Enflasyon korkusu yersiz

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Başlığa bakıp nihayet ülkem için iyi bir haber diye sevindiyseniz, sizi hayal kırıklığına uğrattım demektir. Çünkü bu başlık özellikle gelişmiş ülkeler için atıldı. Nisan ve Mayıs ayı enflasyon rakamları açıklandığında havadan nem kapan finansal piyasa oyuncuları, “Eyvah! Dünya enflasyonist sürece girdi” kaygısını yaymaya başladılar. Bunun hemen sonrasında da ABD doları değer yitirdi. Bu hareket doğaldı. Çünkü bizim ülke yönetimimiz yadsısa da, genel kabul gören ilke, enflasyon oranı yüksek olan ülkenin parası da değer yitirir. Yani bunun nedeni dış güçler değil.

Piyasaları tedirgin eden korkunun altında, başta ABD olmak üzere birçok ülkede enflasyon oranının 2008 Krizi’nden bu yana görülmedik şekilde yükselmesi yatmakta. ABD enflasyon oranı Mayıs ayında %5 olurken, Japonya, Yunanistan ve Çin’in dışındaki belli başlıklı ülkelerde oran %1’in üzerine çıktı. AB’de enflasyon oranı 2020 yılı Nisan ayında %0,6; Euro alanında %0,3 iken, 2021 Nisan ayında oran sırasıyla %2 ve %1,6 oldu.

Seçilmiş Ülkeler: Enflasyon Oranı*

Kaynak: https://stats.oecd.org/Index.aspx?DataSetCode=PRICES_CPI. Erişim tarihi:15 Haziran 2021.

*Kırmızı renkli olanlar Mayıs 2021 verisi.

Seyyar Satıcı Enflasyonu

Enflasyon gerçekleşmesine bakıp yüksek sesle yaygara koparanların çoğu ABD’de Biden’ın göreve başlar başlamaz hayata geçirdiği 1,9 trilyon dolarlı paketin olumsuz etkisi ortaya çıktı söylemini tutturdular. Bu güruh fazla aceleci davrandı. Çünkü parasal aktarım mekanizması ABD’de bu kadar hızlı işlemiyor. Stiglitz’in ifadesiyle enflasyon tehlikesini abartanlar adeta “seyyar satıcı enflasyonu korkusunu” dışa vurdu.

Bir ülkede fiyat artışlarını yüksek enflasyon olarak nitelendirmek için süreklilik göstermesi gerekir. Hâlbuki bu fiyat artışları salgının etkisinin azalmasıyla ortaya çıkan talep artışından kaynaklandı. Arzın buna yanıt vermesi birkaç aylık gecikmeyle olacak. Çünkü tedarik zincirinin yeniden kurulması gerekli. Üstelik arzın, bu şok talep artışına yanıt verecek üretim kapasitesi de var. ABD ve diğer gelişmekte olan ülkeler için (doğal olarak diğer ülkeler için) asıl tehlike şu üç başlığın altında gizli.

-İşsizlik

-Gelir eşitsizliği

-Servet yoğunlaşması.

ABD’de Biden ve ekibi (Başta Hazine Bakanı Janet Yellen) bu sorunların farkındalar. ABD’li iktisatçıların ve enflasyon korkusu içinde olanların asıl korkmaları gereken sonbahar sonrası teşviklerin azalmasının yaratacağı olası talep azalması etkisi olmalı.

Komplo teorisyenliği yapmak bize yakışmaz. Ancak enflasyon yaygarası yapanların çıkarı nedir diye sormadan da edemiyorum. Çünkü eğer enflasyon oranı gerçekten yükselir ve atalet kazanma yönünde bir eğilime girerse söz ettiğimiz ülkelerin merkez bankaları (en önce Fed) anında tepki verecek araçlara sahipler. Zira bu ülkelerin merkez bankaları bağımsız ve başkanları gece yarısı görevden alınmıyor ya da atanmıyor.

Hocam bu kadar satırdan sonra Türkiye için ne diyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Elbette yanıtımız var ve uzun. Ancak kısa ve öz olanı söyleyelim. Önce kurumsal yapı, sonra enflasyon sorununu çözmeliyiz.

Bu arada son yirmi yıldır yerden yere vurulan Cumhuriyetin kurucularından İsmet İnönü, bakın bu konuda ne demiş: “…Merkez Bankası’nın başından beri müstakil bir müessese olmasını, diğer hususi bankalarla ilişiği olmak şöyle dursun, Devlet’e karşı da, bizzat Maliye Vekâletine karşı da vazifesinin icap ettirdiği dürüstlük ve sertlikte çalışması gerektiğini biliyordum. Bunun için uğraştım”.

Bu ifadeyi TCMB Bülteni de Aralık 2006, Sayı:4’de kullanmış

Bizden önceki sistem vesayetçi diyenlere…

Kitap Önerisi: Ömer Faruk Çolak, Atilla Gökçe, Enflasyon Hedeflemesi – Kuram ve Türkiye Uygulaması

Tüm yazılarını göster