Emisyonların pasaportu yok, çözüm karbon vergisi

Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Avustralya’daki dehşet verici yangının sıcaklığının binlerce kilometre uzaktan hissedildiği bir ortamda yapılan 2020 Davos Zirvesi’nde geleceğimizi tehdit eden iklim değişikliği olgusu ana gündem maddesiydi. Konu farklı boyutlarıyla ele alındı, acil olarak nelerin yapılması gerektiği konuşuldu. İklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın önlenmesi yolunda atılan adımların yetersiz kaldığı, ülkelerin ve enerji şirketlerinin üzerlerine düşeni yapmadığı yolundaki iddialar tartışıldı.

Bu tartışmalara katkı veren önemli katılımcılardan biri de Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Fatih Birol’du. Fatih Bey koyu bir Galatasaraylı ama kendisiyle hep böyle toplantılarda karşılaştığımız için futboldan söz etmeye vakit bulamıyoruz. Geçen hafta Davos’ta, Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısın yapıldığı kongre merkezinde karşılaştığımızda da gene böyle oldu, futboldan değil bu yıl Davos gündemini işgal eden konulardan söz ettik. Bu konuların odak noktasındaki bir uluslararası kurumun başındaki Fatih Bey, yoğun temas trafiği içinde vakit ayırdı, kendisine sormak istediğim soruları yanıtladı.

Açıkçası konuya çok hakim değilim ama görebildiğim kadarıyla burada öncelikle tartışılan konu, devletlerin ve enerji şirketlerinin iklim değişikliğini ve küresel ısınmayı yavaşlatmak için attıkları adımların yeterli olmadığı, hedeflerin gerisinde kalındığı iddiası oldu. Tehdidin önlenmesi konusunda önemli rol oynayabilecek durumdaki devletlerin farklı yaklaşımlar sergilediğini, enerji sektörünün ise temiz enerjiye yönelme konusunda önemli adımlar attığını da biliyoruz. Ayrıca dünyanın önde gelen finans kuruluşlarının da yeşil yatırımları destekleme girişimleri var. Sizce yolun neresindeyiz? Davos’taki tartışmalar ne kadar anlamlı?

Davos’a 14 yıldır geliyorum, sizin de bildiğiniz gibi her yıl bir konu öne çıkartılır burada. Bu yıl ilk defa iklim değişimi damgasını vurdu Davos’a. Bunun birkaç nedeni var. Bir kere dünyanın birçok bölgesinde büyük tabii afetler yaşandı. Bilim adamları bunu iklim değişikliğine bağlıyor. Enerji sektörü de bu konunun tam ortasında. İklim değişikliğine neden olan gaz emisyonlarının yüzde 85’i enerji sektöründen kaynaklanıyor. Enerji sektöründe bu işi halletmeden iklim değişikliği meselesini halletmenin imkanı yok. Bu işi komplike hale getiren bir faktör de şu: İklim değişikliğine neden olan emisyonların Cakarta’dan atmosfere gitmesiyle Hamburg’dan girmesi arasında hiçbir fark yok. Sonuçta herkesi eşit derecede etkiliyor. Emisyonların pasaportu yok. Şu anda Avrupa çok önemli bir proje gündeme getirdi. Yeni Avrupa Birliği Komisyonu Green New Deal (Yeşil Anlaşması) projesini açıkladı. Avrupa’nın bunu yapması çok güzel. Ancak Avrupa şu andaki emisyonların yalnızca yüzde 9’undan sorumlu. Yüzde 91’i başka yerden geliyor. Bu yüzde 91’in geldiği yerlere mesela Hindistan gibi ülkelere baktığınızda şunu görüyorsunuz. Onların ekonomik öncelikleri arasında iklim değişikliği yok. Onlar enerjiyi nasıl en ucuza üretebiliriz diye düşünüyor çünkü ekonomik büyüme için enerji gerekiyor.

Endonezya’da, Hindistan’da en ucuz elektrik üretme yöntemlerinden birisi kömür kullanmak. Kömür kullanıldığı zaman oradan çıkan emisyonlar herkesi etkiliyor. Avrupa’da ne yaparsanız yapın dünyanın diğer kısmı, Hindistan, Endonezya, Çin gerekeni yapmazsa sonuç alamazsınız.

Yenilenebilir enerjiye geçiş projelerinin çözüme katkısı olmuyor mu?

Yenilenebilir enerji üretimi hızlı bir şekilde büyüyor ama büyüme hızı toplam enerji miksinde büyük bir değişiklik yapmıyor. Bu trendleri değiştirebilecek oranda bir katkı yapmıyor. O halde ne yapılabilir? Teorik olarak herkesin birleştiği, benim de düşündüğüm çözüm karbon vergisi. Ekonomik olarak en güzel çözüm bu. Ancak karbon vergisinin şu anda dünyada evrensel olarak uygulanması ihtimali sıfıra yakın. Demin belirttiğim gibi, enerjiyi nasıl daha ucuza üretebilirim diye düşünenlerin böyle bir vergiyi kabul etmesi imkansız. Yani herkesin üzerinde mutabakat sağlayacağı bir model yok. Herkesin kendi bacağından asıldığı bir yöntem var. Belli bir çerçeve olmadığı için de her taraftan gelen çözüm önerileri var. Avrupa şimdi bunun başını çekiyor. Diğer ülkeler bir şeyler yapıyorlar, bazıları da yapıyormuş gibi görünüyor.

Peki 2016’da gaz salınımlarıyla ilgili Paris hedefleri belirlenirken bu hedeflere nasıl varılacağı konusunda bir yol haritası çizilmedi mi?

Paris’te sadece hedef kondu. O hedefe giden adımlar nelerdir diye konuşulmadı.

Bu konuda küresel bir iş birliği modeli de yok değil mi?

Yok evet. Herkes kendi bir şey yapmaya çalışıyor. Avrupa, Kanada gibi ülkeler başı çekiyor şimdi.

Devletler arasında, ülke yönetimleri arasında bir mutabakat sağlanmadan enerji şirketlerinin kendi inisiyatifleriyle sorunun çözümüne katkı yapacak adımlar atma imkanları var mı?

Şöyle var: Şirketlerin birçoğu hissedarlarının baskısı altında. Çevreye duyarlı bir şeyler yapmaları için baskı altındalar. Hükümetlerden gelen bir baskı yok. Onlar da kısa dönemli kâr kaygılarıyla sosyal imajları arasında denge kurmaya çalışıyorlar.

Toplumdan gelen bir baskı da yok mu?

Son zamanlarda gençlerin başını çektiği baskının arttığını görüyoruz. Aslında aklı başında her insanın ‘bu gidişat doğru bir gidişat değil’ demesi gerekir ama bu işin esas motoru gençler. Avrupa da üzerine düşen görevi yapıyor. Ancak demin de söyledim, Avrupa’nın gaz emisyonundaki payı çok küçük.

ABD ve Çin’in payları nedir toplam gaz salınımında?

Çin şu anda açık farkla bir numara gaz emisyonunda, toplamın yüzde 27’si Çin’den geliyor. İkinci Amerika, üçüncü Hindistan. Bu üç ülkenin toplam emisyona katkısı yüzde 50’nin hayli üzerinde. Dünyada kömür tüketiminin yarısı Çin’de. Diğer yarısı da geri kalan ülkelerin toplamında. Çin güneşte, rüzgarda, hidroelektrikte önemli şeyler yapıyor ama o kadar büyük bir ülke ki üretilen elektriğin üçte ikisi hala kömürden geliyor.

Uluslararası finans kuruluşlarının da bu konudaki duyarlıklarında bir artış var gibi görünüyor, örneğin yeşil tahviller özendiriliyor, temiz enerji yatırımları özendiriliyor. Dünyanın en büyük finans kuruluşlarından BlackRock’un başkanı Larry Fink bu yönde açıklamalar yaptı Davos’ta. Bu girişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben sosyal tepkilerin önemli rolü olduğunu düşünüyorum bu davranışlarda. Çünkü çok ciddi hareketler başladı her yerde. New York’tan Londra’ya, Londra’dan Paris’e kadar bir sürü hareket başladı. Ayrıca şunu iyi görmek lazım. Gerçekten bir şeyler yapanlarla yapıyormuş gibi görünenler arasında bir fark var.

Bu ayrımı gösteren veriler var mı elinizde?

Bu akşam önemli bir yayın açıklayacağım. Dünyadaki petrol ve doğalgaz şirketleri şunları diyor. Biz de yararlı yatırım yapıyoruz. Reklamlarına baktığınız zaman güneş yapıyoruz, rüzgar yapıyoruz diyorlar… Biz bunların geçen sene yaptıkları toplam yatırım içerisinde temiz enerjiye yaptıkları yatırımın payına baktık, toplam yatırım portföyünün yüzde 1,1’i olduğunu gördük.

Peki bundan sonra ne olacak? İklim değişikliğinin önlenmesi konusunda umutlu olabilir miyiz?

2020’nin Kasım ayında Glasgow’da, Paris’te belirlenen hedeflerin gözden geçirileceği çok önemli bir BM İklim Zirvesi daha yapılacak. Sorunuza cevap vermek için bu toplantının nasıl sonuçlanacağını görmemiz lazım.

Tüm yazılarını göster