Okan KONYALIOĞLU
Yönetim Kurulu Başkanı
Askon Demir & Mechanics & Design Center Grup Şirketleri
Pandemi ve hemen sonrası geçen birkaç yıl çok acayipti, geçen yıl hiç anlamadan geçti, bu yıl çok zorlandık, 2025’i Allah bilir… Bu sözleri benzer kelimelerle yurt içi ve yurt dışı birçok temasımızda farklı kesimlerden sıklıkla duyar olduk. Gerçekten de belirsizlik sürekli ve gitgide derinlik kazanan bir bilinmezlik hali aldı. Böyle giderse ki gidecek; yarının belirsizliği, bugünün belirsizliğini aratacak görünüyor.
Belirsizliğin ne demek olduğunu, VUCA diye bir kelimenin hayatımıza kalıcı olarak girdiğini pandemi döneminde çokça konuştuk, okuduk ve yazdık. O günlerde söylenen en önemli detaylardan birisi de zamanın akış hızının değiştiğiydi. Pandemi 10-20 yıl sonrasını hayatımıza soktu dedik ve o günden itibaren bu değişim hızı üstel bir ivmeyle artmaya devam ediyor. İnsanlığın bilim ve teknolojiye verdiği önem sonucu dünyadaki bilgi artışı 1850 yılına kadar her 100 yılda, 1950 yılına kadar her 50 yılda, 1960 yılına kadar her 10 yılda, 1970 yılına kadar her 5 yılda bir ikiye katlanmış. Dünya tarihinde sopa ve balta gibi en ilkel gereçlerin kullanıldığı Aşağı Paleolitik Teknoloji Çağı 1 milyon yıl kadar sürmüşken, bu hız günümüzde öyle bir hal aldı ki dünyadaki tüm verinin %90’ının son 2 yıldan daha az sürede oluştuğu akademik yayınlarda yer almaya başladı.
Bu hız, yarattığı asimetrik etki ile doğal olarak küresel oyuncuları da yeniden tanımlayacak. Önümüzdeki yıllarda da devam edeceği görülen yaşlanan nüfuslar, dijitalleşme, rekabet, Çevresel-Sosyal-Kurumsal Yönetim (ESG) beklentilerini içeren sürdürülebilirlik politika ve regülasyonları, küçülen ekonomiler, küresel dev markalarda yaşanan işten çıkarmalar, değişen müşteri algısı ve tüketici talepleri, yapay zekâ ve bilgi teknolojilerinin yıkıcı ve çığır açıcı evrimi, iklim değişiklikleri, yükselen enerji fiyatları, döviz kurlarında acaba ne zaman sıkıştığı yerden çıkacak beklentisi, özellikle bulunduğumuz coğrafyada yoğunlaşan bölgesel çatışma ve gerginlikler, Çin ve Asya-Pasifik’in düne kadar seyirci ancak bugün oyun kurucu olma isteği ve yapılanması gibi değişkenler iş dünyasını alışık olduğu ortamdan hızlı bir belirsizliğe doğru sürüklüyor. Bunun sonucu olarak iş dünyasında kaygı, endişe ve güvensizlik hissiyle beslenen korkudan oluşan bir ruhsal taban oluşuyor.
Bu ruhsal zeminde belirsizliğin; maliyet yapısına, karlılığa, pazar payına, istihdama ve dolayısıyla şirketlerin sürdürülebilirliğine dokunan negatif etkileri şirketlerin ana gündemini meşgul ediyor. Dahası, belirsizlik şirketlerin geleceğe dair beklentilerini ve umutlarını karanlığa itiyor. Ürettikleri ürünün sürekli artan maliyet yapısıyla mücadele veren özel sektör, önünü göremediği için son yıllarda yaptığı yatırımların karşılığını alabileceği katma değerli görünen işlerde bile fiyat vermekte zorlanıyor, uzun vadeli sözleşmelerde karar alamadıkları için uluslararası pazarda aslında tam da aradığı sürekli işlere karşı aşırı temkinli kalıyor.
Türk sanayicisi yıllarca kaderimiz olan ekonomik dalgalanmalarda karar alabilme kaslarını kuvvetlendirmiş olsa da, değişimin bu denli hızlı olduğu bir dış çevrenin yarattığı belirsizlik hepimiz için ürkütücü. Her şeye hazırlıklı olarak yaşamaya çalışmak her ihtimale kaynak ayırmak anlamına geliyor. Her türlü kaynağın çok kıymetli olduğu bu çağda, belirsizlikle mücadele şirketlerin doğrudan bekasına ve kurumsal varlığının devamına dokunuyor sonuç olarak.
Bu süreci aşabilmek ve güçlü kalabilmek için pek çok büyük şirket; bilgiye ve bilgi teknolojilerine ağırlık vererek iş gücü yapısını yeniden düzenlemeye, daha fazla teknoloji odaklı becerilerini geliştirmeye ve operasyonel verimliliğini artırmaya odaklanıyor.
Küresel ekonomiye yön veren, şekillendiren bu belirsizlikler kaynağı ne(ler) olursa olsun; öğrenen, öngörebilen, uyum sağlayabilen, değişebilen ve yenilik yapabilenler için fırsatı da barındırıyor.
Fırsatları okuyabilen ve bunlara karşı hazırlıklı olan organizasyonlar bu belirsizlik kıskacından sıyrılabilecekler. Uçtan uca mücadele gerektiren bu yolculukta ortak akılla alınacak kararları ortak gayretle sonuca götürebilen, yarının ne getireceği belli olmasa da yarınların nelere tahammül edemeyeceği üzerine odaklanabilen ve planlanandan farklı gelişen durumlarda esneklik gösterip çevik kalabilen şirketler 2025’de güçlü olmaya devam edecekler.
Bu yüzden; bilgi ve teknolojinin araştırılması, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması için kamuda ve özel sektörde kaynak tahsisinin, eğitim politikamızda (öğretme ve öğrenme alışkanlıklarımızda) köklü düzenlemeler yapılmasının, bu doğrultuda tüm milli güç unsurlarının arasında eşgüdüm ve hizalanmayı sağlayacak bir kurumun olmasının ve bu kurumun “belirsizlik stratejisi” ile ülke politikalarına yön verecek, karar vericilere ışık tutacak fırsatları ve riskleri içeren alternatif karar modellerini oluşturmasının önemli bir ihtiyaç olduğunu değerlendiriyorum.
“En güçlü veya en zeki olan değil, değişime en çok uyum sağlayabilen hayatta kalır.” sözünde de ifade edildiği gibi yeni nesil başarı, bu belirsizliği yönetebilme ve değişen koşullara hızlı adapte olabilme yeteneğinde saklı. Sevgili dostlar, bugün biraz durum değerlendirmesi yaptık. Bir sonraki yazımızda “belirsizlikte barınan fırsatlar ve çözüm önerilerimiz” ile birlikte olabilmek dileğimle…