Türkiye’nin 1970’li yıllarda Ege’de Yunanistan ile yaşadığı gerilimi, MTA Sismik 1 Araştırma Gemisi’nin Ege’ye açıldığı haberleriyle hatırlıyorum. O gemiyi yıllar sonra Boğaziçi’nde bir koyda gördüğümde “Ege’de Yunanistan’a meydan okuyan o gemi bu muymuş?” demiştim kendi kendime. Çünkü ben diyeyim bir takadan hallice, siz deyin bir koster büyüklüğünde bir gemiydi.
Nereden nereye? 2012-2013 döneminde Türkiye’nin kendi sismik araştırma gemisine sahip olacağı haberleri önümüze geldi. 2018’e geldiğimizde araştırma gemisinin yanına derin deniz sondaj gemisi Fatih eklenmişti. Yetmemiş, ikinci sismik araştırma gemisi ile iki derin deniz sondaj gemisi daha kısa aralıklarla filoya eklenmişti.
Ve ilk sonuç: Toplam sekiz derin deniz sondajından sonra 9’uncu kuyuda, Karadeniz’de 320 milyar metreküplük doğalgaz keşfi yapıldığı açıklanmıştı. Kesinleşmiş bir rezerv mi değil mi tartışmaları altında, şu günlerde rezerv rakamının yukarı yönlü revize edileceğine dair bilgiler gelmeye devam ediyor. Her neyse...
Bu arada Atina ve Ankara arasındaki gerilimin artması, herkesi Akdeniz, Ege ve hepsinden öte, enerji diplomasisi uzmanı haline getirdi. Tamam sakıncası yok, herkes konuşsun bu konuyu. Ama Türkiye, adına konuşacakların, yapacakları açıklamaları haklılığın verdiği bir sükunetle ve diplomatik teamülleri göz önünde bulundurarak yapmalarında fayda var. Herkesten diplomat gibi davranmasını bekleyemeyiz elbette. Ama konuya nereden ve nasıl yaklaşılması gerektiği sorusuna cevap verirken şu sıralamaya dikkat etmekte fayda var. Bu konu öncelikle ekonomik-ticari ilişkiler çerçevesinde değerlendirilmeli ve Türkiye adına konuşacaklar bu çerçeveyi kullanmalı. İkinci sırada siyasi-diplomatik temaslar ve yaklaşım yer alabilir. Umarız gerekmez ama askeri perspektif, en son gündeme getirilecek pencere olmalı.