Gelir vergisi mükelleflerinden ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabına ve kurumlar vergisi mükelleflerine getirilen geçici vergi yükümlülüğünü düzenleyen Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 120. maddesine göre 19 Ağustos akşamına kadar verilmesi gereken 2024 yılı II. Geçici Vergi Dönemi’ne (Nisan-Mayıs-Haziran) ait Gelir ve Kurum Geçici Vergi Beyannameleri’nin verilme ve ödeme süreleri önce 7.8.2024 tarih ve 171 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile 27 Ağustos Salı günü sonuna kadar uzatıldı.
Bu uzatmanın temel sebebi, enflasyon düzeltmesine ilişkin kanun düzenlemelerinin uygulamaya geçirilmesinde yaşanan sıkıntılar rol oynadı. Uygulamacı durumundaki muhasebeci/mali müşavirlerin bu konudaki talepleri de bu ertelemede rol oynadı. Bu meslek mensuplarının bu taleplerinde rol oynayan en büyük faktör, enflasyon düzeltmesine ilişkin giderilememiş belirsizlerin bulunması. Gerçekten uygulamacılarla konuştuğumda gözlemim, çok farklı uygulamalar yapıldığı yönünde. Aslında bu kesimin talebi, enflasyon düzeltmesinin geçici vergi dönemlerinde uygulanmaması, belirsizlikler de giderilerek yılsonu mali tablolarında yaşama geçirilmesi idi. Bu konuda TÜRMOB en üst düzeyde elinden gelen her girişimi yaptı. Ancak Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu talebe karşı kulaklarını tıkadı. Bu talep “haklı mıydı, değil miydi” tartışması ayrı bir konu. Ancak Bakanlığın vergi toplamada en büyük destekçilerinin meslek örgütünün taleplerini dikkate almaması, yok sayması bence siyaseten yanlış olmuştur.
Sonuçta bu uzatma doğal olarak yetmedi. 171 sayılı Sirkülere göre 27 Ağustos sonuna kadar verilmesi gereken Geçici Vergi Beyannamelerinin verilme ve ödeme süreleri bu defa 172 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile 6 Eylül Cuma günü sonuna kadar uzatıldı.
Bu arada enflasyon düzeltmesini büyük bir tutku ile isteyen iş dünyası, konuya uyandı. Borçlu, özkaynakları zayıf küçük ve orta ölçekli işletmelere, iş yapamayan, zararlı firmalar için kazançları olmadığı halde vergi doğduğunu fark eden iş dünyası, “batıyoruz” seslerini dile getirmeye başladı. TÜRMOB’un önemli görülmeyen sesi, iş dünyası örgütlerinin sesi olunca önem kazandı. Ve 563 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile “31.12.2023 tarihli gelir tablosundaki brüt satışlar toplamı 50 milyon TL’nin altında olanların ikinci ve üçüncü geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi yapmamaları” uygun bulundu.
Bu kapsamdaki mükelleflerden enflasyon düzeltmesi yapmış, enflasyon düzeltmesi sonucu oluşan kâr veya zararlarını defterlerine kaydetmiş ve buna göre geçici vergi beyannamesini vermiş olanların, yasal kayıtlarını düzeltmelerine gerek olmadığı, ancak geçici vergi beyannamelerini düzeltmeleri gerektiği, aynı genel tebliğ ile düzenlendi. Bu durumdaki mükelleflerin verecekleri düzeltme beyannamelerinde enflasyon düzeltmesi ile ortaya çıkmış kâr-zarar farklarını beyannamelerinde duruma göre “kanunen kabul edilmeyen giderler” veya “zarar olsa dahi indirilecek istisna ve indirimler” kısmında göstererek beyanda bulunmalarını istedi.
Bu düzeltme işi yazarken basit gibiymiş görünüyorsa da, kolay iş sanmayın. Bir örnek vereyim. Enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan kâr veya zarar farkını hesaplayabilmek için amortismanların düzeltilmesi gerekiyor. Amortismanlardan maliyetlere pay verdiyseniz onların da ayıklanması gerekiyor. Kısıtlanan finansman giderinin yeniden hesaplanması gerekiyor. Bunun da kolaylıkla olmayacağı, zaman ve emek isteyeceği anlaşılınca 172 sayılı Sirkülere göre 6 Eylül sonuna kadar verilmesi gereken beyannamelerin verilme ve ödeme süreleri bu defa 173 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile 13 Eylül Cuma günü sonuna kadar uzatıldı (Tahminimce yine uzar).
Zaten doğru dürüst mali tatili bile olmayan muhasebeci/mali müşavirlere, yepyeni bir yük yüklendi. VUK uyarınca defterlerle uyumlu beyannameleri imzalamakla yükümlü bu mesleğe, defter kayıtlarına uygun olmayan düzeltme beyannamelerini hazırlama ve defterlerle uyumlu olmayan beyannameleri verme yükü yüklendi. Bir mesleğin faaliyeti ancak bu kadar yaz-boz konusu yapılabilirdi.
Bana bu uygulamaları hukuki açıdan tahlil et diyorlar. Neresinden tutayım ki. Hadi sırasıyla bir şeyler söyleyeyim.
1. Resmi Gazete’de yayımlanan kanunlarla belirlenmiş beyanname verme süreleri, mükellef hak ve hukuku ile yakından ilgili olmasının yanı sıra tüm mükellefleri ilgilendiren bir konudur. Bu nedenle Resmi Gazete’de bile yayımlanmayan ve iç işlem niteliğindeki sirküler ile uzatılması zaten yanlış ve hukuka aykırıdır.
2. Kanunla verilen düzenleme yapma yetkileri kanunla belirlenmiş beyan sürelerinin sona ermesi ile sona erer. Beyan süresinin uzatılması, düzenleme yetkisinin de uzatılması anlamına gelmez ve yetki uzatımını kapsamaz. Bu nedenle bir kesimi enflasyon düzeltmesi bırakılması yetki kullanım süresinin 2. Geçici vergi dönemi için 19 Ağustos’ta dolduğundan, yetki unsuru itibariyle hukuka aykırıdır. Aksi halde beyan süreleri ile sürekli oynanarak sonsuz süreli bir yetkiye ulaşılmış olur. Bakanlık şimdi beyan süresini 12 Eylül günü, 13 Eylül’den 20 Eylül’e uzatabilir mi, uzatabilir. Peki, bu arada 50 milyonu 100 milyona çıkartabileceği veya 40 milyona indirebileceği de savunulabilir mi? Böylesi belirsizlik ortamına, adeta keyfi denebilecek uygulamalara hukuk cevap verebilir mi?
3. Beyan süresi uzatımı, süre uzatımı öncesi koşulları aynen uzatmaktadır. Uzatma süresi içerisinde, “dereden geçerken at değiştirircesine” veya “maç oynanırken kural değiştirircesine” vergi matrahını etkileyen değişiklikler yapılamaz. Süre uzatımı öncesi verilecek beyanname hangi kurallara göre verilecekse süre uzatımı içerisinde verilecek beyannamelerin de aynı kurallarla verilmesi gerekir. Bu nedenle işletmelerin bir kısmına enflasyon düzeltmesi yapmama hakkı verilmesi mümkün değildir.
4. Verilmiş beyannameler hata ile malûl imiş gibi kabul edilerek mükelleflere düzeltme beyannamesi verme yükümlülüğü yüklenemez. Verildiği tarihte kanunlara uygun olan beyannameler, hata hali hariç, düzeltilmeye veya değiştirilmeye zorlanamaz. Verildiği tarihte mevzuata uygun olan beyannameler, düzeltilmediği takdirde, ortaya bir re’sen takdir sebebi çıkmaz, vergi ve ceza tarhı yapılamaz.
5. Düzeltme beyannamesi verenlerin daha önce fazla vergi ödemiş olmaları durumunda, iade konusunun Tebliğ’de düzenlenmemiş olması da ayrı bir garabettir. Bilindiği gibi düzeltmeye dayalı iadeler incelemeye bağlıdır. Burada da aynı usul uygulanacaksa, daha önce geçici vergi beyannamesini vermiş ve fazla vergi ödemiş olanların iadelerinin yapılabilmesi için incelemeye alınması gerekecektir. Öte yandan bu iadelerde, haksız alınan vergi söz konusu olmadığı için, VUK md. 112 uyarınca faiz de ödenmeyecektir. Hazine haksız menfaat elde edecektir.
6. Verilmiş beyannamelere konulan ihtirazi kayıtlar, kendiliğinden verilen düzeltme beyannameleri için (çünkü yargı kabul etmiyor) geçerli olmayacak, düzeltme yapanlar dava haklarını yitirecektir.
Bir yandan Meclis’te gönüllü uyumu sağlama gerekçeli kanunlar çıkarken bir yandan da vergi toplamak adına çok yanlış ve tartışmalı düzenlemeler yapılıyor. Vergi hukukunun adeta hukuku yok ediliyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın asli görevi vergi toplamak değil, vergiyi hukuka uygun toplamaktır.