2015 yılında iki arkadaş (Atilla Gökçe) “Enflasyon Hedeflemesi: Kuram ve Türkiye Uygulaması” başlıklı bir çalışma yaptık. Kitabı bir STK bastı. Ancak kitabın dağıtımı iyi yapılmadı/yapılmak istenmedi. Enflasyon tartışmaları yeniden hararetli hale gelince kitabı raftan aldım, en azından sonuç bölümünü (teknik ifadeleri sadeleştirerek) özetleyerek sizinle paylaşmak istedim. Çünkü sanki bugünleri beş yıl önce görmüşüz.
-Taylor modelini 2003-2014 dönemi için tahmin ettiğimizde diğer değişkenler sabit bırakıldığında enflasyondaki 1 puanlık artışın, yaklaşık olarak 2 puanlık faiz artışına neden olmakta.
-Bundan dolayı enflasyon oranı artarken faiz oranlarının düşürülmesi enflasyon hedeflemesinden vazgeçildiği anlamına gelmekte.
-Mishkin’in dediği gibi böyle bir politik girişim bırakın faiz oranlarını düşürmesini tam aksine faiz oranlarının yükseltir.
-Dolayısıyla, büyüme oranını yukarı çekmek için kamu harcamalarının artırılması, ya da TCMB’ye müdahale edilerek faiz oranlarının düşürülmesi ve böylece yatırımları artırma girişimi, belli bir gecikme ile sadece enflasyona neden olur.
-Büyüme oranını yukarı çekmek için kamu harcamalarını artırıcı maliye politikaları, mali disiplini yani bütçe dengesini bozmakta, bu ise enflasyon oranının yukarı çekmekte.
-Nitekim TCMB 2014 yılından bu yana sürekli olarak bu konunun altını çizmektedir. Çünkü mali disiplini kontrol etmek Bankanın kontrolündeki bir değişken değildir.
- Enflasyon oranının düşürülmesi, cari işlemler açığının azaltılması, yurtiçi tasarrufların ve büyüme potansiyelinin artırılmasına destek vermek için sıkı maliye politikası ve mali disipline bağlı kalınmalıdır.
- Bunu kalıcı kılmak için daha önce gündeme gelen ancak gerçekleştirilemeyen “mali kural” uygulamasına geçilmeli ve buna ilişkin yasal düzenleme hızla yapılmalı.
- Bu süreçte borç stokunun GSYH’ye oranının da kademeli olarak düşürülmesi gerekmekte.
- Türkiye döviz kuru artışları enflasyonun yükselmesine neden olmakta. TCMB bunu engellemek için “finansal istikrarı” hedefleri arasına almıştır. Ancak TCMB’nin bunu tek başına sağlaması mümkün değil. Döviz kuru üzerinde baskıya neden olan cari açığın azaltılması gerekmekte. Bunun da yolu dış ticaret açığının düşürülmesinden geçmekte.
- Türkiye ekonomisi artık faiz oranları ile oynanarak döviz kuru üzerinde etkili olmanın sınırına gelmiştir. Döviz kuru istikrarı için TCMB’nin uygulayacağı politikaların dışında net ihracatı artıracak politikaların üretilmesi gerekmekte
- Ülkemizde son on yıldır cari açık yoluyla yüksek büyüme oranını yakalamada dış ticarete konu olmayan inşaat sektörüne ağırlık verilmesi önemli rol oynamıştır. Ancak bu durum artık döviz kuru üzerinde baskı yaratmakta. Çünkü sektör döviz geliri yaratmamakta, buna karşın sektörü finanse etmek için kullanılan konut kredilerin kaynağı bankalar döviz cinsinden aldıkları sendikasyon kredileridir. Yani döviz kuru riski dolaylı olarak bankacılık sektörünün üzerine yıkılmakta.
- Diğer yandan elde ettiğimiz sonuçlara göre enflasyon belirsizliğinde 1 puanlık artış, cari enflasyon oranını 0.20 puan artırmaktadır. Yani yüksek enflasyon dönemleri aynı zamanda yüksek belirsizlik demektir.
- Enflasyon belirsizliğindeki artışlar gerçekleşen enflasyon oranını yukarı çekmekte, artan enflasyon tekrar enflasyon belirsizliğini artırmakta ve bu karşılıklı etkileşim bir kısır döngü oluşturmakta
- Diğer yandan enflasyon belirsizliğindeki 1 puan artışın büyüme üzerindeki etkisi negatiftir ve büyüme oranını yarım puan azaltmakta. Yüksek enflasyon belirsizliğinin gözlendiği dönemlerde oluşabilecek sonuçlar özetle, reel sektörde ortaya çıkan yatırım olanaklarının tam olarak algılanamaması, gelecekle ilgili beklentilerin olumsuzluğu, özellikle uzun dönemde yüksek risk priminin dikkate alınması dolayısıyla yüksek faiz oranı, düşük yatırım düzeyi ve büyümedeki yavaşlamadır.
- TCMB’nin izlediği para politikasına yönelik müdahaleci Hükümet politikaları enflasyon belirsizliğini artırmaktadır. Bu da belli bir gecikme ile enflasyon oranına yansımaktadır. 2014-2015 aralığında enflasyon oranının hedef enflasyon oranından sapmasında bu tür müdahalelerin katkısı olmuştur.
- Bundan dolayı Türkiye’de fiyat istikrarı için TCMB’nin bağımsızlığı, olmazsa olmaz bir koşuldur.
- Potansiyel büyüme oranı yükselmeden sadece faiz oranları düşürülerek elde edilecek büyüme oranı, uzun döneme yayılmamakta. Tam aksine uzun dönemde büyüme oranındaki sapmanın artması nedeni ile faiz oranı yükselmekte. Faiz oranı artırılmaz ise enflasyon oranı artmakta bu da bugüne değin amaçlanan fiyat istikrarı hedefinde başa dönmek olacaktır.
Bundan dolayı eksikliklerine rağmen TCMB enflasyon hedeflemesine dayanan para politikasını sürdürmek zorundadır.
Başka söze gerek var mı?
Haftanın kitabı: F. Mishkin, Para Politikası Stratejisi.