Ekonomilerinin türlü türlü halleri vardır. Türkiye ekonomisi de bir süredir bu hallerin hoş olmayanlarını arka arkaya yaşıyor.
Mesela 2021 yılından bu yana yüksek enflasyonu yaşıyorduk. Cuma günü açıklanan TÜİK verileriyle büyüme verileri ile öğrendik ki; ekonomimiz yılın üçüncü çeyreğinde teknik olarak resesyona da girmiş bulunuyor. Sözlük tanımına göre resesyon, bir ekonomide gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) üst üste iki çeyrek küçülmesidir. Bizde de GSYH hem ikinci çeyrekte hem de üçüncü çeyrekte yüzde 0,2 daraldı. Böylece teknik resesyona girildiği resmiyet kazandı.
Şimdi mesele stagflasyona girip girmediğimizdir.
Resesyondan biraz daha kötü bir durum olan stagflasyon, ekonominin hem durgunluk hem de enflasyon yaşadığı durumları ifade eder. Yani ekonomide, daralma ile yüksek enflasyon aynı anda görülür.
Geçen yıl ağustos ayında Nasıl Bir EKONOMİ You Tube’daki “Global Konuşmalar” programında Buse Biçer’in moderatörlüğünde Vahap Munyar, Abdurrahman Yıldırım ve Şeref Oğuz ile ekonomide bir stagflasyon tehlikesinin olup olmadığını konuşmuştuk (https://www.youtube.com/watch?v=xikssC0bWtA). “Mevcut parasal sıkılaştırma ile bizim enflasyon ile baş edemeyeceğimiz kesin. Dolayısıyla, 3 yıl daha yüksek enflasyon ile yaşayacağız. Bu 3 yıl boyunca içeriden ya da dışarıdan, para politikasından ya da maliye politikasından kaynaklanacak herhangi bir durgunluk bizi stagflasyona sokabilir,” gibi bir sonuca varmıştık.
Bizim hikâye biraz farklı
Geçen yıl o sohbeti yaptığımızda enflasyonla boğuşan pek çok ülke vardı ama bizim enflasyon hikâyemiz onlarınkinden biraz farklıydı. Onlar çabuk davrandılar, gerekeni yaptılar ve enflasyonu hallettiler ve şimdi ise enflasyonu düzeltirken kullandıkları faiz aracının yarattığı durgunluğu aşmaya çalışıyorlar. Biz ise enflasyonu halledemedik ve üzerine bir de durgunluk gibi bir meselemiz oldu.
Enflasyon durumunda ekonomiler genellikle faiz artırımı ile karşılık verirler. Yüksek faiz ise enflasyonla mücadelede ilaç olduğu gibi ekonomileri yavaşlatır ve hatta resesyona sokabilir. Bizde de yüksek faiz ekonomiyi durgunluğa soktu ama enflasyon yüksek kalmaya devam etti.
Dolayısıyla hem yüksek enflasyonu hem de resesyonu olan bir ekonomiyiz. Yani toplam arz eğrisinde bir kayma olup olmadığı hala tartışılsa da bir görüşe göre stagflasyon içindeyiz. İşsizlik rakamı yüzde 8,6 gibi bize göre düşük addedilebilecek bir oran olsa da aslında yüksek bir seviye. Bundan daha da önemlisi, açıklanan manşet işsizlik oranının gerçek işsizliği yansıtıp, yansıtmadığıdır. Çünkü işsiz olduğu halde son 4 haftada tanımlı iş arama kanallarını kullanarak iş başvurusu yapmamış olanlar veya yine aynı sürede çoğunlukla işsiz olduğu halde bir gün bile ücretle bir iş yapmış olanlar işsiz sayılmıyor. Bu nedenle manşet işsizlik rakamı yerine daha geniş işsizlik oranlarına, mesela ne eğitimde ne istihdamda olanlara bakmak daha doğru olur ki; orada oran yüzde 26 dolayında.
Yoksa stagflasyonda mıyız?
Yani bu göstergelere göre stagflasyondayız; değilsek bile çok yakınlarında bir yerlerdeyiz.
Bu demektir ki; işimiz zor. Çünkü eğer bir ekonomide stagflasyon varsa sıkı para politikası ile enflasyonla mücadele ederken resesyonu daha da derinleştirme riskiniz vardır. O nedenle böylesi dönemlerde para ve maliye politikalarının uygulanması daha da güçleşir. Merkez Bankası gevşeme yönünde baskı altına girer, maliye politikası durgunluğu aşma baskısı altında kalır.
Ve maalesef söz konusu olan büyüme ve istihdam olduğu için genellikle bu baskılar belirli ölçülerde karşılık bulur. Enflasyonla mücadele politikalarının etkinliği zayıflar. Dolayısıyla daha uzun bir süre yüksek enflasyonla yaşamaya hazır olalım. Zaten ekonomi yönetimi de dünyada enflasyonun “şok öncesi döneme dönmesinin ortalama 3,4 yıl aldığını, bizde de bu hesaba göre 2-2,5 yıl daha çift haneli enflasyonun devam edeceğini söylüyorlardı. Endişem bu sürenin çok daha uzayacak olmasıdır. Oysa bizim enflasyon-resesyon-stagflasyon üçgeninden çıkmamız gerekiyor…