Selçuk Turgay AZAK
Vergi Müfettişi – Ekonomist
Bilindiği üzere 28 Temmuz günü TCMB tarafından 2022 yılına ilişkin üçüncü enflasyon raporu yayımlandı. Bu yazımızda, küresel güvenlik endişelerinin, küresel siyasi belirsizliklerinin ve pandeminin gölgesinde yayımlanan, ulusal ve küresel ekonomik gelişmeleri de içeren enflasyon raporu çerçevesinde değerlendirmeler yapacağız.
Önce söz konusu rapordan yansıyan bazı öne çıkan ifadeleri sıralayacağız.
- Ülkemizin büyüme içeriğinde nihai tüketim harcamalarının yanında, net ihracatın ve makine teçhizat yatırımların artması büyümenin kalitesini artırmış ve bu durum istihdam verilerinin de iyileşmesine sebep olmuştur.
- İhracata yönelik sanayi kollarında üretim artışı gerçekleşmiştir.
- Ancak enerji fiyatlarındaki yüksek seyir, bölgesel belirsizlikler ve küresel resesyon beklentileri büyüme üzerinde olumsuz baskı oluşturmaktadır.
- Kredilerin tüketim sahası yerine üretim sahasına aktarılmak suretiyle üretim ve istihdamın artması hususuna vurgu yapılmıştır. Yani selektif kredi politikasının önemi ön plana çıkmıştır.
- Enflasyonun temel sebebinin küresel negatif arz şokları olduğu üzerinde durulmuştur.
- Politika faizi değiştirilmese de farklı makro para politik tedbirlerin uygulanmaya devam edileceği ifade edilmiştir.
- Döviz talebinin ve dövizle borçlanmanın azaltılması için döviz cinsinden zorunlu karşılık ve ihbarlı döviz mevduat hesaplarına uygulanan komisyon ve karşılık oranları artırılmıştır.
- İhracat artmasına rağmen, yükselen enerji fiyatları cari işlemler hesabı üzerinde baskı oluşturmaya devam etmiştir.
- Küresel belirsizlikler ve Rusya-Ukrayna savaşı neticesinde üretici fiyatları üzerindeki baskı devam etmekte ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmalarda sürmektedir.
Yukarıda maddeler halinde sıraladığımız enflasyon raporunda yer alan konjonktür kapsamında şu değerlendirmeleri yapabiliriz.
TCMB enflasyonun yüksek seyretmesinin küresel sebeplere bağlı olduğunu düşünmekte, düşük faiz politikası kapsamında amaçladığı durumun üretim ve istihdam artışı olduğunu vurgulamaktadır. Bu sebeple talep enflasyonuna sebep olma ihtimali olan tüketici kredilerindeki ivmeyi azaltıcı önlemlerin getirilmesi suretiyle farklı makro politikaların uygulandığının da altı çizilmektedir.
Ülkemiz güçlü büyüme ivmesi ile resesyona giren ülkelerden pozitif ayrışmaktadır. Ancak enflasyon oranının hem küresel hem ulusal sebeplerden dolayı yüksek seyretmesi makro ekonomik görünümü olumsuz etkilemektedir. Küresel enerji fiyatlarından kaynaklı arz şokları ve iç talebin canlı olmasından dolayı talep enflasyonu maalesef ülkemiz enflasyonun yüksek seyretmesine sebep olmuştur. Bu kapsamda düşük faiz ve ucuz finansman desteğinin sert bir politika enstrümanı ile özellikle üretim ve istihdam sahasına aktarılması önem arz etmektedir. Aksi takdirde tüketim odaklı bir ucuz kredi süreci hem enflasyona hem de ithalatın artmasına sebep olabilir. Ancak burada dengenin hassas olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Çünkü toplam talebi düşürücü sert tedbirler de büyümeyi aşağıya çekebilecektir.
Son olarak küresel enerji fiyatlarının yüksek seyretmesinin ülkemiz ekonomisini farklı makro ekonomik performans göstergeleri ile etkilediği hususuna değinmek istiyoruz. Küresel enerji fiyatlarındaki artış, ithalat maliyetlerimizi artırarak dış ticaret ve cari işlemler hesaplarında açığın artmasına sebep olmaktadır. Bu durum döviz açığına sebep olarak döviz kurunun yukarı yönlü olmasına, akabinde kur kaynaklı enflasyona ve döviz talebinin artmasına sebep olmaktadır. Bu minvalde, küresel enerji fiyatlarının gerilemesi durumunda dış ticaret açıklarının da hızlı bir şekilde azalacağını düşünmekteyiz. Ancak küresel piyasalarda özellikle büyük ekonomilerin resesyonun eşiğinde olduğunu düşünürsek ekonomik büyüme ile fiyat istikrarı arasında bir değiş-tokuş ilişkisi maalesef devam edecektir.