Geçen hafta TÜİK enflasyon verileri açıklanmadan önce yazdığım yazıda Eylül TÜFE’sini %3 ve üstü olarak tahmin etmiştim. Gerçekleşme %2,97 oldu! Kimse kusura bakmasın ama son 3 yıldır enflasyon rakamları o kadar tartışılır hale geldi ki %2,97 açıklanması bile “3’lü rakam göstermemek için mi düşük tuttular?” sorusunu doğuruyor. Bundan sonra yetkililere tavsiyem “inandırıcılığı artırmak için” hesaplanan enflasyon rakamlarını yukarı doğru yuvarlamaları. Neyse, şaka bir yana, ister 3,00, ister 2,97 olsun, gelen rakam yüksek. Bu da net bir şekilde faiz indiriminin 2025 yılına kaldığı anlamına geliyor. (Bu arada ortalığı çok da bulandırmayayım ama TÜFE ve İTO arasındaki makas da son 7 ayda 7 puana yaklaştı. TÜFE:%28,6, İTO:%21,8.)
Dezenflasyonist sürecin uzamasında çokça yazıldığı gibi beklentilerin yüksek kalmasının önemli bir payı var. Bu gecikmeyi daha da ileri atacak bir başka faktör de 2025 başındaki asgari ücret ve memur maaş artışları olacak. Artık sene sonu enflasyonunun %44’ün altında gelmeyeceğinden hareketle, bu zamların %30 civarında gerçekleşeceğini tahmin etmek yanlış olmaz. Zaten çalışan kesimin alım gücündeki keskin düşüş karşısında bu zamların zaruriyet arz ettiğinden de kimsenin şüphesi yok. Ancak bu zamların 2025 enflasyon hedefi olan %17,5’i de yukarı attıracağına şüphe yok. Özellikle senenin ilk aylarında zamlar enflasyonla birlikte erozyona uğrayana kadar tüketim tarafında bir artış görülmesi sürpriz olmaz.
Ancak böyle bir dönemde politika faizlerinin düşürülmesi tüketim harcamalarında ve dolayısıyla da enflasyon beklentilerinde yukarı yönlü bir sıçrama yapacaktır. Öte yandan bu dönemde beklentiler açısından lehte çalışacak bir durum da senenin ilk 2 ayında göreceğimiz yüksek baz etkisi olacak. Bu sene ocakta %6,70, şubatta ise %4,53 enflasyon yaşanmıştı. Öyle ki, zamlar yüzünden enflasyon patikasında bir artış olsa bile enflasyon şubat sonunda 30’lu rakamları görebilir.
Zamlar dışında enflasyonu hedeflenen patikanın üstüne taşıyacak bir gelişme de maliye politikasında yaşanacak bir gevşeme olabilir. Açıkçası zaten OVP’de belirlenen GSYH oran olarak 2024 için %4,8 ve 2005 için ise %2,9’luk bütçe açıkları böyle bir dezenflasyonist program için biraz yüksek kalıyordu. Ancak açıkların bunun üzerine çıkması programı hepten tehlikeye sokabilir. (Son gelen 9 aylık kümülatif bütçe nakit açığı 1.5 trilyon TL. Sene sonu için öngörülen açık ise 2.2 trilyon TL. Mevsimsel olarak son aylarda açıkların arttığını da dikkate alırsak Hazine’nin fazla bir manevra alanı kalmadığı görülüyor.)
Tabii ki doğrudan para basarak (=Merkez Bankası’nın Hazine’ye nakit avans vermesi) fonlanacak bir bütçe açığıyla piyasadan borçlanarak kapatılacak bir bütçe açığı aynı enflasyonist etkiye sebep olmaz. Ancak ders kitaplarında yazan “borçlanma yoluyla finanse edildiği sürece bütçe açığı enflasyona sebep olmaz” önermesi de yanlıştır. Kamunun öngörülenin üzerinde bütçe açığı vermesi demek piyasanın da hedeflenenin üzerinde canlı kalması ve enflasyonist baskıların sürmesi demektir.
Sonuç olarak görünen şartlar altında şahsen programın hedeflerinin 12 ay kadar atacağını düşünüyorum. 2025 sonunda %24 civarında bir enflasyon, 2026 sonunda ise %15’ler. Belki bu bir başarısızlık olarak görülebilir. Ancak asıl başarısızlık ülkenin 80’li ve 90’lı yıllarda içine girdiği %40’lar civarındaki kronik enflasyon olur; ki bunun olmayacağının da hiç bir garantisi yok.