Geçen hafta Güngör Uras’ın ölümünün dördüncü yıldönümüydü. DÜNYA’nın öncülüğünde ve İstanbul Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde bir panel düzenledik; ekonomideki gelişmeleri ve neler yapılması gerektiğini konuştuk.
Mahfi Eğilmez ve Ege Cansen’in katıldığı paneli benimle birlikte moderatör olarak yöneten Berfu Güven panelin başında bizlere “Güngör hocamız bugün sağ olsaydı, yazısına hangi başlığı atardı” diye sordu. Bence Güngör Uras bugün yaşasaydı herhalde 3 Şubat 2017’de DÜNYA’daki yazısının başlığında dediği gibi “Enflasyon en fazla ücretlileri üzüyor” ya da 4 Ocak 2018’te Milliyet’te yazdığı gibi “Enflasyon Ayşe Teyzem’i zorluyor” başlıklarını atardı yazısına.
Değerlendirmelerimize Güngör Uras yazıları eşliğinde devam edelim.
Güngör Uras 2018’te demiş ki; “Tabii ki, enflasyon tüm tüketiciyi etkiliyor ama ücret artışını aşan enflasyon özellikle gıda enflasyonu, insanların yaşam şartlarının geriye girmesine yol açıyor.” Uras’ın işaret ettiği gibi enflasyon halkın en büyük düşmanıdır; yaşam maliyetinin artması demektir. Enflasyon harcama sepetlerinde gıda ve yakıtın payı yüksek olan grupları daha fazla etkiler. Bunlar genellikle düşük gelir gruplarıdır. Enflasyon bu nedenle düşük gelirlileri kemer sıkmaya zorlar. Gelir dağılımını bozar; sosyal adaletsizliği arttırır.
Resmi rakamlara göre enflasyon tüketici fiyatları ile yüzde 80 dolayında seyrediyor. Bu, bizim son 25 yıldır gördüğümüz en yüksek seviye. Üretici fiyat enflasyonu ise yüzde 145 dolayında. Güngör Uras’ın yıllar önce Tevfik Güngör adıyla DÜNYA’da vurguladığı gibi “Üretici fiyatları artarken enflasyon gerileyemez. Tüketici fiyatlarının arkasında, yurt içi üretici fiyatlarındaki artış vardır.”
Üreticilerin enflasyonu arttığında belirsizlik artar; kısa vadecilik ağır basar. Gelecek endişesi doğar; bireyler ve firmalar uzun vadeli karar almaktan kaçınırlar. Yatırımlarını iptal eder ya da ertelerler. Bireyler ve firmalar yatırım yerine birikimlerini enflasyondan korumak için üretken olmayan alanlara; mesela dövize, gayrimenkule ve altına yöneltirler.
Oysa Güngör Uras’ın 14 Ekim 2016’daki yazısında vurguladığı gibi “Sanayi üretimini artırmamız şarttır”. Yine onun sözleriyle “Sanayi üretimi, ekonomide büyümenin lokomotifidir. Sanayideki üretim artışı, peşinden iç ve dış ticaret artışını, ulaştırma, lojistik sektörlerinde büyümeyi getirir. Büyüme gelir artışı, istihdam artışı demektir.”
Türkiye geçen yıl ortasında farklı bir politika tercihi yaparak “yeni” bir ekonomik model uygulamaya başladı. Bu model TL’yi zayıflattı, enflasyonu arttırdı. Oysa politika değişikliği yapıldığında Türkiye’nin halihazırda bir enflasyon problemi vardı ve uygulanacak olan modelin bu sorunu daha da kötüleştireceği uyarıları yapılıyordu. Güngör Uras yazıları ile devam edersek üstat, 2018 yılının ilk gününde kaleme aldığı “Denizin durumu ne olur?” yazısında demiş ki; “Önemli olan önümüzdeki günlerde denizin durumunun ne olacağı değildir. Önemli olan senin teknenin durumudur. Deniz bu… Ne olacağı bilinemez. Sakin de olabilir, fırtınalar da kopabilir. Önce teknen sağlamsa, sonra kendine güveniyorsan denize açıl. İyi kaptan denize açılmak için hava durumuna bakmaz. Teknesinin durumuna bakar. Becerisine güvenir.”
Biz geçen yıl politikamızı radikal bir şekilde değiştirip denize açıldığımızda teknenin durumunu dikkate almadık. Yüzde 15-20 arasında seyreden yani küresel ölçekte zaten yüksek olan bir enflasyonumuz vardı, jeopolitik durum dalgalıydı. Geçici zannedilen enflasyonun o kadar da geçici olmadığı görülebilirdi. Yüksek enflasyonun zararlarını biliyorduk. Ekonominin diğer ekonomilerle rekabet gücünü zayıflatacağını, dış ticaret dengesini bozacağını; ekonomileri kırılganlaştıracağını; uzun ve orta vadeli yabancı sermaye girişini ve doğrudan yatırımları caydıracağını hep yazıp çizmiş, resmi raporlara koymuştuk. Bu zararların önemli bir kısmını 1970’lerde başlayan ve 30 yıl süren yüksek enflasyon döneminde bizzat yaşamıştık. Yani deneyimliydik.
Dolayısıyla kuru ve enflasyonu artıracak bir “yeni ekonomik model”in zaten yüksek olan enflasyonu daha da azdıracağını öngörmek zor değildi. Nitekim öyle oldu. Teknenin durumuna baksaydık son bir yılda yaşadığımız şoku yaşamazdık düşük ve orta gelir grupları bu kadar acı çekmezdi. Güngör Uras “Humour türü yazıları seviyorum” derdi. “Humour yabancı bir kelimedir. Anlamı olayların gülünç yanlarını görme yeteneği, nüktedanlık, şakacılıktır.” Güngör Uras “humour” tarzı yazılarıyla bize ekonomiyi hem öğretti, hem de sevdirdi. Dolayısıyla bu yazıyı da yine Güngör hocamızdan humour tarzı bir alıntı ile noktalamak iyi olur. 2001 krizinin en sıcak günlerinde Uras diyor ki; “Dünyada ekonomik kriz ile karşılaşan tek ülke Türkiye değil. Başka ülkeler de krize giriyor, çıkıyor… Bazıları çıkamayıp gene krizin içinde yüzüyor… Türkiye bundan önce kaç kere krize girdi. Girdi, çıktı… Kriz içinde yüzdü durdu… Bu işin sonunda “ölüm” yok… Sadece “fakirlik” var… Halk minibüslerinin arkasında yazılar vardır “Ömür biter, yol bitmez” diye… İşte o biçim… Türkiye’de “ömür biter, kriz bitmez.”