Dün Sn. Bakan Nebati enflasyonun gidişatı konusunda önceki demeçlerinden daha gerçekçi bir resim çizerek şöyle bir beyanda bulunmuş: “Enflasyonda mutlaka suretle yaz aylarından itibaren özellikle yılsonundan itibaren de düşüşü ve hızlı bir şekilde normalleşmeyi görmüş olacağız.” 2023 seçimlerinden önce de enflasyonu tek haneye düşürme hedefi söz konusu. Enflasyonun şubat sonu itibarıyle yüzde 55 civarında olduğunu anımsarsak bu hedeflere ulaşmak için oldukça sıkı bir anti-enflasyonist program uygulanması gerektiği ortada. Ancak maalesef ki, bu hedeflere ulaşılmasındaki en önemli silah olan faiz politikası etkisiz bir durumda. Bugünkü toplantıdan bu durumu değiştirecek bir karar çıkacağını da düşünmüyorum.
Tabii ki, Ukrayna-Rusya savaşı enflasyon konusunda hesapta olmayan yeni zorluklar getirmiş bulunuyor. Her ne kadar son birkaç günde petrol fiyatlarında göreceli bir normalleşme yaşansa da petrol fiyatları son 10 yıl ortalaması olan 60 dolarların çok üzerinde seyretmeye devam ediyor. Bunun dışında, hububat da dahil olmak üzere diğer emtialar da tarihi ortalamalarının çok üzerindeler. Uzun vadede olmasa bile bu ayki enflasyonu gıda fiyatları açısından etkileyecek bir başka mevzu ise hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin çok altında seyrediyor olması. Mart sonu ile birlikte 2022’nin daha ilk 3 ayında kümülatif enflasyon yüzde 20’yi geçmiş olacak.
Sn. Nebati 1.5 sene içerisinde enflasyonun tek hanelere düşmesinden söz ediyor, ancak bu noktaya böyle kısa bir sürede ulaşabilmek için çok kararlı ve inandırıcı bir kemer sıkma politikası uygulamak gerekiyor. Denilebilir ki Türkiye’de daha önce 2001-2003 arasında kısa sayılabilecek bir dönemde enflasyon yüzde 89’dan yüzde 14’e düşürülebildi. Ve bu yapılırken de büyümeden feragat edilmedi. Ancak o dönem ekonomide IMF programı, yüksek reel faizi içeren bir para politikası ve AB süreci gibi çok önemli çıpalar vardı. IMF yardımı finansal dengeleri sağlarken, sıkı para politikası dezenflasyonu sağlamış, bütün bunlar AB çıpası ile birleşince ülkeye önemli boyutta sıcak para ve doğrudan sermaye girmeye başlamış, ve bunun sonucunda kurların gerilemesi ile birlikte enflasyon daha da hızlı düşüşe geçmişti. (Bu dönem yeteri kadar iyi yönetildi mi?, yoksa elde edilen fırsatların kaçmasına seyirci mi kalındı?, bu tabii çok ayrı bir tartışma konusu.)
Enflasyon dinamiklerini etkileyen bir başka unsur da krediler. Kredi artış hızı geçen sene ağustostan beri yavaş da olsa ivmelenmekte. Son veriler son 13 haftalık artışın bir önceki 13 haftaya göre yıllık artış oranının yüzde 42’yi, ticari kredilerde ise yüzde 51’i geçtiğini göstermekte. Bu oranlar şu anda hüküm süren enflasyona göre hâlâ reel olarak düşük kalmakla birlikte, ivmelenmenin devam etmesi dezenflasyonist süreci menfi yönde etkileyebilir. Öte yandan, enflasyona etkisi daha yüksek olan bireysel kredilerin artış hızının yüzde 27’lerde kalmış olması ise olumlu.
Hükümet anti-enflasyonist politikasını kurun (olabildiğince) sabitlenmesi üzerine inşa etmiş görünüyor. Ancak, savaş nedeniyle meydana gelen olumsuz gelişmeleri bir kenara bıraksak bile, cari denge gelişmeleri döviz baskısını engellemekte etkili olamıyor. TL diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha çok değer kaybetmeye devam ediyor. Bu dönemde Kur Korumalı Mevduat (KKM) sayesinde TL’ye çevrilen dövizlerin tamamının cari açığın finanse edilmesinde kullanıldığına şahit oluyoruz. (MB’nın brüt rezervleri 110 milyar dolar seviyesinde seyrederken, swap hariç net rezervler -43 milyar dolara gerilemiş vaziyette.) Öte yandan, ister istemez bütçe ve bütçe-dışı kamu açıklarında hızlı bir artış yaşadığımız bu dönemde KKM hesaplarının vadesi geldikçe MB ve Hazine’nin üzerindeki yük de artacaktır. İlk açılan hesapların vadeleri 21 Mart’tan itibaren gelmeye başlayacak. (Bu ilk partinin bütçeye yükünü Sn. Nebati 12.5 milyar TL civarında hesaplamakta.) Öte yandan beklenti vade sonlarında bu paraların yeniden KKM’lere yatırılması. Vade sonunda bu paraların dövize çevrilmesi ise hiç ama hiç istenmeyen bir durum. Ancak bu paraların tekrar KKM’ye bağlanması da toplam KKM hacmini, ve dolayısıyla da kamunun üzerindeki yükü giderek artıran bir durum.
Sonuç olarak, bugünkü konjonktüre, ekonominin dengelerine ve eldeki araçlara bakarak, önümüzdeki sene enflasyonun tek hanelere düşürülmesinin çok zor olduğu kanaatindeyim.