ekonomide rakamsal olarak büyümenin yaşandığı bu günlerde ücretlilerin bu büyümeden yeterince pay alamadığı ortadadır. Bu nedenle, adaletli bir bölüşüm için hem ücret gelirleri üzerindeki vergi yükü azaltılmalı, hem de gelir vergisi tarifesi yeniden düzenlenmelidir. Ücret üzerindeki vergisel yüklerin azaltılması, kayıt dışı istihdamın azaltılmasına da hizmet edecektir.
Sözün özü: Emekin korunmadığı yerde sömürü başlar.
[1] http://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/12/2021-asgari-%C3%BCcret-son.pdf, erişim tarihi 14.11.2021.