Enerji piyasasında yaşanan gelişmeler, siyasetten sınai üretime ve ülkeler ve bölgelerin gelir yaratma kapasitelerine yani ekonomiye kadar birçok alanda etki yaratıyor. Kendi geleceğimiz üzerinde kritik bir rol oynayacak olan konuyu, Facts Global Energy’de (FGE) Ortadoğu Genel Direktörü Iman Nasseri ile ele alırken Trump sonrası dönemin kodlarını da çözmeye çalıştık.
Iman Nasseri ile enerji fiyatları ve dünya üzerindeki etkilerini geniş bir çerçevede ele aldık.
Facts Global Energy’de (FGE) Ortadoğu Genel Direktörü olan Nasseri, enerji ile ilgili konularda Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesi konusunda aydınlatıcı bilgiler sunuyor. FGE, petrol ve doğalgaz konularında pazar analizi ve pazar danışmanlığı sunan 40 yıllık bir şirket. Şirketin son dönemdeki odağı pazardaki arz/talep dengelerinin kökenlerine, pazarın nereye gittiğine ve fiyatlara kaymış. Ortadoğu konusunda uzman olan Nasseri, 10 yıldır FGC’de çalışıyor ve doğum yeri olan İran konusunda da özel birikim sahibi. Doğduğu, yetiştiği ve petrol sektöründe çalıştığı İran’dan 2008’de ayrılan Nasseri ile 7 Kasım 2024’te yaptığımız görüşmeden Avrupa etkisi ile ilgili bir kısmı daha önce aktarmıştım. OPEC+’nın üretimi artırma planlarını üç ay daha erteleyerek hedef tarih olarak Nisan 2026’ya işaret etmesi ve üretim kesintilerinin tamamını gevşetmeyi 2026 sonuna ertelemesinin ardından petrol fiyatlarının bir kez daha düşüşe geçmesi, Nasseri ile konuştuklarımızın güncelliğine korumasını sağlıyor. Bu yazıda Nasseri ile mühendis mühendise yaptığımız görüşmeyi daha geniş bir biçimde aktarmak istiyorum. Ortadoğu’da tekerlek daha hızlı dönmeye başlamışken bir durup sahayı bir ay önce nasıl gördüğümüzü hatırlamakta yarar var. Bununla birlikte bölgedeki gelişmeleri yakından değerlendirenler, bahsettiğimiz jeopolitik dengeler ile ilgili konjonktürün nasıl değiştiğini de göreceklerdir.
Kerem Özdemir: Ortadoğu’da yaşanan bu kadar gelişmeye karşın petrol fiyatlarının düşmemesi ile başlamak istiyorum. Bu konudaki beklentimiz ne olmalı?
- Petrol fiyatı temelde pazardaki arz ve talebin oluşturduğu temel denge üzerinde oluşur ve biz şu anda yapısal olarak uzun pazardayız. Bunun anlamı, şu anda pazarda aşırı arz olması ve bu nedenle OPEC+ anlaşması altında yer alan üreticiler arz fazlasını pazardan çekmek için işbirliği yapıyorlar. Böylece aşırı arz durumundaki pazarın dengeli hale gelmesini sağlamk hedefleniyor. Piyasadaki bu fazlaya yedek üretim kapasitesi adı veriliyor ve bu, günlük 5-6 milyon varil düzeyinde. Bir avuç üretici ülkenin oluşturduğu bu durum pazar üzerinde baskı yaratıyor ve bu, piyasanın temel dengesini oluşturuyor. Arz bu şekilde kısılırken talebin artması ve bu ülkelerin kesilmiş arzının yeniden pazara sunulması için cesaret bulmasının sağlanması bekleniyor. Ancak bu yıl talepteki artış beklentinin altında kaldı. Çeşitli ülkeler ve Uluslararası Enerji Kurumu (IEA) gibi organizasyonlar günlük talep artışının bu yıl günlük 1 milyon varilin altında kalmasını ve OPEC gibi organizasyonlar ise bunun 2 milyon varile yaklaşmasını bekliyor.
Sizin tahmininiz ne?
Biz bu iki tarafın hemen hemen ortasında kalıyoruz. Bu yılki talep artışının günlük 1,3 milyon varil düzeyinde olmasını bekliyoruz. Bu artış, OPEC’in kıstığı üretimi yeniden pazara aktarması için yeterli değil. Bu yılın başlarında 2,5 milyon varili piyasaya yeniden sürme kararını almaları da, bu arzın hayal kırıklığına yol açtığını söyleyebileceğimiz talebin karşısına çıkacağı beklentisini tetikleyerek temelde fiyatları aşağı itti. Piyasadaki bazı ayı oyuncular da buna katkıda bulundu. Jeopolitik tarafta ise, süren savaşlardan bahsetmekte yarar var. Avrupa’da Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş iki yılı aştı. Ortadoğu’da İsrail’in Gazze’de Hamas ile arasındaki bir yılı aştı. Bütün bunlar normal olarak fiyatları yukarı iterdi.
- Pekiyi neden böyle olmadı?
Savaşlar uzayınca ve uzun süre gündemde kalınca etkileri farklı oluyor. Hem Rusya hem de İsrail ile ilgili çatışmaların ilk günlerinde bunlar fiyatları yukarı itti. Bu kısa süreli bir duyarlılıktı. Duyarlılık, piyasanın etkinin ne olduğunu hissetmesiyle sönümlenir. Savaşlarda bu, piyasanın arzının büyük miktarını kesmediğinin anlaşılmasıyla oldu. Rusya’yı ele aldığımızda, ham petrolünün ve diğer ürünlerin arzı sürdü. Bazı beklentilerin ve IAE’nin yaptığı Rusya’nın petrol arzının günlük 3 milyon varil azalacağı gibi tahminlerin aksine böyle bir gelişme yaşanmadı. Bu nedenle arz etkilenmedi. Ancak son dönemde İran ve İsrail arasında yaşanan roket saldırıları ve misillemeler İsrail’in İran’ın petrol arzı, rafinerileri ve diğer bileşenleri ile enerji altyapısına saldırması durumunda ortaya çıkacak sonuçlarla ilgili korkuları yeniden gündeme getirdi. Bu endişe, petrol arzının kısılması ve fiyatların yükselmesi ile ilgiliydi ki biz bunu Ekim 2024’te roket saldırısının ardından fiyatların 80 doların üzerine çıkmasında gördük. Ancak İsrail’in misillemesinin bu şekilde olmaması, fiyatların düşük talep ve kademeli olarak artacak arzın belirlediği ayı yaklaşımının hakim olmasının dikte ettiği yönde gitmesine neden oldu.
- İran’ın petrol altyapısına yapılacak bir saldırı, Çin’in petrol tedarikine yapacağı etki nedeniyle bölge ile sınırlı kalmayan bir jeopolitik etki yaratmaya aday. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Bu tanımlama bütünüyle doğru. İsrail, İran’ın enerji altyapısına saldırırsa bunun etkisi sadece “İran üretim kapasitesinin şu kadarını kaybetti” şeklinde olmaz. Bunun daha geniş etkileri olur. Bunun yerel etkileri olur: İran, enerji altyapısının tehdit edilmesi durumunda buna İsrail’in ve ABD’nin bölgedeki bazı müttefiklerini tehdit ederek karşılık vereceğini açıkladı. Bunun bölgede domino etkisi ve çok yönlü etkileri olabilir. İran’ın arzı bütünüyle Çin’e gidiyor. Bu, günlük 2 milyon varillik bir arzı oluşturuyor. Bunun akışın durması durumunda Çin’in başka bir tedarik kaynak ile bunu yerine koyması gerekecek. Ancak Çin’in İran’dan aldığı petrolün varil fiyatının indirimli olduğu açık ve bunun kesilmesi durumunda Çin’in sadece indirimsiz fiyatla petrol tedarik etmesi değil aynı zamanda İran’ın arzının kesilmesi ile arzın daralması ve bu talep nedenle piyasada yükselecek fiyatlar nedeniyle daha yüksek fiyattan petrol alması gerekecek. Bu nedenle, Çin bu olasılıktan açıkça mutsuz. Bölge de kendi altyapısına yönelik risk ve tehdit olduğu için bu gelişmeyi görmek istemeyebilir. Bu yüzden ben, İsrail’in yapabileceği düşünülen bazı şeyleri yapmamasının arkasında bu mantığın, akıl yürütmenin ve değerlendirmenin etkili olduğunu düşünüyorum.
- ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesi yeni dönemi nasıl etkileyecek. Elimizde kendisinin önceki dönemi ile ilgili veriler var?
Trump’ın Oval Ofis’e geri dönmesi enerji piyasaları üzerinde temel olarak birkaç etki yaratacaktır. Bunlardan birinin ve en etkilisi olma potansiyelini taşıyabilecek olanın, İran karşısındaki duruşu ve tutumu olacağını belirtmek istiyorum. Ancak kendisinin ilk ilgileneceği konu, Çin ve belki diğer başka ticaret ortakları ile aralarındaki ticari engeller, vergiler ve ticaretteki gerilimler olacaktır. Bunun potansiyel olarak talep üzerinde olumsuz bir etkisi olacaktır. Ticaret üzerinde ortaya çıkacak olumsuz etki, talep üzerinde de negatif bir etkiye dönüşecektir. Trump’ın Çin ile başlatacağı ticaret savaşının talepte günlük 250 bin varillik bir düşüşe neden olacağı tahmin ediliyor. Bu nedenle görevi devraldığında oluşturacağı ticaret engellerine bağlı olarak global petrol talebi üzerinde negatif bir etki yaratma potansiyelini oluşturuyor. Arz tarafında ise, ABD’nin petrol ve gaz arzı açısından cesaretlendirici bir boğa etkisi yaratabilir. Büyük bir değişiklik yapmayacaktır ama özellikle gaz ve LNG tarafı Trump’ın ileri taşıyıcı etkisi ile karşılaşacaktır. Trump’ın bir diğer jokeri ise, İran’a yaklaşımı olacaktır.
- Bu nasıl gerçekleşecek?
Trump’ın İsrail’e yaklaşımının iki yüzü bulunuyor. Bunlardan biri İsrail üzerinden olacak. Bunu anlamak için Trump yönetiminde kimlerin yer alacağını da görmemiz gerekiyor. Trump’ın her gün dinlediği seslerin kimlerden geleceğini bilmeliyiz. Ancak senaryolardan biri, Trump’ın bütün gücü ile İsrail’e destek vereceği ve bunun İran ile bir savaş başlatacağı ki bunun yaratacağı daha fazla etkiler ve hasar olur. Bunun gerçekleşmemesi durumunda, İran’a yaklaşımı ile ilgili bir boyut, yaptırımların tam olarak uygulanmasını sağlama arayışı olabilir. Bu, İran’ın üretimini ve ihracatını kesmeye yönelik olur. Bunların yanında yeni bir anlaşmayı görüşme potansiyeli de olabilir. Benim görüşüm, üretim ve ihracatı kesmenin çok kolay olmadığı şeklinde. Geçen sefer, Obama’nın imzaladığı anlaşmayı yürürlükten kaldırıp yaptırımları yeniden uygulamaya aldığında, bu kendisi için kolay bir işti çünkü bunu yaparken Batlı ülkelerini, Asya’daki OECD ülkelerini, Japonya, Güney Kore, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni pazarın dışına itmişti. Bu kolay bir işti. Çin, denklemin dışına atılmamıştı. Daha önce günde 500 bin varil ithal eden Çin’in bu ithalatı günlük 200 bin-300 bin varillik düzeyde sürüyordu.
- Bunun ardından ne oldu?
Olan şuydu: Çin, İran için tek pazar haline geldi. Trump’ın artık İran petrolünün Çin pazarı ile uğraşması gerekiyor. Trump eğer bu ticareti sağlayan diğer ülkeleri, şirketleri, deniz nakliyat şirketlerini; Irak, Pakistan, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Malezya ve Endonezya’daki liman ve terminalleri gerçekten hedef almaz ve buralara büyük bir baskı uygulamazsa bu zor görünüyor. Bu ülkelerin tümü, bu ticaretin bir şekilde gerçekleştiği yerleri oluşturuyor. Bunu engellemek kolay bir iş değil. Trump, bu adımları atmadan sadece yaptırımların tam olarak uygulanmasının peşine düşerse bunun sınırlı bir etkisi olur. İran bugün toplam petrolünün günde 3 milyon varilin biraz altındaki miktarını ihraç ediyor. Yaptırımlar en fazla bunun günlük 500 bin varilini kesebilir ama sıfıra ya da önceki Trump dönemindeki günlük 500 bin varilin altına düşüremez.
- Avrupa pazarının bu dengeler üzerinde nasıl bir etkisi olabilir?
Avrupa; rus gazından mahrum kalmasının ardından son iki yılı aşkın süredir endüstrisizleşme (de-industrialisation) sürecinden geçiyor. Almanya ve Avrupa’daki diğer bazı sanayileşmiş ekonomilerin fabrikalarını kapatma ve dış kaynak kullanma arayışına girmeye başladığını gördük. Sanayideki enerji talebi düşüyor çünkü dünyanın diğer bölgelerine göre enerji maliyeti Avrupa’da yüksek kalıyor. Bunun kolaylıkla tersine çevrilebilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. Kısa ve orta vadede Avrupa’nın sanayileşmesini ya da yeniden sanayileşmesinin gerçekleşmesini beklemiyorum. Bu trendin sürmesine, stagnasyon ve bu koşullar altında ekonomik büyüme yaratma çabasının eşlik etmesini bekliyorum. Bu ancak baskının artması ya da bu bölgenin enerji ihtiyacını bütünüyle petrol ve doğalgazdan ayrıştırması ile çözülebilir. Bu kolay bir kısa vadeli çözüm değil. Ancak yenilenebilir enerji ile Ortadoğu’nun yanında ABD’den de LNG tedarik etme konusunda çalışıyorlar. Bu arayışlar eninde sonunda Avrupa’da enerji fiyatlarını aşağı düşürecektir ve ancak ondan sonra biz Avrupa’da sanayinin yeniden canlandığını görebiliriz.
- Bu denklemde kapıda karbon vergisi uygulamasının oynayacağı rol ne olur?
Avrupa’ya gelen şeylerin neden olduğu karbon emisyonlarına bağlı olarak Avrupa dışındaki ülkelerin ödeme yapması anlamına gelen kapıda karbon ayarlaması mekanizması, son 20 yıldır sera gazı salımlarının engellenmesine yönelik olarak sürdürülen iklim değişikliği inisiyatiflerinin sonucu olan pratik bir çözümü oluşturuyor. Ancak bunun tek sonucunun Avrupa’daki tüketiciler için fiyatların yükselmesi olacağını düşünüyorum. Avrupa dışındaki mal ve servis üreticileri ile sağlayıcıları, bunların etrafından dolaşmanın yolunu bulacaktır ya da karbon yoğun üretim yapan bazı ucuz mal ve hizmet üreticileri Avrupa pazarından uzak duracaktır. Avrupa pazarı hem talep hem nüfus da içinde olmak üzere her alanda olgunlaşmışla düşüşe geçmiş arasında bir noktada bulunuyor. Bu pazarda örneğin Çinli EV elektrikli araç üreticileri dünyanın diğer bölgelerinde sattıklarından fazla EV satıyorlar. Dolayısıyla bu politika, pazarda tüketici fiyatlarını yükseltici etki yapacaktır. Asya’da da genişleyen üreticiler ise, kendileri için daha uygun parlar bulacaktır.
- Her ikimiz de aynı bölgenin insanıyız. Benim gençliğimde petrol ve doğalgaz boru hatlarının yanında su boru hatları da dahil olmak üzere kurulacak boru hatlarının ülkeler arasındaki ilişkileri geliştirerek bölgeye barış getirmesini hayal ederdik ama kaynaklarımızın ihracatçısı haline gelmemizle birlikte artık bölgede bu tür bir barış umudu görmüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?
Maalesef. Enerji her zaman öyleydi ama özelikle son dönemde çok daha fazla politikleşti. Rusya’nın Avrupa üzerinde baskı oluşturmak için ana Kuzey Akımı boru hattında akışı durdurması bunun örneklerinden biri. Enerji, barış getirmek yerine bir politik pazarlık aracı rolü oynuyor.