Milyarder fon yöneticisi Bill Ackman demiş ki; “Eğer Merkez Bankası faizleri daha fazla artırmazsa enflasyonda kayda değer bir düşüş olması mümkün değil.”
Ackman’ın sözünü ettiği enflasyon bizimki değil Amerika’nın enflasyonu, kastettiği merkez bankası ise bizim merkez bankası değil Amerikan Merkez Bankası yani Fed.
“Hızla yükselen enflasyonu durdurmanın tek yolu saldırgan bir parasal sıkılaşmadır ya da ekonomide bir çöküştür” diyor Ackman ve ekliyor “Eğer Merkez Bankası işini yapmazsa piyasalar onun işini yapar.”
Nisan sonu itibariyle yıllık tüketici fiyat enflasyonu ABD’de yüzde 8.3’tü; Türkiye’de ise 69.97’ydi. Yani Ackman’ın uyarıları ABD’yi ne kadar ilgilendiriyorsa Türkiye’yi de en az o kadar ilgilendiriyor; hatta daha da fazla. Çünkü bizi onlardan ayıran ve işimizi daha da zorlaştıran nedenler var.
- Onlarda yüksek enflasyon var, bizde ise hiper enflasyon. Düzgün ekonomilerde bu enflasyon yüzde 1-3 civarında olmalı. Bizde ise makul olanı tek haneli olmasıdır. Yani makulün çok uzağındayız.
- Enflasyon sadece bizim meselemiz değil; bütün dünyada yükseliyor. Emtia piyasalarındaki arz-talep dengesizlikleri, küresel arz zincirindeki aksaklıklar, Çin’in salgın tedbirlerini sıkılaştırması, Rusya-Ukrayna savaşı, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve lojistik maliyetlerinin yüksek seyretmesi gibi nedenlerle enflasyon neredeyse tüm ekonomilerde son 40 yılın en yüksek seviyelerinde seyrediyor. Ancak biz kendi yarattığımız kur krizleri, kontrolsüz parasal genişleme, TL’den kaçışı ve tüketimi tetikleyen negatif reel faiz uygulaması ve Merkez Bankası ile para politikasının itibar kaybı gibi nedenlerden dolayı maalesef diğerlerinden negatif ayrışarak hiper enflasyonu yaşamaya başladık. Bundan bir yıl önce para politikası duruşumuzda yaptığımız dönüş ile “cini şişeden çıkarttık.” Çıkan cini tekrar şişeye sokmak ise çok zor ve sancılı bir süreçtir.
- Geçmişte enflasyonun bizde yüksek seyrettiği dönemlerin önemli bir bölümünde ithalat yaptığımız pazarlarda enflasyonun düşük seyretmesi bizim şansımızdı; enflasyonun ithal kısmının düşük kalmasına yol açmıştı. Şimdi öyle olmadı. İç dinamiklerimiz yetmiyormuş gibi bir de ithal enflasyon şoku yaşamaya başladık. Oysa küresel enflasyon dalgasının yaklaştığı çok belliydi. Merkez Bankası’nın ve para politikasının bu dalgaya hazırlıklı olması gerekirdi.
- Fed para politikasını beklenenden daha önce sıkmaya başladı. Diğer birçok merkez bankası da Fed’e katıldı. Küresel enflasyon dalgasının yanı sıra küresel faiz dalgası da yaşamaya başladık. Bu dalga TL üzerinde baskıları artırıyor; kurdan enflasyona gelen etki devam ediyor. Borçlandığımız para birimlerinin faizi arttığı için bir de borçlanma maliyetleri kanalından darbe yiyoruz.
Ackman “enflasyon cini tekrar şişeye girinceye kadar” Fed’in ciddiyetini göstermesi gerektiğini söylüyor. Bunlar önemli uyarılar ama bu uyarıları yapmak için illa milyarder olmaya gerek yok. Son aylarda birçok ekonomistten enflasyon uyarıları geldi. Bu uyarıların hepsinin odağında ise merkez bankalarının ve para politikasının enflasyonla ile mücadelede oynamaları gereken rol vardı. Enflasyon ile mücadele bir tek merkez bankası ile olmaz; tüm kurumlara düşen görevler vardır. Ancak merkez bankasını ayıran önemli bir neden bir var. TCMB Kanunu diyor ki; “Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler. Banka, fiyat istikrarını sağlama amacıyla çelişmemek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler.”